top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Büyülü gerçekçilik bağlamında yükseklik korkusu

Başak Çatıkkaş, Amerikan romancı Paul Auster'ın kaleme aldığı Yükseklik Korkusu üzerine yazdı: "Hikâye kötü başlayan ama baba oğul tadında devam eden bir usta çırak ilişkisi, büyüme süreçleri ve 1920’lerin Amerikan kadınının bağımsız ve güçlü duruşu üzerine kurulu."


Başak Çatıkkaş


Büyülü Gerçekçilik akımını Latin Amerika’yla özdeşleştirdiğim için bu türde örnekler veren Amerikan romancı Paul Auster’a karşı mesafeliydim. Merakım mesafeli duruşuma üstün gelince Auster okumaya Yükseklik Korkusu ile başladım.



Yehudi Usta’dan uçmayı öğrenen Walt’un hikâyesi bu. Walt 9 yaşında yetim kalmış, pek de iyi nitelikleri olmayan dayısı ve yengesi ile yaşayan, okura daha ziyade sokak çocuğu olarak sunulan bir karakter. Walt, “Yaşamaya devam etmek için bir nedenin olmadığını düşünürsen, başına neler geleceğini umursaman da pek güçtür. Ölmek istediğini düşünürsün; sonra da her şeye hazır olduğunu keşfediverirsin; hatta yabancının biriyle gecenin içine karışıp gitmek gibi çılgınca bir şeye bile,” diyerek kendisine üç yıl içinde uçmayı vaat eden Yehudi Usta’nın peşine takılıyor ve olaylar gelişiyor. Hikâye kötü başlayan ama baba oğul tadında devam eden bir usta çırak ilişkisi, büyüme süreçleri ve 1920’lerin Amerikan kadınının bağımsız ve güçlü duruşu üzerine kurulu. Latin Amerika ekolünden alışık olduğumuz aileleri, nesilleri, halkları anlatan, bireysellikten uzak anlatım burada mevcut değil; olay örgüsü tekil karakterler üzerinden devam ediyor.


Anlatıcımız artık 74 yaşına gelmiş Walt. Bizimle sohbet edermişçesine hayatını anlatıyor. Bu yüzden olsa gerek, cümleler kolayca sindirilebilir türden; az diyaloglu; olaylar düzyazı üzerinden hızla akıp gidiyor. Görece daha kolay okuma sağlayan bu yapıyı yeğleyenlerin seveceği türden bir kitap olabilir.


Walt’un büyüme sürecinde birlikte yaşadığı Sioux Ana’nın Kızılderili olması üzerinden bir sistem eleştirisi yapılacak mı diye merak ettim okurken ama olmadı. Bu yine Latin Amerika ekolünden alışık olduğumuz bir şey. Latin Amerika toplumları siyasetle iç içe yaşadığından ve türlü yaptırımlara maruz kaldıklarından olsa gerek, bu ülke edebiyatlarının satır aralarında çoğunlukla sistem eleştirisi görmek mümkün oluyor. Siyasetin getirdiklerini bireysel bazda yaşadıkları için, kendi içlerinden dökülenlerin bundan bağımsız olamadığını düşünüyorum. Bu eleştiriyi de alttan alttan, sihir ve gerçeklik karışımı olaylar aracılığıyla yapıyorlar lâkin Auster’ın Yükseklik Korkusu’nda bu türden eleştiriler görmüyoruz. Hatta daha ziyade bir Amerikan rüyası havası olduğunu söyleyebilirim. Ben o arka planda dönen büyük toplumsal hikâyeyi de sevdiğim için Yükseklik Korkusu’nun yalnızca bireylere odaklanması kitabın tadını biraz azalttı. Bunu da Auster’ı şekillendiren dış dünyanın Latin Amerikalı yazarlarla kıyaslanınca daha konforlu olmasına bağlıyorum. İçki yasağı, Ku Klux Klanı, 1929’daki New York Borsası’nın çöküşü yalnızca birer cümle içinde geçen minik detaylar olarak kalmış kitapta.


Büyülü gerçekçiliğin Latin Amerika ekolünde sihirli olaylar gündelik hayatın olağan bir parçasıdır; bu yüzden de haber niteliği taşımazlar. Her türlü sihir gerçekleşir ve hayat olanca yavaşlığıyla akmaya devam eder. Auster’ın dünyasında ise Walt’un uçması gazetelerde haber olarak yer alıyor. Yükseklik Korkusu, bana kalırsa tıpkı Kafka’nın Dönüşüm’ü gibi, Büyülü Gerçekçilik’ten ziyade Gerçeküstücülük dâhilinde değerlendirmeye daha uygun bir eser.


Kitabın ilk kısmında Walt’un büyüme sancıları, uçmayı öğrenişi, onun gözünden gördüğümüz büyüklerin ilişkileri sakince, yavaşça anlatılmışken ikinci kısım aceleyle, adeta üstünkörü ilerliyor. İlk kısımda iç dünyasını daha derinlikli bildiğimiz, namükemmel, eğitimsiz, yer çekimi ile alışılmadık bir ilişki kuran Walt’u, erişkinliğinde yer çekimli ortamdan uzaktan uzağa izliyoruz. Gerçekdışı kurgu da bir anda kesiliveriyor. Kitabın ilk kısmının 4-5 yılı, ikinci kısmının 60 yılı anlatıyor oluşu bu dediğimin göstergesi zaten. Uçuş süreci, başarısızlıklar, fedakârlıklar, ardından gelen başarı çerçevesinde kahramanın dönüşümünü anlattıktan sonra, bir tur da dönüşüm etrafında bambaşka bir başka hikâyenin hızlı hızlı anlatılması pek tat vermedi. Walt’un bambaşka bir dünyaya girdiği ikinci kısımda esasen konular da ilgi çekici. Auster bu kısımlarda detay verse, gerçeküstü öğeler katsa, romana iki dönü(şü)m noktalı, tatlı bir derinlik verebilirmiş kanaatimce.


Can Yayınları’ndan çıkan kitabın İlknur Özdemir çevirisi gayet güzel; baştan sona akıcı bir Türkçe ile ilerliyor kitap. Çevirmenin orijinal haliyle bırakmayı tercih edip dipnotlarla desteklediği isimler metin bütünlüğünü koruma noktasında gayet iyi olmuş.

Benimkisi Paul Auster ile biraz geç kalmış bir tanışma hikâyesi. Büyülü gerçekçilik beklentisiyle okunmadığı zaman başka bir tat verebilir. Ben o tadı - hazır tanışmışken – Auster’ın diğer kitaplarında aramaya devam edeceğim.


YÜKSEKLİK KORKUSU (VERTİGO)

Paul Auster

Can Yayınları, 1995

Çeviri: İlknur Özdemir

Tür: Roman

245 s.

bottom of page