Hay yaşa
Ercan İnci, kurban etmek ve kurban olunmak üzerine yazdı.
![](https://static.wixstatic.com/media/8757b2_18992f3b205f412e93d2e73474a3fc9c~mv2.jpg/v1/fill/w_900,h_600,al_c,q_85,enc_auto/8757b2_18992f3b205f412e93d2e73474a3fc9c~mv2.jpg)
“Biz ânun oğlunı büyük bir koç ile tebdil itdik. Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. Biz (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i ) kurtardık…” (Sâffât / 107 )
İbrahim Peygamber, oğlu İsmail’i Tanrı’ya kurban etmeye niyetlenir. Zamanı geldiğinde bir şekilde kendisine bu ahdi hatırlatılır. O da bıçağını oğlunun boğazına vurur. Bıçak kesmez ve gökten bir koç iner. Kurban, o koç olur…
Wikipedia, Demir Çağı’ndan itibaren insan kurban etme eyleminin kademeli olarak azaldığını yazıyor. Antik Yunan’da insan kurban etme ritüeli zalimce bulunuyor. Avrupa, Yeni Dünya’yı barbarca işgal edip sömürürken kıtanın kadim kültürlerinde var olan insan kurban etmeyi yasaklıyor. Sanırım onun yerine insanı sağ tutup köleleştirmeyi daha işlevsel buluyor.
Üzerinde süvarisini taşıdığı için bir atı, mucit olduğu için şeytanın hizmetkarı ilan edilen adamı, bitkilerden ilaç yapıp şifacı olmayı ümit eden ve cadı ilan edilen bir kadını veya bunların neslinden olduğu için adı şehzade, veliaht, şeytanın tohumu konulmuş bir çocuğu; törenle ve iştahla diri diri toprağa gömerek, yakarak, boğarak kurban etmek, yok etmek; aslında menfaat icabıdır.
Tüm bu faaliyetleri cinnet, öfke nöbeti, yasak aşk ( ve bunun meyvesi) , kıskançlık, kin, cehalet, kan davası, intikam, despotizm, satanizm gibi pek çok mazeretle meşrulaştırmaya çalışma anlayışı ise daima var olmuştur.
“ …
Nigâr sabah ezanından beri
Kaçıyordu kocasının köyünden
Hovardasıyla.
Terlemiş memeleri.
Altı aylık bebesi kucağında Nigâr’ın
Bozkırın üstünde bulutlar bembeyaz, üst üste ve ağırdı,
Belli belirsiz kımıldanıyordular.
Durdu Nigâr.
On adım önden giden
Mustafa’yı çağırdı.
Mustafa yıkmış kasketini ensesine,
Bakıyor bulutların ardından geçen bir çaylağa.
,,,
Bebek ağır geliyordu Nigâr’a.
Kocasının dölü.
Ve Mustafa diyordu ki:
Köyde ölen çocuğun
hesabı mı var?
Ölü sayılmaz
Altı aylık ölü.
…
Nigâr’ın kucağından
bebek düştü kuyuya.
Yolcu yolunda gerek
Bebek rahat uyuya…
Nazım Hikmet.( Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan )
Psikolojik, pedagojik araştırmalar, değerlendirmeler, sınıflandırmalar, her geçen gün, nasıl ve ne şekilde çocuk haklarını ve onların korunmasını hukuk ve normlarla desteklese de çocuğa bir yetişkin gibi davranmak ve bu davranış şekline sığınarak onun masum, fiziksel olarak da daha narin olduğu gerçeğini göz ardı etmek; erkek çocuğu adam, kız çocuğu kadın yerine koymak maddi ve manevi olarak daha az masraflı ve zekice bulunmuştur.
Daha yüz yıl öncesine kadar hem Batı hem de Doğu toplumlarında çocuk kıyafeti diye bir şey bile söz konusu değildi. Erkek çocuk yetişkin bir erkeğin, kız çocuk bir kadının minyatürü gibi giydirilirdi. Hem Batı hem de Doğu kültürlerinde monarşik liderliğin yaş sınırı da yoktu. Pedagojik kavramlara, hazır bulunuşluğa, soyut-somut zeka gelişimi kavramlarına itibar edilmeden bir ülke lideri, gidip bir başka ülkenin ağzı süt kokan sekiz yaşındaki prensinin elini, hala, öpebilmektedir.
“İstismar” sözcüğünü sadece çocuğa yönelik ve sadece pedofili anlamında kullanmaya başladık. Oysa bu sözcüğün anlamının içinde ne kadar farklı detaylar var. “Karşısındakini rızası olmadan ve iradesini göz ardı ederek sömürmek ”anlamı var örneğin. Halbuki yeni doğan bebeğimize tuttuğumuz takımın renkleri ve armasıyla süslenmiş o ilk tulumu aldığımızda ne kadar masumduk öyle değil mi?.
Edmondo De Amicis’in Çocuk Kalbi adlı romanındaki kahraman öyküsünde, bir çocuk vatansever olduğu için (ki vatansever olma soyutu bir çocuğa çok yakışmaktadır ve de oldukça romantiktir! ) bir ağaçtan düşman mevzilerini izleyip rapor etmek isterken ağaçtan düşer ve ölür. (ki rapor verme somutu, bir çocuğa göredir ve oldukça realisttir !). Tüm okurlar subay kökenli yazar Edmondo De Amicis’in çocuk kahramanını okurken en çok bu bölümde duygulanır (ve eser bir çocuk romanıdır!)
İstismar, kurban, çocuk, kahraman sözcüklerinin yan yana getirilmesi ve birlikte kullanımı ne kadar pedagojik formüllere uygundur, tartışılır; ancak yazının başında alıntıladığım kutsal metin milattan önce 2000’li yıllara aittir.
İbrahim’in oğlu İsmail Tanrı tarafından kurtarıldıktan yaklaşık 4000 yıl kadar sonra,
1960’lı yılların başında, Erzincan’da bir erkek çocuğun iki buçuk yaşında kurban edilmek üzere öz babası tarafında kafasının kesilmesi olayı üzerine, bu olaydan esinlenilerek çekilen “ADAK” filminde Müslüm Karakterini canlandıran Tarık AKAN oğlunun başını kestikten sonra demir parmaklar ardında şu cümleyi söyler:
Maddiyatımı temin edememiştim !.
Anamızdan babamıza, amcamızdan dayımıza, ninemizden dedemize, yârimizden yarenimize herkesi kurban eder veya onlara kurban oluruz.
Ozanımız, şairimiz, sevdalarımız, inancımız, sılamız, türkülerimiz “Kurban” üzerinedir.
Kurban, değerlidir !.
Sadece unuttuklarımızı hatırlattığı için “HAY YAŞA” deriz karşımızdakine;
Bir de hapşırana “ÇOK YAŞA”…
*Tüm narin yaşamlara…
Comments