İmkânsızı yazıya dökmek
Ümit Güçlü, Naja Marie Aidt’in oğlunun ölümü üzerine tuttuğu yası anlattığı günlüğü/yaşantı romanı, Carl'ın Kitabı üzerine yazdı: "Unutmaktan korkan anlatıcı ses, kederin tedavi edilemeyeceğinden ve huzursuzluğundan sürekli bahsediyor."
Ümit Güçlü
Carl’ın Kitabı, şair - yazar Naja Marie Aidt’in oğlunun ölümü üzerine tuttuğu bir yas günlüğü/ yaşantı roman. Kitap, kurguyla yaşanmışlığı iç içe geçirerek ilerlemeye başlıyor. Oğlu Carl’ın ölümü üzerine bir yas tutma biçimine bürünen anlatı, kendisini iki ana hatta ilerletiyor; ölüm ve yas.
Anne anlatıcı, oğlunun bazı yönlerini ölümünden sonra fark etmeye başlıyor. Carl’ın yazdığı bazı şiirlere ulaşıyor, güzel yemek pişirdiğini öğreniyor, filmler için montaj yapan biri olma arzusunu fark ediyor. Defterlerini okuyor ve bunların kendi üzerindeki etkilerini günlüğüne kaydediyor. Yazar ve romanda kurguladığı anlatıcı, bu günlüklerin üzerinde birleşmiş oluyorlar. Günlüklerde bazen itiraf bazen anı şeklinde oluşturulan notlar, Carl’ın Kitabı anlatısının ilerletici diğer yapısal öğesini oluşturuyor. Bu günlüklerde Carl’ın yazdığı şiirleri de okuyabiliyoruz. Unutmaktan korkan anlatıcı ses, kederin tedavi edilemeyeceğinden ve huzursuzluğundan sürekli bahsediyor. Anlatı boyunca, iç sıkıntısını yazı ile sağaltmaya çalışıyor.
Romanın (!) neredeyse her bölümünde düzyazı kesintiye uğruyor. Kitap, sürekli anlatıdan şiire giden yolda, okurla iletişimin şiirle kurulmasını isteyen bir gizli arzuyla dolu. Carl’ın Kitabı, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşamış Stéphane Mallermé, Anne Carson, Walt Whitman gibi şairlerin şiirlerini de anlatıya akıtırken, ilerledikçe kendi yüzeyini bir şiiryüzey’e dönüştürüyor. Yas, bu şiiryüzey’de bir arınma, kurtulma, yüzleşme alanı haline geliyor.
“Şiir yazmak gibi. İmkânsıza yaklaşmak gibi: seni yazmak.” (s.49)
Kitap, şiiryüzey alanında bize bir soruyu zorunlu kılmış oluyor. Yazı ya da bu kitap özelinde “kurgulanmış olan yazı”, yas için bir mekân haline geldiğinde ortaya çıkan şey nedir? Arınma töreni mi, yazardan dışarı çıkan sesin onun içini ferahlatması, ona bir terapi sunması mı?
Yaşantı anlatı da diyebileceğimiz Carl’ın Kitabı’nda çoğu yerde Naja Marie Aidt, kitabı oluştururken faydalandığı izlekleri de açıklama yoluna gidiyor. Kendi sesi ile anlatıcı annenin sesini çoğu satırda tek bir ses halinde sunuyor. Başvurduğu şiirlerin ağıt ile olan kökensel ilişkisine dair bilgi sunuyor mesela. Ya da tragedyalardaki kahramanların kendi yaşantısına olan yansımalarına değiniyor. Ama bir yerde Naja Marie Aidt, bu kitabın merkezi diyebileceğimiz bir ilişki biçimini doğrudan anlatıyor.
“Yazı açılır ve tüm yetersizliğini, yazılamayanların içinden dışarı döker. Ölümün içinde eriyip durduğu bir delikten. Saf kederi özenle yazmak mümkün değil. Ona uyan bir biçem yok. Gerçek hiçbir şeyi, var olmayan yaşamı yazmak. Nasıl? Bilinmeyeni, sessizliği, hepimizin karşılaşacağı şeyi yazmak, nasıl? Duygusallıktan kaçınmak isterseniz acı, cümleleri tam ortasından keser. Sözcükler yetersiz ve cılız salınırlar satırlarda; satırlar, oldukları yerde bıçakla kesilmiş gibi biter.” (s.116)
Yazar, yaşadığı olayı anlatmaya karar verdiği anda ister istemez başından geçen bu acı deneyimi bir kurgu haline de sokmak zorunda. Zamanda yer yer ileri ve geri gitmesi bu yüzden bu kitabı kurguya yaklaştıran unsur oluyor. Yazı ile anlatamayacağının farkına zaten en başta kendisi de inanmış durumda. Yazı ve yazı alanı anne için bir rahatlama, deneyimini paylaşma ve kendisini de bütün bu olanlara inandırma işlevi ile kullanılıyor. Romana ara ara yaklaşan fakat olayların, kişilerin ve Tarih’in kendisine sınırlı olarak yer bulduğu bir yorum alanında, Naja Marie Aidt bir ağıt oluşturmuş oluyor. Kurgulanmış olan yazı, Şiiryüzey alanında suyun üzerinde serbest kalan çöp parçaları gibi sağa sola savruluyor. Acı ve ölüm, kelimelerin gündelik anlamlarını, edebiyat tarihi içerisinden “denk gelen” şairlere çarptırarak anlatı boyunca ilerlemiş oluyor. Şiirin anlatıda oluşturduğu atmosfer, belki de belleğin en zor durumda kaldığı ve travmatik deneyimi kaydetmenin çok zor bir hal aldığı durumda, bir teselli imkânı olarak başvurulan “nefes alma alanı” haline gelmiş oluyor.
Genç yaşta ölen bir oğul, ölümüyle annesinin yaşantısını da tamamen değiştirmiş, aslında kitabın tamamını kurgulamış da oluyor. Anne anlatıcının ağzından dökülen ve Naja Marie Aidt’in yazarı olduğu kitabın asıl yazarı, Carl yani oğlu olmuş oluyor. Carl’ın Kitabı, kitabı Türkçeye çeviren Sadi Tekelioğlu’nun da genç yaşta yaşama veda etmiş olması, okurun en başta karşılaştığı ve anlatının atmosferini biraz daha ağırlaştıran unsur haline geliyor.
Yas, yazı ile ne kadar anlatılabilirse o sınırı zorlamaya çalışan bir anlatının tanıkları olmak da birgün bu acı gerçekle ne şekilde temas edeceğimiz sorusunu bize sordurmuş oluyor.
CARL’IN KİTABI, ÖLÜM SENDEN BİR ŞEY ALDIĞINDA ONU GERİ VER,
Naja Marie Aidt
Everest Yayınları, 2022
Çeviri: Sadi Tekelioğlu
144 s.
Comments