top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Keşke Çevrilse: Balkanlar’da bir Bilinmez: Mihail Sebastian

Unutulmuş, ihmal edilmiş ve/ya Türkçeye çevrilmemiş yazarlara/kitaplara odaklanan "Keşke Çevrilse"nin bu yazısında, Fatih Balkış "Romanyalı Proust" olarak anılan Mihail Sebastian'ı anlatıyor.

Fatih Balkış


Balkanlar’da bir Bilinmez: Mihail Sebastian Yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşamış Romen yazar Mihail Sebastian (1907-45) dönemin bütün siyasi baskısını üzerinde hissetmiş, bizzat içinde bulunduğu kültürel iktidarın gölgesinde üretmeye çalışmış sıra dışı bir yazar. Üniversitede felsefe ve hukuk eğitimi aldıktan sonra, 1925’te şiir sanatı üzerine hazırladığı tezle edebiyat çevrelerinde dikkat çekiyor önce ve bu sayede üyeleri arasında Eliade, Ionesco, Cioran ve Nae Ionescugibi yazarların ve düşünürlerin bulunduğu The Criterion Association’a katılıyor. 1932-1935 arasında aktif olan grubun, çoktandır Avrupa’nın uzağında kalmış Romen sanatını diriltmek, ona itibar kazandırmak gibi amaçları var. İçinde aşırı uçtaki siyasal eğilimleriyle Romen, Yahudi, Ermeni, Yunan, İngiliz gibi farklı etnik kökenden gelen sanatçıların bulunduğu grup kısa zamanda faşist ideolojinin hâkimiyetine girip işlerliğini yitiriyor.* Yahudi olması sebebiyle bu dışlanmadan payını alan ve yaşamının sonuna dek sürecek olan büyük bir huzursuzluğa itilen ilk isim Sebastian oluyor. Önce Romanya Anti-Semitik Örgütü’nün kararıyla avukatlık yapması, ders vermesi yasaklanıyor, sonra kendi adıyla yayımlaması engelleniyor. Büyük başarı kazanan ve uzun süre sahnelenen The Star with No Name (İsimsiz Yıldız) adlı oyununu Victor Minru adıyla yayımlamak zorunda kalıyor.


Google'ın 113. Doğum günü için Mihail Sebastian'a hazırladığı doodle

Bütün bu olup bitenler arasında en büyük darbeyi düşünsel hamiliğini yapan Nae Ionescu’dan (1890-1940) yeni yayımlanacak romanı De două mii de ani (For two Thousand Years, 1934) için önsöz yazmasını istediğinde alıyor. Ionescu’nun aralarındaki dostluğu umursamadan Yahudileri aşağılayan bir yazı kaleme alması üzerine, yazının tek satırına dokunmadan romanında kullanan Sebastian bir karşı yazıyla Ionescu’ya yanıt veriyor: “Romanya’da doğdum ve ben bir Yahudiyim. Bu beni bir Yahudi ve Romanyalı yapıyor. Kendime Romanyalı ve Yahudi kimliğimi kanıtlamam için konferanslara katılmam gerektiği söyleniyor. Bu, bir ağacın kendinin ağaç olduğunu kanıtlaması için benzer bir konferansa katılmasını gerektiğini söylemek kadar çılgınca.Aslında yanıt sorunun içinde gizli. O kişi gitsin ve ağaca bir ağaç olmadığını anlatsın.”**

Romanya’nın faşizm geçmişi belki Sebastian’ın 1935-1944 arasında tuttuğu, Romencede ilk kez 1996’da yayımlanan ve Philip Roth’un “Anna Frank’ınkiyle yan yana durması gerekir,” dediği Günlükler’le bir kez daha aydınlatılmış olacaktı. Yalnızca Romanya’da 400 bin Yahudinin katledildiği korkunç bir dönemi anlatmakla kalmıyordu Günlükler, aynı zamanda dönemin Nazi destekçisi yazarlarının da portresini çiziyordu. Radu Ioanid Günlükler’in İngilizce basımına yazdığı önsözde, Sebastian’ın diasporadan sağ kurtulmasını Romanya’nın Nazi politikalarındaki görece ılımlılığa bağlıyor. “Küçük Paris” olarak anılan Bükreş’teki ayrıcalıklı yaşamı ve gerekirse din değiştirmekten çekinmeyeceğini beyan etmesi Sebastian’ın kolay olmasa da hayatta kalmasını sağlıyor. Fragmanlarla Bir Yaşam


