top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Gizemli yazarın kanlı hikayesi: Kanlı Muamma!

“Coğrafi konumu sebebiyle Türkiye suçun her türlüsüne komşuluk ya da ev sahipliği yapabiliyor.”

Burcu Aydoğan, otizimli bir başkomiseri kahramanlaştırmasıyla dikkatleri üzerine çeken Kanlı Muamma’nın ‘gizemli’ yazarı A.Tunç’la konuştu.



Geride bıraktığımız yılın sonunda KafkaKitap etiketiyle okura bir polise roman sunuldu. Bu romanı ilginç kılan özelliklerden biri yazarın kendini, tabiri caizse “gizlemesi” idi. Kendine seçtiği takma adla ilk polisiye romanını kaleme alan yazar, tanıtımlarda da altı çizildiği üzere “dikkat çeken” bir çalışma ortaya çıkardı. Hikaye, Çanakkale’de kadro bulup oraya yerleşen genç bir akademisyen ile yine oraya “sürülen” bir cinayet başkomiserinin, Nusret Sandık’ın kaderin cilvesiyle ev arkadaşı oluvermeleriyle başlıyor, bu küçük huzurlu şehri bir anda tekinsiz zamanlara sürükleyen cinayetlerle açılıyordu. Vakayı kendine has karakteri, ilginç yöntemleri ile çözen Sandık Başkomiser, bu vakada işe karışmış bulunan akademisyen ev arkadaşını da yanına katıyor, katillerin peşinden koşuyordu. Yazara, kendine seçtiği adla anacak olursak A.Tunç’a, Kanlı Muamma’yı, tuhaf dedektifi Sandık Başkomiser’i ve arkasında durmayı seçtiği gizem perdesini sorduk.



- Öncelikle Kanlı Muamma’nın doğuş hikayesini sormak istiyorum. Nasıl doğdu, nasıl gelişti?

Kanlı Muamma çok uzun zamandan beri zihnimde yer eden bir hikayeydi. Ama daha ziyade Sandık Başokimser karakterinin gelip beni bulmasını bekledim yazmaya başlamak için. Nihayet geldi ve ben de bir solukta yazdım.



- Okurlar adınızdan sizin yazar ve yayın yönetmeni Aslı Tunç veya yazar Ayfer Tunç olduğunuzu düşünmüşler. Kimdir bu A. Tunç? Neden bu saklanma, bu gizem?

Bu bir gizem değil, tercih. Adın hiçbir önemi yok ve tamamen rastgele, tesadüf eseri seçilmiş bir isim A.Tunç. Bir şakadan doğdu. Aslı Tunç ya da Ayfer Tunç olmadığımı söylememe gerek yoktur sanırım. Söylediğim gibi, bu yalnızca bir tercih. Kimliğimi gizli tutmak bana eğlenceli geliyor. Ama bu hayattaki tek amacım da değil.



- Kim olduğunuzu açıklayacak mısınız? Böyle bir plan, bir ajanda var mı önünüzde?

Böyle bir planım da yok saklı tutmak için gayretim de. Buna gerek olacağını sanmıyorum. Kanlı Muamma’yı okuyan, serinin gelmekte olan devamıyla tanışan herhangi bir okurun aklında bir soru işareti kalacağını düşünmüyorum.



- Kanlı Muamma’da Nusret Sandık adında tuhaf ama sevilesi bir komiser karakteriyle tanışıyoruz. Hatta hikayenin baş kişisi olan Halit bile polislerden pek hoşlanmadığını söylediği halde karşı koyamıyor ona, kanı kaynıyor. Nasıl biri Sandık Başkomiser?

Sandık, geç yaşlarında otizmli olduğunu öğrenmiş, o yaşına kadar tüm çevresi, tüm dünyası tarafından yadırganmaya alışmış, bu hali benimsemiş, oldukça zeki, adaletli ve soğukkanlı bir komiser. Otizmli olduğu bilgisinin memuriyetinin devamı açısından saklıyor elbette. Çünkü Türkiye’de onun pozisyonundaki, nörotipik olmayan bir bireyi anında harcarlar malum. Kendisini meslektaşlarından ayıran meziyetleri, takıntı derecesinde ilgilendiği kimi merakları var. Tarz olarak klasik polisiyeye yakın bir karakter ama klasik polislere epey uzak. Alelade, hatta fazla alelade görüntüsünün altında oldukça farklı, eğlenceli bir adam var Sandık Başkomiserimin.



- Sandık Başkomiserin maceralarını okumaya devam edecek miyiz?

Evet, serinin ikinci kitabının bu yıl bitmeden okurla buluşmasını planlıyoruz. Yazmaya devam ediyorum.



- Hikaye bir kadın cinayetiyle açılıyor ama konu bambaşka yerlere, Rus oligarklarına, mahalli zenginlere, hatta hiç beklenmedik yerlere kadar uzanıyor. Neydi motivasyonunuz bu hikayeyi kurarken, çok merak ediyorum. Nasıl bir yol izlediniz mesela?

