Vur pençeyi...
Yavuz Arkın, Thomas Savage’ın ilk olarak 1967 yılında yayımlanan, bugüne kadar 22 dile çevrilen, beyazperdeye aktarılıp 2022 Oscar ödüllerinde yönetmenine En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran romanı, Köpeğin Pençesi üzerine yazdı: "Roman, insanların kendi doğasına tesir eden ve başka bir çatışmaya dönüşen uzun bir yola sokuyor bizi. Bir tarafta otoritenin Kızılderililere olan bakışı, bir tarafta sermaye sahibi iki kardeşin kendi iç çekişmeleri, bir tarafta da geçmiş ve gelecek."
Her teknolojik gelişme insan yanımızda bir kesik açıyor, kanıyoruz. Doğadan, doğamızdan yavaş yavaş uzaklaşıyoruz, kalın bir sınır çizgisi ortaya çıkıveriyor.
Amerika’nın da 19.yüzyılda başlayan demiryolu ile devam eden gelişmesi buna benzer bir hikâyeye sahip. Demiryolu ağlarının ülkeyi sarması sadece ulaşım açısından değil aynı zamanda ülkenin demografik yapısında da etkiliydi. Ülkeye gelen göçmenlerin yeni yerleşim alanlarına ulaşmalarıyla toprağın gerçek sahipleri arasında bir gerginliğe sebep oldu ve sonucunda Kızılderililer ufak bir alana hapsedildi. Büyük çiftlikler oluşmaya başladı, bunun sonucunda büyük bir işgücü açığı ortaya çıkmaya başladı. Bu açık kölelik sisteminin yaygınlaşmasını ve ilerde Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşunun yolu olan iç savaşı karşımıza çıkaracaktı.
Dilimize Köpeğin Pençesi olarak çevrilen Power of the Dog romanı da bizi bu sorunların ortasında karşılıyor; makineleşme ve doğa arasında başlayan, eşit olmayan bir mücadele. Roman, insanların kendi doğasına tesir eden ve başka bir çatışmaya dönüşen uzun bir yola sokuyor bizi. Bir tarafta otoritenin Kızılderililere olan bakışı, bir tarafta sermaye sahibi iki kardeşin kendi iç çekişmeleri, bir tarafta da geçmiş ve gelecek.
Thomas Savage bu romanı yazarken usta bir şekilde aradan sıyrılıveriyor. Kitap boyunca duyduğumuz ses Phil’in güneyli sesi; alaycı, üstten bakan ve zayıflığını saklayıp güçlü görünmeye çalışan bir dil.
Kitabın giriş sahnesi bizi nasıl ortama gireceğimizi hazırlıyor; bir hadım etme işlemi yapılıyor ve bu Phil için ciddiye alınması gereken törensel bir olay, aynı zamanda geleneksel bir tavrı da önümüze koyuyor. Bu girişle beraber Phil bizim için ülkenin geçmişine dönüşüyor; gelişime kapalı geleneksel bir figür olarak bizimle birlikte oluyor. Kardeşi George – Phil’in deyimiyle Georgie; şişko, ihtiyar- yeniliğe daha açık bir karakter; bu da ülkenin geleceğini temsil eden bir figür artık bizim için.
İki kardeşin çekişmesini aslında geçmiş ile geleceğin, doğa ile teknolojinin, makineleşmenin çekişmesi olarak okuyoruz; George’u arabasına binerken, Phil’i ise atını sürerken görüyoruz.
Ben Senim Sen Bensin
Romana sonradan George’un seçtiği kadın olarak giren Rose, iki kardeş için Lacan’ın Ayna Evresi’ne benzer şekilde bir ayna işlevinde. Hikâyenin baskın karakteri Phil için daha geçerlidir bu durum, çünkü George o kadar arka planda kalmış bir karakterdir ki bunu görmek oldukça zordur. George, Phil’in kırılgan yanıdır. Onu anlattığı -alaya aldığı, küçük gördüğü- her satırda aslında kendisini de görmektedir. Kendini anlatmaya cesareti yoktur, o sert Güneyli, rol modeli bir savaş kahramanı saydığı Branco’dur.
Adım adım gerçekleşir Ayna Evresi’ndeki öznelliğin oluşumu;
● Kendini aynada farketme
Phil için Rose’un eve gelişi kendini fark etme aşamasının başlangıcıdır, Rose’un ilk evliliğinden oğlu Peter’ın gelişi ile bu aşama tamamlanır. Önceleri bunu inkâr etse, aralarında yüklü bir gerilim olsa da benliği yavaş yavaş açığa çıkmaya başlar. Yazar kitabın başlarında bunu çok fazla saklamaya gerek görmese de büyük sürprizler barındırır.
