top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

İthaki Yayınları Mart kitapları

Mart ayında Grady Hendrix, Dimitri Verhulst, John McManus, Emek Bayrak'ın yeni kitapları ve Sabahattin Ali'nin yeni baskısı okurlarıyla buluşuyor.


Güney Kitap Kulübü’nün Vampir Avlama Rehberi

LOCUS EN İYİ KORKU ROMANI ADAYI

Patricia Campbell, eşi ve iki çocuğuyla Charleston’da sakin ve tekdüze bir hayat sürüyordu. Ev işleriyle ve çocuklarla ilgilenmek dışında tek uğraşı, Charleston’lı bir grup kadınla kurdukları ve gerçek suç romanları okudukları kitap kulübüydü. Patricia’nın sıkıcı hayatı, küçük ve güvenli kasabasında yaşanan birtakım gizemli olaylarla birlikte değişecekti. İhtiyar bir komşusu kanlı ağzıyla bahçelerinde onu “yemeye” çalışmıştı, tavandan ayak sesleri geliyordu, fareler evlere girip insanlara saldırıyordu ve çocuklar ortadan kayboluyordu. Bunların hepsi, kasabaya taşınan genç ve yakışıklı James Harris’ten sonra başlamıştı. Eşleri onların şüphelerini görmezden gelince bu olayları çözmek kitap kulübündeki kadınlara kalacaktı. Korkuyorlardı çünkü karşılarında bir Jeffrey Dahmer, bir Charles Manson ya da bir Ted Bundy olabilirdi. Ama James Harris bunlardan biri değildi ve hepsinden daha kötücüldü. Ve onu evlerine “davet ettikleri” için çok pişman olacaklardı. Çeviri: Elif Dinçer



Geç Kalan

Dimitri Verhulst zifiri karanlık dünya görüşü, trajik komedileri, akıcı dili ve samimi portreleriyle bilinen bir yazar. Modern Belçika edebiyatının bu aykırı yazarını tanımlamak için de yalnızca “Verhulst-vari” denebilir: Ham, arkaik ve grotesk bir göz. Kelime oyunlarıyla dolu kitaplarında karakterlerinin çoğu toplumun sınırlarında yaşar ve yazarın sesini duyurmak istediği de, işte tam bu insanlar. Başarısız hayatının sonbaharındaki emekli bir kütüphaneci, patronluk taslayan karısının dayattığı kasvetli monotonluktan kaçmak ister. Evliliğinin çökerttiği özgüveni yeniden kazanmasının da tek ve olağanüstü bir yolu vardır: Tüm toplumsal ve ailevi baskılardan kurtulup da kapağı bir huzurevine atana kadar bunamış numarası yapmak. Hayata kestiği bu son rol, huzurevine çocukluk aşkının ve eski bir Nazi subayının da gelmesiyle daha bir şenlenecektir. Geç Kalan, bir yandan hayatla hesaplaşmanın eğlenceli tarafını gösterirken diğer yandan hafıza kavramı üzerine düşündüren dokunaklı bir eser. Çeviri: Erhan Gürer



Cehennemden Öte: Türkiye Futbolunun Ruhunu Arayış

“Futbol sahiden ‘beynelmilel bir şey’dir... McManus da o şeyin bir elçisi!” – Tanıl Bora Türkiye’de sokak aralarında, okul bahçelerinde çocukların yuvarlayabileceği her türlü nesneyle başlayan ve tribünlere, işyerlerine, edebiyata ve siyasete ulaşan bir tutku: Futbol. Peki ya bu sevdiğimiz ve romantize ettiğimiz “Türk futbol kültürü” dışarıdan nasıl görünüyor; Cehennem gibi mi? Uzun yıllar Türkiye’de yaşayan John McManus Cehennemden Öte’de Türkiye’nin futbolla imtihanını ülkedeki dikkat çeken futbol olayları ve futbol figürleri ekseninde masaya yatırıyor. Tribündeki taraftarlardan dinlediklerini, sokakta gördüklerini, İngiltere’de Türk futboluyla ilgili duyduklarını, futbolcularla konuşmalarını ve gazetecilerle röportajlarını ülkenin siyasi ve sosyal olarak 21. yüzyıldaki en çalkantılı dönemi olan 2015-2017 yılları arasındaki kendi deneyimleriyle harmanlayarak “dışarıdan bir gözün” ülke futboluna baktığında ne gördüğünü bize aksediyor. Çeviri: Emir Güney