Hem hayatında hem de mesleğinde sebep olduğu başarısızlıklarla boğuşan bir akademisyenle onunla tesadüf eseri ev arkadaşı olan tuhaf komiserin hikayesini anlatmak istiyordum. Bu eşleşmeden ortaya daha da tuhaf bir hikaye çıktı. Türkiye coğrafi konumu bakımından suçun her türlüsüne komşu ya da ev sahibi durumunda bulunabiliyor. Ben de bunun polisiye bir kurgu için oldukça kullanışlı bir altyapı oluşturduğunu düşündüğümden eldeki malzemeyi gönlümce kullanmak istedim. Bir yanıyla katman katman oluşuyla belki de fazla kalabalık görünen bu hikayenin diğer yanıyla Türkiye’nin şartları düşünüldüğünde “Bu da olmamıştır herhalde,” dedirtmeyecek doğallıkta olduğunu düşünüyorum.



- Neden Çanakkale’yi seçtiniz atmosfer olarak? Sizce polisiyenin ya da tür edebiyatının yerelde şansı var mı?

İnsan hikayelerinin yerel-evrensel, taşra-merkez, büyük-küçük gibi ayrımlara tabi olmadığını düşünüyorum. Nasıl ki bir Latin Amerika köyünde geçen hikayeyi tüm dünya hayret ve hayranlıkla izliyorsa Çanakkale’de vaka çözmeye çalışan bir polisin Avrupa’da ya da Asya’da bir polisiye okuruna çok uzak gelmeyeceğini düşünüyorum. Zaten taşra merkez ayrımı sınırların ötesine çıktığında ortadan kayboluyor. Biraz uydurmaca denebilir. Örnekse, Almanya’da Alman bir okurun, Çanakkale neresi, İstanbul neresi diye umursadığını sanmıyorum hikayeyi okurken.



- İyi polisiye iyi edebiyattır diyorlar ve dünyada bunun olağanüstü örnekleri var. Peki Türkiye’de polisiye nerede sizce? Türkçe yazılan polisiyeleri takip ediyor musunuz?

Evet, ediyorum. Türkçe yazılan polisiye kitapların genel olarak iki kola ayrıldığını gözlemliyorum bir okur olarak. Bir tarafta klasik polisiyenin doğrularını takip ederek daha, tırnak içinde söylüyorum, ciddi şeyler yazanlar diğer tarafta da daha yerel kahramanlar yaratmaya çalışırken fazla sinik, müstehzi, boş vermiş ve göze pek Amerikanvari gelen karakterler ortaya koyanlar var gibi hissediyorum. İki tarafın da çok iyi örnekleri var elbette. Özellikle son yıllarda çok güzel şeyler okuyoruz. Elbette Ahmet Ümit gibi popüler yazarların okurun polisiyeye karşı olan önyargısını kırma konusundaki katkısını da göz ardı edemeyiz bunda.



- Öte yandan Kanlı Muamma’nın kendisi de çok bilindik polisiye klişelerinin sık sık karşımıza çıktığı bir kitap. Sizce klişe bir kolaya kaçma biçimi mi yoksa bir gereklilik mi?

Tür edebiyatında klişelerin akışı yatağında tutmaya yarayan bir işlevi, faydası var. Bunu seviyorum. Gereklilik mi, sanmıyorum, bence değil. Ama sadece bir kolaya kaçma girişimi mi, kesinlikle değil. Bir renk, bir yol, bir tercih bana kalırsa.



- Şunu da merak ediyorum, Kanlı Muamma adı nereden çıktı? Aslında öyle ortalığın kan revan içinde kaldığı bir hikayeden de söz edemiyoruz kitaba bakınca.

Doğrusunu isterseniz büyükşehirden taşraya sessiz sakin bir hayat sürüp akademisyenlik yapmak isterken kendini cinayetlerin ortasında bulan kendi halinde bir adam için epey kanlı bir muamma. Ama bu adı seçmemin sebebi başka. Kanlı Muamma, Türkçeye çevrilmiş ilk Sherlock Holmes kitabının adı. Doyle’un böyle bir kitabı yok. Ama bu adla çevrilmiş. O yüzden ona da bir selam çakmak istedim.



- Sandık Başkomiser polisiyeleri dışında polisiye eserler kaleme alma planınız da var mı?

Hayır, yok.



- Polisiye seven birine ya da tam aksine, polisiyeye pek merakı olmayan bir okura Kanlı Muamma’yı önermek isteseydiniz neler söylerdiniz?

Kanlı Muamma, çeşitli sebeplerden kendini taşrada bulmuş iki adamın sürpriz bir araya gelişiyle başlayan, kendince gerilim ve temposunu korumaya çalışan, kendine has karakterleri ve atmosferiyle okuru vakanın peşine takmayı hedefleyen bir kitap. Benim için heyecan verici bir deneyim. Dilerim okuyan için de öyle olur.


KANLI MUAMMA

A. Tunç

Kafka Kitap,2022

264 s.

bottom of page