top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Parmak sallayan tutumlarımız çocukları bizden uzaklaştırıyor mu?

Ayşe Yazar, Kim Bu Konuşan? ve Öykü Kahramanları Ülkesi’nde kitapları ve çocuk edebiyatı üzerine Gaye Dinçel ile söyleşti. "Çocuk benliğimle hayal edip yazdığımdan, yetişkin sınırlarını gözetmiyorum."

Ayşe Yazar


İlk kitabınız Kim Bu Konuşan?'da iş seyahatine çıkan anne baba, yanlarında götüremeyecekleri çocuklarını annenin erkek kardeşine, yani dayıya bırakıyor. Buradan baktığımızda çok uçlu bir meseleyi okurun kucağına bırakmışsınız. Aldığınız eğitim, editörlüğünüz, yazarlığınız ve kitabı ithaf ettiğiniz Orçun'un teyzesi olmak gibi pek çok uçlar içeren kimliğinizle kitabın bu yönü üzerinde bir paralellik görülüyor. Çok yönlü olmanız, kitabın hem okur hem yazar açısından çok uçlu olmasını ne şekilde etkiledi?


Evet, başkahraman Zeynep anne babası doğa fotoğrafçısı olarak dünyayı gezdiğinden zaman zaman dayısıyla kalıyor.


Sizin deyiminizle çok yönlülük daha geniş bakmamı sağlıyor. Bilinçaltımda birikenler yerini buluyor. Çocuk benliğimle hayal edip yazdığımdan yetişkin sınırlarını gözetmiyorum. Ejderhaya dönüşebilsem bir saniye bile durmam, hemen kanatlarımı açıp uçarım.


Dayısı kitabı önce Zeynep'in okumasını istiyor çünkü kitabı çocuklar için yazdım, diyor. Çocuk edebiyatı metinlerini kimler okumalı? Bu konuda ülkemizde ve dünyada nasıl bir eğilim gözlemlediniz?


Bence çocuk edebiyatı her yaş için. Yetişkinlere de hayal gücünü genişletme olanağı sunuyor. Yazmaya başlamadan önce de çocuk edebiyatını çok severdim. Büyüdükçe oluşan sınırları ve kalıpları aşmamızı sağlıyor. Yetişkinlere ısrarla öneriyorum her fırsatta.


Gördüğüm kadarıyla burada ve dünyada çocuk edebiyatına düşkün epeyce yetişkin var. Çok seviniyorum. Katherine Rundell’in yazdığı Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız? (Domingo Yayınevi) konuyu her yönüyle anlatıyor, öneririm.


Çocuk edebiyatı metinlerinin okur kitlesinin oluşmasında neler etkili sizce?


Merakla, heyecanla okunan, fark etmediğin duyguları hissettiren, belki hiç hayal etmediğin yerleri, olayları, karakterleri barındıran ve eğlenceli metinler okuru çekiyor. Rengârenk resimleri de metin kadar, belki daha fazla etkili. Hayranlıkla izlediğim çizerler var.


Daha büyük yaşlara hitap eden resimsiz kitaplar içinse zihninde canlandırabilmen, kendi resimlerini çizebilmen önemli.


Yaptığınız atölyelerde ve okurlarla buluşmalarınızda kitaplarınızla ilgili olarak sizi şaşırtan dönüşler oldu mu?


Çocuklar bambaşka bakıyorlar kitaplara. Resimleri farklı okuyorlar, aklıma hiç gelmeyen ayrıntıları merak ediyorlar. Her atölyede ve söyleşide şaşırtıyorlar beni. Bir söyleşi sırasında dayının adını sordu çocuklardan biri. Hiç düşünmemiştim, şaşırıp kaldım. “Sence adı ne?” diye sordum. “İsmail” dedi. Böylece ismini koyduk. Epeyce gülmüştük.


Zeynep, dinozorun yavru olduğunu ve bitkiler ile beslendiğini dayısına bir türlü kabul ettiremiyor. Olamamak ile ilgili önemli bir sosyolojik olguya felsefi bir bakış açısı getirmişsiniz. Çocukları merkeze alan felsefi yaklaşımı, resimli bir kitapta işlemek cesurca ve dikkate şayan. Çocuk kitaplarında bu yaklaşımın incelikleri üzerine neler söylersiniz?


Felsefe beni besleyen önemli damarlardan biri ve bence yaşamın kendisi. Felsefi yaklaşımım bu, diye düşünerek yazmadım, kendiliğinden ortaya çıktı. Cesurca bulduğunuz için teşekkürler.


Çocukları merkeze alan felsefi yaklaşım, “Şu mesajı vereyim, çocuğu şöyle düşündüreyim” kaygısı olmadan ve çocuk benliğinizle yazdığınızda kendiliğinden metne siniyor. Çocuk, aklınıza gelen, gelmeyen soruları kendisi bulup soruyor.


