Yaratıcılık Ritüelleri 55 / Haydar Ergülen: "Kıskanmam ama çok özenirim, özenmezsen yaratamazsın zaten!"
- Semrin Şahin
- 4 gün önce
- 3 dakikada okunur
"Sabah hem yazıyorum hem de bir ibadet gibi 750 ve daha üstü sayfalı romanları okuyorum, bir de bakıyorum bitmiş, sabah gibisi var mı, insanın kendini en çok insan, doğayı, hayvanları en çok arkadaş ve yeryüzünü en çok yurdu hissettiği o kutsal zaman!"
Semrin Şahin Yaratıcılık Ritüelleri'nde bu hafta Haydar Ergülen'i ağırlıyor.

Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Sabahtan başlıyorum okuyup yazmaya. Yazın kedilerin sularını değiştirip mamalarını verip, tuvaletlerini temizleyip, dışarı çıkmak isteyen kedimiz Zuzu’yla bahçede bir 20 dakika tefekkür edip ağaçları dinledikten sonra, bahçeyi suluyorum. Çay, yüksek tansiyon için limonlu su ve Nar’la İdil için de kahvaltı hazırladıktan sonra, alt kata inip çalışmaya başlıyorum. Kardeşim Halil’in karşımda duran fotoğrafını öpüyorum, ona günaydın diyorum, biraz dünyadan, memleketten haberler veriyorum ona. Sonra devam.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Yazı için değil ama şiir için tıkanma yaşıyorum elbette. 2024 sonu, 2025 başı derken yeni şiir kitabım Cömert Gül, 9-10 şiiri bir türlü bitiremediğim için ya 2025 güzüne ya da 2026 kışına kalacak! Ritüel değil ama tıkanıklığı aşma çabası sayılabilir belki, 40-50 ucuz market defterini üst kata çıkardım, şiir, ferahlık, yalnızlık istiyordur diye, orada uğraşıyorum zaman zaman. Şapka takmam ama, kitap bitince Şapkam Dolu Şiirle diyeyim bu kez ben de!
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Kim engellerle karşılaşmamıştır ki! Uzun yıllar reklam yazarlığı yaptım, başka bir yaratıcı iş, şimdi de festival düzenlemekten şiir atölyesine, konuşma yapmaktan derse pek çok iş yapıyorum geçinmek için. İş ve zaman açısından engeller hala sürüyor elbette. İktidar CHP belediyelerine çökünce, onlar için düzenlediğim şiir ve edebiyat festivalleri de durdu doğal olarak, sonrası ne olur belli değil! Yazdıklarımı, dergilerde ya da kitap olarak büyük oranda yayımladım, ama hala, umulmadık biçimde de olsa, red yanıtı aldığım oldu oluyor, kimi yayınevlerinden! Yayınevim Kırmızı Kedi, çok yaşasın, yazdığım her şeyi yayımlıyor, 35 kitabım filan var orada, fakat ben çok yazdığım için başka yayınevlerine de kitap veriyorum.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Babacığım hiçbir ödül törenime gelmedi, ben de hayli şiir ve deneme ödülü aldım, 10 kadar, gelmemek için ‘Nobel aldığında geleceğim!’ derdi babam, gitti, Nobel de Orhan Pamuk’a gitti, 65 kitabım var ama bir Nobel’im yok ne yazık ki!
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Sabah hem yazıyorum hem de bir ibadet gibi 750 ve daha üstü sayfalı romanları okuyorum, bir de bakıyorum bitmiş, sabah gibisi var mı, insanın kendini en çok insan, doğayı, hayvanları en çok arkadaş ve yeryüzünü en çok yurdu hissettiği o kutsal zaman!
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Ben onları yazanları yaratanları da arkadaşım, yoldaşım, kardeşim olarak gördüğüm için, Sait Faik iyi ki tüm öykülerini benim yerime de yazmış diyorum, Nazım Hikmet’in şiirleri, Latife Tekin’in romanları, Salah Birsel’in denemeleri, Pedro Almodovar’ın filmleri, Cihat Burak’ın resimleri, Timur Selçuk’un besteleri, şarkıları da öyle benim için. Kıskanmam ama çok özenirim, özenmezsen yaratamazsın zaten!