Özbekistan’da bir Writers Recidency
- Litera
- 10 saat önce
- 6 dakikada okunur
Çağnam Erkmen yazdı: "WR sandığım gibi bir inziva değilmiş; dünyanın farklı köşelerinden yazarlarla birlikte, kelimelerin değil kalplerin buluşmasıymış.
Yazarlığın yalnızlık değil, ortak bir sofra olduğunu anladım. Hem fiziksel hem ruhsal olarak."

Yıllardır Writers Residency’lere katılan çağdaşlarımın motivasyonlarını ve bu konaklamaların muhteviyatını merak etmişimdir. (WR’leri yazar ikametgahı olarak mı yoksa yazar konaklaması olarak mı çevirmek gerekiyor karar veremediğimden bu şekilde İngilizcesini kısaltarak yazacağım.) Nette çoğu ücretli farklı konseptlerde yüzlerce yazar ikameti listesi içinde kaybolmamak mümkün değil. Ancak uzun süreli ücretsiz birkaç organizasyon duymuştum. WR’ler yazara yazması için bir oda verilen, uçak bileti ödenen, hatta bazı mekanlarda cebe harçlık bile konulan sanat üretmeyi teşvik edici bir inziva imtiyazı anlamı taşıyordu benim için. Bazı ülkelerdeki başvuru anonslarından haberdar edilmiş ama başvurmaya çekinmiş, kim beni ne için kabul eder ki diye göz ardı etmiştim. Henüz kendi ülkemde keşfedilmemişken yurt dışına açılmanın faydasızlığını tartmış ya da tembellik ve boş vermişlik de etmiş olabilirim.
Özbekistan’daki bu bağımsız organizasyona daha önce katılmış olan Neşe Yaşın, küçük edebiyat tutkunu grubumuza Nisan 2025’teki programdan bahsettiğinde katılmaya niyetlenmemle birlikte beni Azam Abidov’a yönlendirdi.

Özbek şair Azam Abidov, ülkesinde bağımsız bir WR programı düzenliyor. Benim katılacağım, bu uluslararası organizasyonun yedincisi. Kalacağımız süre içinde ücretsiz ağırlanacağız. Program süresince pek çok yerde konuşma yapacağımızdan İngilizce bilmek şart. Kendi ülkelerimizdeki edebiyat ortamı, kişisel yazım hikayemiz, edebiyatın farklı alanları, çeviri problemleri, yurt içi ve yurt dışı yayınlama şartları, ajanslar, uluslararası festivaller gibi yaklaşık on konu önceden hazırlanmamız için verilmişti.
Dünyanın değişik ülkelerinden maksimum on beş katılımcıyla her sene düzenlenen organizasyon bir kurum desteği almıyor. Azam Abidov ülkesinin de uluslararası bir kültür sanat faaliyetinde yer edinmesi için kişisel olarak çabalıyor. Abidov daha önce dünyanın pek çok ülkesinde festivallere ve WR’lere katıldığından tecrübesini kendi ülkesinde de oluşturabilecek kabiliyete bilgiye ve donanıma sahip. Daha önce pek çok kez kendi devletinden ve yazarlar birliğinden sponsorluk ve yardım talep ettiği halde çabaları sonuç vermediğinden geniş ailesi ve dostlarından destek alarak güç bir işe soyunmuş. Yabancı dil bilmemek ve finansal sebeplerle yurt dışına açılamamış Özbek sanatçılarının aynı tutkuları paylaşan dünyadan sanatçılar ve yazarlara temas etmesini, kültürlerinin tanınmasını, sanatın yaygınlaşmasını ve ülkesinin tanıtılmasını arzuluyor. Aynı şekilde katılımcılar da dünyanın muhtelif ülkelerinden gelen meslektaşlarıyla fikir teatisinde bulunup, yazma, üretme, yayınlama, başka dillere çevrilme ve dünyaya açılma olanaklarını paylaşabilecekleri samimi ortam bulma imkânı yakalıyor hem de Özbekistan’ı tanıyor.
Özbekistan, Orta Asya’nın zengin kültür mirası ve tarihiyle, Semerkant Buhara gibi ipek yolunun en önemli şehirleriyle müthiş bir ülke olmasına rağmen, kendi resmi ve uluslararası edebiyat ve şiir festivaline sahip değil. Tüm gelişmekte olan ülkelerdeki silsile burada da geçerli. (Kültür ve sanat her zaman ikinci planda, inşaat ve ağaç kesme ön planda. Maalesef Taşkent’te yüzlerce anıt ağacın kesilip yerlerini rezidanslara bırakmasına gözlerimizle şahit olduk.)
Uzun bir uçuş sonrası bizzat Azam Abidov tarafından bir buket çiçek ve Özbekistan’a hoş geldin yazısıyla karşılanıyorum. Benden önce gelenler gibi sonra gelecekler de aynı güler yüz, cana yakınlık, tanışma ve tanıtma coşkusuyla karşılanacaklar. Azam her konuda açıklayıcı bilgiler, öncelikler ve ivediliklerle ilgili hep bir adım öndeki dikkatiyle oryantasyonumuzu sağlıyor. Üç oğlu ve eşi evlerinin ve küçük sempatik bahçelerinin her köşesini kullanımımıza açıyorlar. Ancak çok yakın akrabanın evinde bu kadar rahat edebilirsiniz. Programa güzel bir tesadüf eseri birbirimizden haberdar olmadan katıldığımız farklı evde ağırlanan Türk yazar arkadaşım Muhsine Arda ile ilk kez Taşkent metrosunda karşılaşıyoruz. Amerikalı yazar zamanında vize alamadığı için katılamıyor. Japon yazar erken gelip gidiyor. Avusturalya, Vietnam, Slovenya, Macaristan, Bulgaristan, Finlandiya, Suudi Arabistan ve Özbekistan ve Kırgızistan’dan yazarlarla Özbekistan’ın ana arterleri yanı sıra kılcal damarlarına da girecek büyülü bir yolculuğa çıkıyoruz. Yazar ikametimiz iki yönlü. Liseler ve üniversitelerde çocuklar ve gençlerle, edebiyat bölümlerinin öğretim üyeleriyle, yayınevlerinde editörler ve yazarlarla temas edip onları ülkemize ve kendi kültürümüze yaklaştıracağız biz de ülkenin günlük yaşamına göz atıp incelikleri ve nüansları keşfedeceğiz. Kuru bir WR değil. Hiç de tahmin ettiğim gibi bir yazma imtiyazına dönüşmüyor, neredeyse hiç bilgisayarımı açmıyor, tek satır yazmıyorum. Ama müthiş bir hayatı paylaşma imtiyazıyla karşılaşıyorum.