Serinin birinci kitabının adı bir soru cümlesi: Kim Bu Konuşan? İkinci kitap ise kurmacayı işaret eden, incelikli bir algıya sevk eden Öykü Kahramanları Ülkesi’nde. İki çocuğumun okuma serüveni ve çocuklarla yaptığım atölyelerdeki deneyimlerimden edindiğim izlenimler ışığında soru cümlesi şeklindeki kitap adlarının çok ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim. Neden bu isimleri seçtiniz?


Evet, sorular çocukların ilgisini çekiyor. Gergedan Yayınları ekibiyle birlikte ilk kitabın adını koymak için çok uğraştık. Zeynep’in, dayısının anlattığına benzemeyen korsan, dinozor ve ejderhaya sorduğu sorular sayesinde bulduk sanırım.


İkinci kitabın Öykü Kahramanları Ülkesi'nde geçmesi önemliydi. Kendisi koydu adını.


Öykü Kahramanları Ülkesi’nde kitabınızda Zeynep ve Deniz bir ülkeye yolculuk yapıyor fakat okur kitlesi düşünülerek gerçek dünyanın sınırları da çizilmiş. Gerçek dünya ile kurmacanın dünyasındaki dengeyi nasıl sağladınız? Renkler, müzik ve çocuklar gibi pek çok detay bu hayalî ülkede yerini alırken neden yetişkinler yok?


Bilmediğim yerden geldi soru. Gerçekle kurmaca arasında denge sağladığımı düşünmenize sevindim. Sanırım yetişkin benliğim araya girdi.


Öykü Kahramanları Ülkesi’nde yetişkinler neden olsun ki? Çocukların dev hayal dünyasında yer alabilecek gibi değiliz kanımca. Üstelik çocuklar dayanışma, birlikte eğlenme, barış içinde yaşama söz konusu olduğunda çok daha iyiler. Çizerim Özlem Arslanoğlu Sağol da bana katılmış demek ki. Metinde “dönüşen insanlar” yazdığı halde hiç yetişkin çizmedi. Var olsun.


İki kitapta da zaman zaman yetişkin tutumlarına eleştirel yaklaşımlar var. Çocuklar ve yetişkinler bu tutumları nasıl karşılıyor?


Çocuklar “Neden dayısı Zeynep’i anlamıyor? Kahramanların farklı olduğuna ikna olmuyor?”, “Neden ailesi Öykü Kahramanları Ülkesi’ne gittiğine inanmıyor?” gibi sorular soruyor. Yetişkinlerdense kendi sınırlarını fark ettiklerine dair sözler duyuyorum.


Hayalî ülkede dönüşen insanlara gerçek dünyada dönüşen Zeynep ve Deniz de katılıyor. Dönüşen bu iki karakter ve çocukların dönüşümünde kitapların rolü ile ebeveyn tutumları hakkında konuşmak isterim.


Zeynep ve Deniz öykü kahramanları gibi istediklerine dönüşemeseler de döndüklerinde başkalar artık. Bunu dönüşüm olarak tanımlamanıza sevindim.


Dönüşüm fikrini Ursula K. Le Guin’in kitaplarından edindim. Özellikle “Yerdeniz” serisinden. Okumamış olsaydım belki hiç hayal edemezdim.


Çocuklar sevdikleri kitapları benimsemekte biz yetişkinlerden daha hızlılar. Beğendikleri karakterin davranışlarını, hayallerini vs çabucak hayata geçirebiliyorlar. Üstelik unutmuyorlar. 6 yaşındaki yeğenim çok önce okuduğumuz bir kitaptan bahsedip örnek gösterebiliyor.


Ebeveyn benliğimiz öne çıktığında sağlıklı sınırları belirlemenin yanı sıra anlamsız kısıtlamalar koyabiliyoruz. Yeğenim “Büyüyünce futbolcu olacağım” demişti. Yanıtım, “O üniversite okunacak. Futbolcu olacaksan da spor üniversitesine gideceksin.” oldu. Şaşırdı kaldı çocuk. Kendime inanamadım, ailem nasıl kazımışsa bilinçaltıma, pat çıkıverdi. Böyle parmak sallayan tutumlarımız çocukları bizden uzaklaştırıyor. Çocuk benliğimizle hareket etmeyi daha fazla önemsesek iyi olacak.


Kitap okuma meselesinde de öyle. Görev, zorunluluk olarak dayatmak yerine eğlenceli bir oyuna dönüştürdüğümüzde zaten okuyor ya da okutuyor çocuk. Eğitimcilerin harika önerilerini takip edip uygulamaya çalışıyorum.

bottom of page