Çünkü aşk, hikâyeyi değiştirir
Şule Tüzül, Mahir Ünsal Eriş'in son romanı, Acaip üzerine yazdı: "Mahir Ünsal Eriş tadına doyulmaz bir aşk hikâyesinin içinde, devleti, aileyi, toplumu, erkeklik ve kadınlık meselelerini ince ince irdeliyor."
Aşk, edebiyatta da sanatın diğer alanlarında da en çok işlenen konulardan biri. Elbette aşksız bir hayatı da düşünemiyoruz ancak bugün aşk üzerine yazmak hayli iddialı geliyor bana. Edebiyat tarihi öyle muhteşem aşk hikâyelerine imza attı ki bugün bunların üzerine ne yazılabilir diye düşünmeden edemiyorum. Ayrıca, bu yazıyı yazarken bile aşk sözcüğünü sürekli tekrarlamaktan rahatsızım çünkü her şey gibi aşkın da içini boşalttık, anlamını ters yüz ettik. Ama işte ne mutlu biz okurlara; bugün bile aşk romanı yazılabiliyormuş, hem de hasret kaldığımız güzellikte, hem de hasret kaldığımız sahicilikte. E ne de olsa yazarı bir dil ustası: Mahir Ünsal Eriş.
Acaip, geçtimiz yılın sonuna doğru Can Yayınları tarafından yayımlandı. Bir siyasi roman üçlemesinin ikinci kitabı. İlk kitap Gaip'te mafya devlet ilişkilerinin sarmalında hafızasını kaybeden Salih Bey ve ailesinin soluk kesen macerasını okumuştuk. Acaip'te, Gaip'te kısa bir süre görünen, Salih Bey'in gizli ailesindeki oğlu Samim'in hikâyesi var. Acaip'te de siyasi tarihimizin izleriyle dolu bir maceranın peşine düşüyoruz. Mahir Ünsal Eriş tadına doyulmaz bir aşk hikâyesinin içinde, devleti, aileyi, toplumu, erkeklik ve kadınlık meselelerini ince ince irdeliyor. Acaip'in, okuru yaşamın karanlığıyla yüz yüze getiren hikâyeleri Samim'in aşkıyla aydınlanıyor, dengeleniyor.
Mahir Ünsal Eriş bir söyleşisinde diyorki:
“Çünkü aşk, hikâyeyi değiştirir. Sesi, kokuyu, fonu, atmosferi, meseleyi, dünyayı değiştirir. Hikâyeler aşkın süzgecinden geçince bambaşka şeylere dönüşürler.
İki roman birbirine birkaç yerden bağlanmış olsa da tek başlarına da okunabiliyor.
Mahir Ünsal Eriş'in dili kullanmaktaki ustalığına, kurgu ya da kurgu dışı, her kitabında bir kez daha hayran oluyorum. Babil Kulesi Kitabı'nda dil konusunda onun nasıl bu kadar başarılı olduğunun nedenlerini görme şansımız oldu. Diğer yandan dille olan ilişkisinin üzerine yapılandırdığı üslubunun Mahir Ünsal Eriş'e geniş bir okur kitlesi kazandırdığını, onu çağdaş Türk Edebiyatının en sevilen yazarlarından biri yaptığını düşünüyorum. Eriş'in bir kitabını okuyan onun büyülü yazın dünyasına öyle bir giriş yapıyor ki Eriş külliyatının peşine düşmesi kaçınılmaz oluyor.
Acaip, hikâyenin ana kahramanı Samim'in Güzin'e yolladığı bir mektup. bu mektubun içinde o kadar çok altını çizdiğim cümle var ki hangi birini burada paylaşayım. Bir tanesini tadımlık buraya bırkayım: "Bizi hayatın içine çeken şeyin, onun başımıza neler getireceğini bilememek olduğunu öğrendim. Sevgin, sevilişim bana bunu öğretti Güzin."
