Küçükbey
Burak Soyer, modern Japon edebiyatı yazarları denince ilk akla gelenlerden, Natsume Söseki'nin 1906'da kaleme aldığı Küçükbey kitabını LiteraEdebiyat için değerlendirdi.
Burak Soyer
Natsume Söseki’nin yazdığı Küçükbey kitabı, modern Japon romanının doğuşunu haber veren bir eser olması haricinde, hem Japonya’nın batılılaşma-modernleşme adımlarına bir karakter üzerinden taşlama yaparken günümüzde hala devam eden ‘şehirli insan’ konusunu da yüz yıl önce ele almasıyla önem taşıyor.
Modern Japon romanı mevzu bahis ise Natsume Söseki’yi ilk sıraya yazmak asgari bir gereklilik olmalı. Siyasetbilimci Kang – Sang jung’un söylediği gibi, “Natsume Söseki bugün yüz yüze geldiğimiz sorunları yıllar önce tahmin etmişti, geleceğe dair öngörüleri onu önümüzdeki yıllarda daha da ünlü bir edebiyatçı haline getirecek.” Öyle de oldu.

9 Şubat 1867 yılında –o zamanki adı Edo- Tokyo’da doğan Natsume Söseski’nin kendisini istemeyen ailesi tarafından başka bir aileye evlatlık olarak verilmiş. Ancak 9 yaşındayken onu evlat edinen aile ölünce mecburen ‘baba ocağı’na dönmek zorunda kalmış. Okulda bir yandan Çince ve İngilizce öğrenirken bu dillerin edebiyatına da merak salmış ve 15 yaşındayken yazar olacağını ilan etmiş. Ailesinin buna karşı çıkmasıyla üniversitede mimarlık eğitimine başlamış. 21 yaşına geldiğinde şair Masaoka Shiki’den geleneksel Japon şiir türlerinden haiku öğrenmiş ve Söseki (Çincede ‘inatçı’ anlamına geliyor) mahlasıyla haiku yazmaya başlamış. 1890 yılında İngiliz Edebiyatı’na başlamış. Hükümet tarafından İngiliz Edebiyatı araştırmaları için Londra’ya gönderilmiş ancak Söseki’nin psikolojik sorunları baş göstermiş ve yazar iki yıl aradan sonra tekrar ülkesine geri dönerek bir süre geleneksel Japon şiirleri yazmaya devam etmiş. 1905 yılında ilk romanı Ben Bir Kediyim ile edebiyat ortamına hafif bir giriş yapmış. Ertesi yıl yayınlanan Küçükbey’le ise ‘geleceğin romanı’nın imzasını atmış.
“Ailemden miras aldığım pervasız tabiatın yüzünden çocukluk dönemimde zarar ve ziyandan başka bir şey yoktu,” diye başlıyor Küçükbey romanı. İleride işadamı olacağını söyleyerek daha o yaşta geleceğine yatırım yapan abisinin aksine isimsiz ‘küçük bey’in o yaşlarda yaptıkları da pervasızlığını doğruluyor: Okulun ikinci katından aşağı atlayıp kıçını çıkarıyor, “Kesmez” diye gaza getirdikleri bıçakla parmağını kesiyor, tarlaları harap ediyor, su borularını tıkıyor… Tüm bunların sonucunda da haliyle evde ailesi tarafından istenmeyen adam ilan ediliyor. Babası, “Bu çocuk asla adam olmayacak,” diyor, annesi, “Yüzünü bile görmek istemiyorum,” aşağılamasıyla onu yalnızlığına itiyor. Sonunda da babası Küçükbey’i evlatlıktan reddetme safhasına kadar geliyor ancak evin hizmetçisi ve Küçükbey’in hayatında en değer verdiği insan olacak Kiyo yalvarınca babası da bu fikrinden vazgeçiyor. Bu satırları okurken Söseki’nin –her ne kadar elimizde somut bilgi olmasa da- ailesi tarafından istenmeyerek evlatlık verilmesi hakkında fikir yürütmek mümkün gibi görünüyor.
Önce annesini ardından babasını kaybeden Küçükbey’in abisi ev, bark ne varsa satıp kardeşine bir miktar para bıraktıktan sonra ortadan kayboluyor. Küçükbey de bu parayla üç yıl daha eğitimine devam ederek matematik öğretmeni olarak mezun olduktan so