Program aşırı yüklü. Ülke geniş bir coğrafyaya yayıldığı için kimi zaman özel araçlarla kimi zaman daracık minibüslerle, kimi zaman da trenle uzun mesafeler katetiyoruz. Bazen bir kasabanın bir köyün okulunda ana kapıdan başlayarak müzikli seremonilerle karşılanıyoruz. İnsanın kendini ‘celebrity’ gibi hissedeceği kadar kendimizi tanıtırken hayranlık merak ve ilgiyle izleniyoruz. Döndüğümüz her köşede bir saz heyeti, bir koro, yerel kıyafetli bir dans grubu sürpriziyle karşılıyor, mutlaka müziğe dansa davet ediliyoruz. Sahneye çıkmamak, eğlencelerine katılmamak, kurulan yer sofralarında leziz Özbek yemeklerinin tadına bakmamak imkânsız. Sanki uzun zamandır görmediğimiz bir aile dostunun sofrasına davet edilmiş gibi sırtımıza yastıklar veriliyor çıkışta hediyeler sunuluyor. Günde beş masaya oturduğumuz ve yemekten helak olduğumuz günlerde mutluluktan gözlerimiz doluyor. Sevmenin ve karşılıksız vermenin anlamını kaybetmiş, bireyselleşmiş modern ülkelerin yazarları olarak çocukların ve gençlerin parlayan gözlerinden ilham alıyoruz. Taşkent’te, Semerkant’ta tarihi ve kamusal mekanlarda şiirler, öyküler okuyoruz.
Roman ve öykü yazarı olarak şiirin dünyada çok daha geniş bir ağda uluslararası bağlantı kurduğunu fark ediyorum. Bazı arkadaşlar birbirlerini uluslararası festivallerden tanıyor. Vietnamlı yazar arkadaşım Kieu Bich Hau, şiirden hiç para kazanmasa da festivaller sayesinde dünyayı gezdiğini anlatıyor. Kimi yazarların devletleri bazı etkinliklere sponsor olabiliyor. Eğer davet ücretsiz değilse konaklama veya yol paraları devletleri tarafından ödenebiliyor. Mesela THY bazı yazarlarımıza sponsorluk yapabiliyormuş. Bazı yazarların kim olduğunu bilmiyorum. Devlet şairi tanımının gerçekliğini sorguluyorum ister istemez. Grupta yayıncı da var. Bana yurt dışına nasıl açılacağımla ilgili bilgi veriyor. Bilgi vermekle kalmıyor yol haritası da çiziyor. Ekonomik olarak sizi fonlayan bir yapı yoksa finansmanı kendiniz üstlenmeniz gerekiyor. Öncelikle eserinizi yabancı dile tercüme ettirmek gerekiyor. Bir roman için yüklü bir para. Okunabilir hale geldikten sonra tıpkı kendi ülkenizde çektiğiniz azapların aynısını yurt dışında tecrübe etme yoluna girebilirsiniz. Ya da önerilen Kanada yayınevine basım için para verip işleri hızlandırabilirsiniz. Etik dışı tırmalamalar ilgimi çekmiyor. Bağlantılar ve işlerin nasıl yürüdüğüyle ilgili kendi aramızda bolca konuşuyoruz. WR’nin bana faydası bu kadar yakından dünya yazarlarıyla temas edebilmek. Avusturalyalı çocuk kitabı yazarı Irena Kobald, otuz dakikada yazdığı ve dünyada on altı dile çevrilmiş çok satan kitabına altı sene yayıncı bulamadığını anlatıyor samimiyetle. Ve kimse şiirden tek kuruş kazanmıyor. Bazı şiir kitapları iki yazarın bağlantısıyla her birinin yayıncısı arasında takas ediliyor. Yani sizin kitabınız o ülkede, bağlantınızın kitabı sizin ülkenizde basılıyor. Kimse tek kuruş telif almıyor. Şiirin dünyada da ülkemizdeki kadersizliğe sahip olmasını, edebiyatın kalitesini düşüren alicengiz oyunlarını, tanıdık olmadan bir yere gelmenin imkansızlığını, dağıtım ve okura ulaşmada benzer zorluklara sahip olma konularını paylaşıyoruz. Özbekistan’ın en büyük yayıncısını ziyaret ediyoruz. Özbek yazarların ve editörlerin bizlerden öğrenmek istedikleri var. Özbekistan’da basılan Türk kitaplarının yazarlarından sadece Orhan Pamuk bilindik. Benim Adım Kırmızı’nın içeriğindeki İslami motifler yüzünden Özbek halkına ilgi çekici geldiğini tahmin etmek zor değil ayrıca Pamuk Nobel ödüllü ve rüştünü ispat etmiş bir yazar. Diğer yazarların kitaplarının Özbekistan’a nasıl ve hangi yöntemle pazarlandığını hiç anlamıyorum, bu gerçekten şaşırtıcı. Bir eserin okuruna ulaşana dek hangi rotaya sapabileceğini kestirmek çok zor. Ölçme ve değerlendirmenin sübjektif kıstaslara, şansa, tesadüflere ve ilişkilere bağlı olduğunu derinden hissediyorum.