Yalnızlık Alfabesi

Yalnızlık, bizi ite kaka kovuyor olmak istediklerimizin yanından. Hayat onu en büyük kozu sayıp sürüyor masaya, çaresiz kalıyoruz. Bile isteye değil mecburen öğreniyoruz onun dilinden konuşmayı. Önünde sonunda cebimizde yalnızlık alfabesiyle geziyoruz hepimiz. Emek Bayrak, ilk kitabı Yalnızlık Alfabesi ile insan yaşamının kırılma noktalarını, çıkmaz yollarını ve arayış hevesini işaret eden öyküler sunuyor okura. Yalın, şaşırtıcı ve içimizden öyküleriyle Yalnızlık Alfabesi farklı bir okuma tecrübesi vadediyor okura. “O şenlikli balkon günlerinden geriye ne kaldı, dedi Nebahat Hanım içinden. Uzun uzun baktı, sanki orada dikilse o günlere tekrar dönecekmiş gibi... Dönüp de o çayları yudumlayacak, o neşeyi yeniden yaşayacakmış gibi… Sonra toparlandı, apartmanın önünden geçti ve bahçe yoluna girdi. Ama bütün hevesi kaçmıştı. Eve dönmek istedi, içindeki sızı baharın güzelliğine galebe çaldı. Daha önce de çok kez böyle olmuştu. Hevesle yapmaya başladığı her şeye, hatıraların gölgesi düşüyordu. Şimdiyi solduran bir gölgeydi bu. Bazen bu şehirden, evden ve bu sokaktan gitmek istiyordu. Gölgenin erişemeyeceği bir şehir, bir sokak var mıydı?”



Sırça Köşk

“İlmin sırrına eremediği en son keşif hokkabazlıklar... Eşine rastlanmayan Şark oyunları... Türk sazının bayıltıcı nağmeleriyle süslenen, ses kraliçelerinin okuduğu şarkılarla bezenen, firavunlar diyarı, ehramlar ülkesi, harikalar dünyasından Şark’a koşan sonsuz aşkların yakıcı güneşinin cehenneme çevirdiği, heyecandan azamet, sevgiden ızdırap, inkisardan azap toplayan büyük memleket dram komedisi...” Sabahattin Ali’nin 1944 ile 1947 yılları arasında dergilerde çıkan öykülerinin toplandığı ve yazarın öldürülmeden önce yayımlanan son kitabı Sırça Köşk dönemin yönetimine dair eleştirel öğeler içermesi neden gösterilerek yasaklanıp toplatılmıştı. Görevini kötüye kullanan bir kaptan ve tayfasının dalavereler çevirdiği “Portakal”, suçunu dindarlığının altına gizleyen bir başhekimle tanışacağınız “Hakkımızı Yedirmeyiz!” ve bir panayırdaki çığırtkanı dinleyeceğiniz “Millet Yutmuyor” gibi on dört öykünün yanında kitaba adını veren de dahil dört masalın derlendiği Sırça Köşk kırsaldan ziyade kente yönelmesi ve siyasi eleştirilerinin sertliğinin artmasıyla, eğer hayatta kalsaydı Sabahattin Ali’nin yazarlığının nasıl bir noktaya evrilebileceğinin de emarelerini taşıyor. Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’ü, toplumumuzun fay hatlarında gezinmekten asla geri adım atmayan büyük yazarın son kitabı.

bottom of page