top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Boş Başağın Masalı

"Tanrıyı da hiç görmemiş, kız kısmı başını kaldırmaz ya göremez demiş tanrıyı. Tanrı erkek midir yoksa?"


Mehriban Demir

Ölü kaderler doğuran coğrafyamıza

Menevş, menekşeden bozma bir isimdir ki anası öyle demiş, menekşe, Menevş olup kalmış. Henüz on yedisine varmamış ince yüzlü, esmer bir kızmış. Mavi gözlerini katran karası sürmeyle buğularmış. Buğday tarlalarının bitiminde bir küçük köyde doğmuş, genç kız olmuş da köyün dışındaki taş köprüyü yalnız şehir merkezine indiği zamanlarda geçermiş. O zaman da bir büyüğün peşi sıra yürür, nerde olduğunu anlamadan kumaş dükkânına girermiş. Dükkâna girdiler mi artık kafasını kaldırıp bakabilirmiş etrafa. O zaman tezgâha serilmiş, bazısı askıyla tavandan sarkıtılmış kadife, krep, kanvas, viskon ve daha nice kumaşa hevesle bakarmış. Bakarmış ya kimse sormazmış hangisinden istediğini. Ona sorulsa neler seçermiş ah!

Öbür kızlar gibi o da işten başını kaldırmazmış hem kaldıracak olsa tekdir yiyeceğini bildiğinden başı hep önde yürümüş. Başının hemen üzerinde uzanan göğe hiç anlam verememiş. Nasıl bir kubbeymiş ki bu? Sonsuz… Anlamamış, sormamış da. Tanrıyı da hiç görmemiş, kız kısmı başını kaldırmaz ya göremez demiş tanrıyı. Tanrı erkek midir yoksa?

“Bu nece söz arsızı?“

“Bir kendini bilmez işte.”

“Ne hayâ ne edep!”


Yaz gelip de başaklar sarıya kesince hardal renkli bir denizi andıran tarlada biçme işi başlarmış. Bu zamanlar halı dokuma tezgâhından tarlaya sürülürmüş Menevş. Gözlerinde bir gıdım heves… Bir ses gerek ya bir nefes… Zaman geçmiş, zaman söğüt dalından aşağı esip geçmiş. Bulmuş aradığını Menevş. Boyu sidre, gözleri iki kızıl alev topu olan Aziz’i bir gün toprak yolda görmüş.

“Aziz namlı ailenin evladı!”

“Dedesi yedi köy almış da fakire fukaraya pay etmiş zamanında.”

“Boy bos, toprak para varsın olsun anam, adamın gönlü hovarda olunca neye yarar?”

Sıcak bir rüzgâr çok ötelerden, Yonca köyünden bu yana esmiş; tarlaları aşarak avuç içlerine, gözbebeklerine bu adamın fikrini serpmiş. Kaldırmış başını ilk defa.

“Genç kızlığını bil soyka! O başını öyle dikme, ne o erkek mi arıyorsun kız?”

“Kadınlık ahan da şu buğday gibidir. Yemyeşildir, tazecik. Layıkıyla durdu mu bu başak gibi yetişir, bulur kısmetini ahan böyle doldurur önünü bereketli tanelerle. Bereketlidir kadın. “

Böyle demiş anası. Böyle demiş köylü kadınlar.

“Baba kapısından alnı açık çıkmalı kız kısmı. Elinden her iş gelmeli a canım. Tarlaya koşmalı, bağa koşmalı. Çocuğu yedirmeli, kocayı bir güzel tutmalı. Gerisine de kadın mı denir bacım?”

Başı önünde tutmuş bu sözleri Menevş. Tutmuş tutmasına da görmüş bir kere Aziz’i. Görünce uçuvermiş kızca aklına kazıdığı öğütleri. Tarlaların bitimindeki taş köprüye çıkmış, beklemiş. Suya yansımış yüzü, harelenmiş yanakları. Aziz gelmiş, durmuş yanında. Yansımış onun da yüzü suya. Köprü taştan bir köprü, saklamış köylülerden onları. Köylüler ki katırmış inatları. İnançları muhkem bir çiviyle çakılmış kafalarına.


Aziz adını seslenmiş Menevş’in, tarla kuşlarını uçurtmuş bir bir.

“Göğsümün ortasından bir at koşuyor senden tarafa, alnı kınalı beyaz yeleli bir at.” demiş Aziz. Menevş’in karnında onlarca serçe kanat çırpmış. Utanmış, sivri çenesinde arzu tomurcuğuyla durmuş öyle. Köylüler görmemiş, saklamış onları taş köprü.