Başkalarının mektuplarını, hele de aşk mektubunu okumak yapılmasının çok yanlış olduğunu bile bile insanın yapmaktan da kendini alamadığı davranışlardan biri. Acaip, bu açıdan da daha ilk satırlarda okuru kendine çekiveriyor; bu mektubu rahatlıkla okuyabiliyoruz, iki âşığın tüm sırlarını hiç çekinmeden öğrenebiliyoruz. Eriş, sadece dil ustalığıyla değil bu anlatım tercihi nedeniyle de okuru ilk sayfada hikâyenin içine çekiyor. Bu güzelim kurguya hikâye içinde hikâyeler ekleniyor. Zengin, dolu dolu bir metinde ilerliyoruz.
Mahir Ünsal Eriş'in roman ve öykü kahramanları çok tanıdık simalardır. Ya bize benzerler ya da yakın ve uzak çevremizdeki insanlara. Her birinin karşılığını buluruz hayatta. Sahicidirler. Hele de kadın kahramanlarının iç dünyalarını bu kadar iyi yansıtması benim Eriş yazınında en çok etkilendiğim özelliklerden biridir.
Mahir Ünsal Eriş, yarattığı karakterler üzerinden kimseyi yargılamaz, yüceltmez de. Okurun her birine belirli bir mesafeden bakmasını, her bir karakterin içinde bulunduğu koşullarla değerlendirilmesini, her birini anlamamızı sağlar. Eriş'in karakterlerinin hiçbirine tam anlamıyla kızamayız, bazen hak veririz ama tam anlamıyla iyi ya da kötü de diyemeyiz. İyilik de kötülük de görecelidir, insana dairdir her ikisi de. İyinin ne zaman kötü, kötünün ne zaman iyi olacağını asla bilemeyeceğimizin altını çizer bu üçlemenin ilk iki romanı. Eriş'in yarattığı karakterler eril bir kalemin ürünleri değildir. Eriş'in yazınında asla yer bulamayan erillik, dil ve kurgusunda olduğu gibi yarattığı karakterlerde de bu özelliğini korur. Eril iktidarın temsili olarak eserlerinde yer alan erkek karakterler bu erilliğin eleştirisi için yaratılmışlardır.
Acaip bir Ankara romanı. Ömrümün büyük bölümünü Ankara'da geçiren biri olarak Ankara ve aşkı da bir arada düşünemezdim açıkçası. Ankara, bürokrasinin ve siyasetin şehridir. Kuralların ve yasaların şehridir. Bürokrasinin ağırlığını yüzünde taşır gibi asık suratlıdır Ankara insanı. Kötü bir şehir değildir ama ne bileyim aşkı İstanbul'a, İzmir'e, Ege şehirlerine yakıştırırım da Ankara'ya yakıştıramam nedense. Eriş, bu düşüncemi de yerle bir etti tabii ki. Yine de Samim'e bir yerde şunu söyletiyor:
"Evime, eşyama, işime, gücüme ne oldu hiç bilmeden, Ankara'nın arkamda kaybolan ışıklarına baktım uzun uzun. Ne tuhaf bir şehir burası? İçinde âşık olmadan sevilemiyor."
Mahir Ünsal Eriş söyleşilerinde üçlemenin üçüncü romanının isminin Tekzip olacağını, hikâyenin başka karakterlerinden penceresinden devam edeceğini duyurdu okurlarına.
Bugün maalesef kötülüğün güçlü olduğu, hayatlarımızı şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Kötüleğe edebiyatla, sanatla ve aşkla direniyoruz. Gaip gibi Acaip de bitmemiş bir hikâye. Romanlar son buluyor ama hikâyeleri, kahramanları romanlar bitse de aramızda yaşamaya devam ediyorlar. Mahir Ünsal Eriş'in roman ve öykü kahramanları, dedim ya, zaten hep aramızdalar. "Umut, kalbimizin kenarındaki karanlık kuyu," diyor Samim. Ben de serinin üçüncü romanını iyilerin ve aşkın kazanacağına dair o umutla bekliyorum.
ACAİP
Mahir Ünsal Eriş
Can Yayınları, 2023
Comments