● Yansıma-görüntü aracılığıyla imgenin öğrenilmesi
Her ne kadar Peter onun için hanım evladı, George şişko, ezik, Rose alkolik, çıkarcı ve zayıf karakterli olsa da onlar aracılığı ile öznelliğini öğrenmeye başlar.
● İmge aracılığıyla Ben’in farkına varma
Zamanla kendine inşa ettiği gizli sığınağı, Phil’in kendi benliğinin farkına varması için bir araçtır. Yazar etkileyici bir sahne ile bunu kitaba yerleştirir, doğa ile bütünleşen Phil suya girdiği anda aydınlanma yaşar.
Öteki Ötelerden Gelir
Kızılderili bir baba ve oğlunun gelişi demiryolunun böldüğü ülkedeki toprağın gerçek sahipleri iken ötekiler sınıfına dönüşen halktır. Çok sert bir sınır çizer otorite onlar için, etrafı denizle çevrili olmadan bir adada yaşarlar, oradan çıkmak yasaktır. Kendi doğdukları toprakları görmek büyük bir ceza sebebidir, Phil aracılığıyla Güneyli bakışı devreye girer.
İç savaş öncesi hüküm süren kölelik düzeninin yıkılmasıyla zor duruma düşen büyük çiftlik sahipleri için yeni öteki savaş Kızılderililerdir. Çünkü ezmesi kolaydır; ellerinden toprakları, bizonları, kısaca gelecekleri alınan bir halktır onlar.
Phil elindeki sermaye gücü ile karşılarına dikilir, o bir Güneylidir, üstten bakar, kendini beğenmiştir, farklı olanı, geleceği reddeder, işine geldiği gibi davranır.
Düşbaz Kitap’tan çıkan kitabı dilimize kazandıran Şaziye Çıkrıkcı kitapta geçen oraya özgü çıkan dergileri, deyimleri verdiği dipnotlar ile Güneyli bir romanı daha iyi kavramımıza olanak sağlamış. Okur için yönünü bulmaya çalışan rehberler gibi pusula görevi üstlenmiş, bunu da belirtmeden geçmeyeyim.
Sadece Bir Roman Değil!
Romanın aynı isimle uyarlandığı film, Jane Campion’a 2022 Oskar ödül töreninde en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı. Filmin senaryosunu da yazan yönetmen, kitabın kuir tarafını daha ön plana çıkarmış, neticede yazıldığı yıllara göre cesur bir tavra sahip bir kitaptır.
Thomas Savage kitabın girişinden itibaren kurduğu canlı sahne ve etkileyici atmosfer ile filme oldukça yardımcı olmuşa benziyor. 1967 yılında yayımlanan roman çıktığı zaman çok fazla ilgi görmez, film sayesinde popüler olur.
25 Nisan 1915 tarihinde Utah, Salt Lake City’de koyun çiftçiliği yapan büyük bir ailede dünyaya gelir yazar. Montana Üniversitesi’nde eğitim görür, birkaç yıl da rençberlik yapar. At terbiyeciliği üzerine yazdığı makalesi, 1937 yılında Coronet dergisinde yayımlanmasından sonra Savage, İngilizce okumak için Maine’de bulunan Colby College’a kaydolur. Kaynak ustası, sigortacı ve su tesisatçısı olarak çalışan Savage, aynı zamanda Brandeis ve Vassar Üniversitelerinde İngilizce eğitimi verir. İlk romanıPass, 1944 yılında yayımlanır, onu takiben aralarında Köpeğin Pençesi (The Power of the Dog) de olmak üzere on iki roman yazar. 1980 yılında Guggenheim fellowship ödülüne değer görülen Thomas Savage, 25 Temmuz 2013 tarihinde, seksen sekiz yaşında vefat eder.
Kitabın gelişimi açısından yazar bazı olayları hızlıca geçer, hatta sonu da bundan nasibini alır. Phil kadar George karakterini de daha fazla görsek daha güzel olurdu diye düşünüyorum. Öyle ki Peter’ın babası Johnny bile daha görünürdü bizim için.
Kutsal kitapta geçen kitaba da giriş cümlesi:
“Canımı kılıçtan,
Biricik hayatımı köpeğin pençesinden
kurtar!”
Mezmurlar, 22.202 *
kitabın bir özeti aslında. Kendi benliğimizi hep başkaları üzerinden görmeye alışmalıyız belki de öteki dediğimiz halkları, kişileri, duyguları kabullenmek bu sayede kolaylaşır, diye düşünüyorum.
* Kutsal Kitap, 3. Basım, Mart 2003, İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi, sf. 690.
KÖPEĞİN PENÇESİ
Thomas Savage
Düşbaz Kitap, 2021
Çeviri: Şaziye Çıkrıkçı
256 s.
Yorumlar