Sebastian’ın ilk yazınsal denemelerini gerçekleştirdiği yıllar, aynı zamanda Proust, Gidegibi Fransız yazarlarının etkisinde kaldığı döneme rastlıyor. Paris’teyken Proust’un romanlarını onun okuduğu kitapların izinden giderek inceliyor ve yine ilk kitabı Fragmente dintr-un carnet găsit’i (Bulunmuş bir Not Defterinden Fragmanlar, 1932)*** Fransa’da yazıyor. Fragmanlar’da Sebastian hemen bütün yapıtlarında -daha sonra zorunluk olarak- izini süreceğimiz bir saklanma, yazarın kendini gizlemesi düşüncesini deneyimliyor gibidir. Kitabın hemen başına eklediği bir notla aslında bu fragmanları kendisinin yazmadığını, Paris’te Mirabeau Köprüsü’nde tesadüfen bulduğunu ve toplam 126 sayfadan oluşan bu defterin bir kısmını bazı eksikliklerine karşın Romenceye çevirerek okurla paylaştığını belirtir.

Yazar kimdir, metnin neresindedir? gibi sorularla açımlanan Fragmanlar, genç bir adamın Paris sokaklarında hayat, aşk ve edebiyat üzerine düşüncelerini yoğunlaştırdığı hedefsizbir metinmiş gibi durur. Ancak tam tersine Sebastian gündelik yaşamın kimi zaman çözümlenemez doğasını zihnindeki Chagall’dan, Proust’tan, Montaigne’den ve Barbellion’dan alınmış düşüncelerle yeniden aydınlatmak ister. Kaza


1937-1940 arasında yazılan Accidentul’da (Kaza, 1940), tıpkı Fragmanlar’da olduğu gibi yine bireyin yaşamındaki çatlaklardan derinlere inmeyi ve orada hayatın kırılma anlarını göstermeyi tercih eder. Kahramanlarımız Paul ve Nora karmaşık ilişkilerinden tam olarak sıyrılamamışken bir kaza sonucunda tesadüfen tanışırlar. Başlangıçta ikisi de geçmişini öbüründen gizler. Paul, Ann tarafından terk edilmiş, Bükreş’te başarıyı yakalayan ressamın peşinden bir süre umutsuzca koşmuştur. Fransızca öğretmenliği yapan ve hâlâ bir başkasıyla görüşen Nora ise Paul’la birlikte olacağı bir gelecekten henüz emin değildir. İlerleyen ilişkileri sık sık hâlâ Ann’in etkisinde bulunan Paul’un hezeyanları nedeniyle tehdit edilir. İkisi de bir şekilde geçmişlerinden arınmak ve yeni bir başlangıç yapmak için Noel zamanı, Karpatlar’daki bir kayak merkezine gitmeye karar verirler. Sebastian’ın hikâyenin eksenini Bükreş’in telaşlı, kaotik düzeninden bir anda doğaya çevirmesi kahramanlarının da zihinsel bir dönüşüme hazırlıklı olup olmadıklarını görmek içindir. Her şeyin iyiye gittiği bir anda Ann’in de yakınlarda olduğu haberini alırlar. Paul sonsuza kadar ruhunu kemiren bu ikilemle boğuşmak zorunda mı kalacak, yoksa gerçek bir yüzleşmenin ardından Nora ile bir başka evrene geçiş yapabilecek midir?

Karpatlar’daki bu atmoster bize Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ını anımsatır. Tıpkı Hans Castrop’un dağ yaşamında bulduğu ve onu geri dönmekten alıkoyan bir gizin peşine takılışı gibi, Paul da bir aydınlanma ânında aradığı yanıtı bulacaktır.

Romanyalı Proust olarak anılan Mihail Sebastian çağdaşları kadar bilinen bir yazar değil. Belki bunda henüz 38 yaşındayken Bükreş’teki trajik ve erken ölümünün de etkisi var. Ama şu bir gerçek ki, yalnızca Günlükler’ini okuduğumuzda bile nasıl bir alımlama gücüyle ve duyarlıkla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Sebastian’ın 1941’de ziyaret ettiği bir sinagogtaki gözyaşlarını unutmayarak.

*Özellikle The Criterion Association ve faşizmi desteklemiş yazarlar hakkındaki ileri okumalar için Christina A. Bejan’ın Intellectuals and Fascism in Interwar Romania: The Criterion Association, Florin Turconu’nun Mircea Eliade: Le Prisonnie de l’historie, 2003, Marta Petreu’nun An infamous Past: E.M. Cioran and the Rise of Fascism in Romaniave Ionescoo: The Devil and his Apprentice, 2009 adlı kitaplarına bakılabilir.

**İngilizceden çeviren: Fatih Balkış

*** Fragmente dintr-un carnet găsit - Fragments From A Found Notebook, Romenceden İngilizceye Çeviren: Christina Tudor-Sideri, Sublunary Editions, 2020.

bottom of page