Ziyaret ettiğimiz her okul önceden muazzam hazırlanmış. Öncelikle kendi ülkelerinin folklorik özelliklerini, yeme içme ve yaşama kültürlerini sunmakta çok cömertler. Davet edildiğimiz okullardaki İngilizce öğretmenleri çok donanımlı. Hepsi çocukları gençleri diyalog kurma konusunda eğitmiş, çalıştırmış. Program o kadar çeşitli ki bazen grup başka aktivitelere bölünüyor. Etkinlikler ve üniversiteler yazarlar arasında paylaşılıyor. Benim katıldığım Kimyo İnternational University İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü ve Tercüme kulübü akademik olarak mükemmel hazırlanmıştı. Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin dile ve mesleklerine yetkinlikleri taktire şayandı. Programdan iki ay önce bazı şiir ve öykülerimizin İngilizcesi istenmişti. Hazırladığım kısa öykünün İngilizceden Özbekçeye çevrilerek okunması sürpriz oldu. Her yazara değişik sorular yöneltildi bana düşen soruyu Duygu Akın’ın önceden sadece bu program için hazırladığı çeviri sorunlarıyla ilgili metnini İngilizce sunarak cevapladım.

Elbette sadece bunlar değil. Gezdiğimiz şehirlerdeki tarihi atmosfer, yerel pazarlar, sanat atölyeleri, Ressam Ahmad Umarov’un galerisindeki özel davet, Özbek düğünü, yüz kişilik dost sofraları, ritüeller, dağlar ve bozkırlar, bir göl üzerindeki rengarenk halılar ve minderler serilmiş iskelede gitarlar eşliğinde şarkılı şiir okumaları, yemeğe davet edildiğimiz mahalle dernekleri, dergahlar, yerel bahar festivalleri, ikramın giriş cümlesi lezzetli Özbek ekmeği, Özbek pilavı, mantıları, tatlıları, Özbek yazarların müze evleri, konserler, gösteriler, geçtiğimiz şehirlerde bizleri ağırlayan aile evlerindeki sonsuz vericilik, Azam’ın küçük oğlu Abdul Raşit’in piyano başında Bulgar şair Maria Filipova ile verdiği mini konser gibi binlerce küçük anıyla unutulmaz bir WR idi.
WR karalamalarını bir gezi günlüğü ya da anı notuna dönüştürerek Özbekistan’ın görkemli tarihini üç beş satıra daraltmak istemem. Sadece turistik cazibesiyle bile heyecanlandıran ülkede ilk günden itibaren sarmaş dolaş olduğumuz halkla, Azam Abidov’un eşi ve üç oğlu başta olmak üzere, geniş ailesi, dostları, mihmandarımız Rohila Siddiq ve katılımcı yazarlarla geçirdiğimiz harikulade anları tarif etmem mümkün değil. Kişisel çabası, olağanüstü pozitif karakteriyle hepimizi Özbekistan’a gönülden bağlayarak edebiyatın ve sanatın yayılma ve dönüştürme gücünü, kardeşliği, bölüşme ve paylaşmayı bize yeniden hatırlatan şair Azam Abidov’un küçücük WR’siyle tasarladığı büyülü masal sayesinde bir avuç edebiyatçı Özbekistan’ın gönüllü kültür elçisine dönüştük. Sanatın birleştirici dostluğunu hissettik.
Comments