top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Dün ve bugün Suat Derviş 

Deniz Yılmaz kaleme aldı: "2022’de gerçekleştirilen “Ölümünün 50. Yılında Suat Derviş” etkinliklerinde sunulan bildiriler, “Ben Yazar Suat Derviş” başlığıyla kitaplaştırıldı. Derviş’in yazarlığının, metinlerinin değerinin, kitaplarındaki konu ve temaların anlatıldığı yazılardan oluşan çalışmayı Seval Şahin yayına hazırladı."


Deniz Yılmaz



Son dönemde Suat Derviş’e yönelik bir ilgi var. Gazeteciliğinden devrimciliğine kadar pek çok yönüyle inceleniyor Derviş. Kitapları yeniden basılıyor ve okunuyor. 

Popüler kültürün etkisinden çok, Derviş’in özgünlüğü ve zamanında yeterince anlaşılamaması belki de onun bugün “keşfedilmesini”, daha doğrusu kıymetlenmesini sağlıyor. 


2022’de gerçekleştirilen “Ölümünün 50. Yılında Suat Derviş” etkinliklerinde sunulan bildiriler, “Ben Yazar Suat Derviş” başlığıyla kitaplaştırıldı. Derviş’in yazarlığının, metinlerinin değerinin, kitaplarındaki konu ve temaların anlatıldığı yazılardan oluşan çalışmayı Seval Şahin yayına hazırladı. 


Yazar ve gazeteci 

“Ben Yazar Suat Derviş”te makaleleriyle yer alan isimler, yazarın yirminci yüzyılın başlarında İstanbul ve Anadolu’daki gelişmelere, kadın-erkek ilişkilerine, toplumsal dönüşümlere, ölüme ve yalnızlığa bakışıyla beraber hikâye anlatıcılığına, gazeteciliğine ve yazarlığına yoğunlaşırken Almanya yıllarını ve Türkiye’de yayımlanan eserlerini inceliyor. 


Kendisini her şeyden evvel yazar olarak tanımlayan ve öncelikle bu kimlikle anılmak isteyen Derviş’in, kendi adıyla ve farklı isimlerle kaleme aldığı metinleri çözümleyen araştırmacılar, Şahin’in deyişiyle onun geçmişte ve bugün nasıl alımlandığına dair çıkarımlar yapıyor. Meltem Gürle’nin Kara Kitap incelemesi de bu minvalde bir metin. Gürle, romanın tarihî bağlamı ve anlamını açıklarken Derviş’in, zamanını nasıl yorumladığını ve yazarlığını da paylaşıyor bizimle:

“Suat Derviş’in Kara Kitap’ta genç bir kadının yavaş yavaş delilikten ölüme doğru ilerleyişini hastalık ve çürüme imgeleri aracılığıyla aktarması, Avrupa dekadan edebiyatının köklü geleneği doğrultusunda okunabilir. (...) Ancak bu karanlık romanı benzersiz kılan, arka plandaki hikâyenin incelikle işlenmesidir. Aristokrat bir ailenin çöküşü etrafında şekillenen bu muğlak ve sembolik hikâyede Derviş, daha büyük bir anlatıyla, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve yıkılmasıyla ilgilenir. Bunu da işgal altındaki İstanbul’un apaçık gerçekliğini alıp bir korku hikâyesine dönüştürerek yapar.” 

Rusça çevirisi varken Türkçe basımı bulunamayan Aşk Romanları’nı inceleyen Nergis Ertürk de Derviş’in yazarlığını analiz ederken kitapla ve 1960’larla ilgili anekdotlar veriyor. 

Derviş, her ne kadar yazar olarak anılmak istese ve bu kimliğini öne çıkarsa da onun gazeteciliği geri plana itilemez. Kaleme aldığı eserlerde kişilerin ve toplumun çözümlemesine girişip olay örgüsü yaratırken iki kimliğin birbirine karıştığını belirten Ceren Lordoğlu, ev ve kent bağlamında yazara ilişkin bazı sorularla çıkıyor karşımıza: “Peki, Suat Derviş ev ve ev içi maddi dünyayı romanlarına katarak bugünü yazsaydı acaba karakterleriyle evin ilişkisini nasıl anlatırdı? Yine duyguların tarifi, aktarımı için evi tercih eder miydi? Aidiyet, bağlanma, geçmiş gibi konulara bugün yaşadığımız göç, ekonomik krize bağlı barınma sorunu, doğal afet ve zorunlu yerinden edilme konularının dâhil olduğu bir dünyada, Derviş’in karakterleri, arayıp bulamadıkları evi yaratmakta hangi araçları kullanırlardı? Kendilerine ev kurmak, aidiyet duygusunu sağlamak, bağlanmak, geçmişle bağ kurmak için neleri seçerlerdi?”


‘İlk toplumcu gerçekçi feminist’

“Ben Yazar Suat Derviş”te, yazarın Fosforlu Cevriye’sine bir parantez açan isimler de var. Pelin Başcı, romanı ses bağlamında ele alırken Deniz Gündoğan İbrişim ise harabe kavramı ve metaforu çevresinde inceliyor. İbrişim’in düştüğü not da önemli:

“Derviş’in anlatıları, emperyal harabenin hem kurmacada hem kurmaca dışında toplumsal, kültürel, maddesel, görsel olabileceği gibi son derece psikolojik, zihinsel, duyusal ve duyumsal olabileceğini, esasen bütün bu unsurların bir arada ve dolaşık olduğunu önemle vurgular. Röportajlarında ve Fosforlu Cevriye romanında, geçmişi olduğu kadar, harabeleşme süreciyle okurun önünce açılan ve beklenilen muğlak ve biraz da tekinsiz geleceği anlatır. Tam da bu yanıyla Derviş’in feminist bakışla eşitlikçi biçimde inşa ettiği harabeler arasındaki tanıklığı okura, kamusal ve kişisel hafızayı toplumsal olarak çerçevelenmiş biçimde aktarırken harabeyle, madde ve mânânın dolaşıklığıyla açılan psikolojik, duyusal ve duyumsal dinamikleri de görünür kılar.”

Senem Timuroğlu ise Derviş’in feminist geleneğin bir üyesi olduğunu hatırlatırken eserlerinde bu yönünün izini sürerken onun “ilk toplumcu gerçekçi feministlerden” sayıldığını belirtiyor.


Almanya ve Türkiye dönemleri, kullanıldığı takma isimleri, belli tema ve konular etrafında kaleme aldığı eserler, politik fikir ve eylemleri, Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki duruşu, feministliği ve kadınlara metinlerinde verdiği yer gibi pek çok yönden inceledikleri makalelerinde Derviş’in yazarlığının özgünlüğünü vurguluyor araştırmacılar. Dolayısıyla hem Türkiye hem de dünya edebiyatı açısından yazarın öneminin anlatıldığı bir çalışmaya imza atıyor. 



BEN YAZAR SUAT DERVİŞ

Yayına Hazırlayan: Seval Şahin

İthaki Yayınları, 2024

288 s.    

  

bottom of page