“Kahramanlarım kendi kuşağımdan”
Özlem Aydeniz, 90’lı yıllarda üniversiteye giden bir grup gencin hayatlarının dönüm noktalarına, mutluluklarına, acılarına, dostlularına, düşmanlıklarına odaklanan Nilüfer Benal'ın kaleme aldığı Oyunbozan üzerine yazdı: "Kitap, Türkiye’nin üç ayrı kuşağını tek bir hikâyede buluşturuyor."
Türkiye’de 80 kuşağı olmak, her zaman 68 ve 78 kuşağının gölgesinde kalmak demektir. Bugün 50’lerindesindir ama herkesin gözünde hâlâ apolitiksindir. Ne kadar okusan, film izlesen, sokağa çıksan, iyi eğitim alıp yönetici olsan da hep bir şeyler eksiktir. Kolay değil tabii; okumayı henüz sökmüş, ilk kitabını muhtemelen “Pollyanna”yı, yeni okumuşsundur. Evin kütüphanesindeki sıra sıra kitaplara göz dikmiş ve karıştırmaya başlamışsındır ki, tepene annen dikilip parmağını sallamıştır: “Aman evladım bizde Nazım Hikmet’in, Demirtaş Ceyhun’un kitapları olduğunu kimseye söyleme?” Çünkü askeri darbe olmuştur, çünkü yıllar sürecek ve izleri hiçbir zaman silinmeyecek baskı ortamı her eve sinmiştir. Sonrasında hep bu “Aman evladım!” ile atmışsındır adımlarını…
İşte tam da bu kuşağın romanı Nilüfer Benal imzalı “Oyunbozan”. Üstelik bu kuşaktan olanların içini rahatlatan, “Yalnız değilmişim” dedirten bir roman. Yazar da aynı dönemde yetişmiş olduğu için kahramanlarını kendi kuşağından seçmiş; “Karakterler yakın ve uzak dostlarımdan, onların bakışlarından, mimiklerinden, kahkahalarından ve hüzünlerinden emanet. Eylemsizlik, bireycilik ve bencillikle suçlanan, yok sayılan ben ve benim gibilere şefkatli bir dokunuş” diyor.
Roman, üniversite yıllarından bu yana dost olan Reha ve Yeşim’in meyhane sohbetiyle başlıyor. 50’li yaşlarını süren bu iki arkadaş ortak geçmişlerini yâd ederken bir anda patlak veren “Turgut Uyar mı, Edip Cansever mi?” tartışması yüzünden birbirlerine kırılır, bir daha görüşmezler. Reha, gazetelerde Yeşim’in kanlar içindeki fotoğrafını ve ölüm haberini görünce anlar tartıştıkları gecenin onu son görüşü olduğunu. O zaman karar verir uzun zamandır, neredeyse 30 yıldır görüşmediği ortak dostları Pelin’le bağlantı kurmaya ve onunla sosyal medyadan iletişime geçer. Aslında Reha ile Pelin’in arasında elle tutulur bir sorun yoktur görüşmelerini engelleyecek. Ama çevresindekileri ışığa uçan pervaneler gibi kendine çeken delidolu Yeşim hayatından çıkarınca, grubun geri kalanı da dışlamıştır Pelin’i. Sonra yıllar yılları kovalamış, ipler iyice kopmuştur.
Pelin ile Reha’nın buluşması onları 30 yıl öncesine, üniversite yıllarına götürür. Yaşanan iyi ve kötü anılar hatırlanır, merkezinde Yeşim’in olduğu sırlar tek tek ortaya dökülür. Artık hayatta olmasa da Pelin’in eski dostu Yeşim ile hesaplaşması, hem onu hem de Reha’yı geçmişleriyle ve kim olduklarıyla yüzleştirir.
“Oyunbozan”, okuru 68, 78 ve 80 kuşağından kahramanlarla buluştururken bir yandan da Türk siyasi tarihinin özeti gibi. Her kuşağın yaptıkları, yapamadıkları, özeleştirileri hikâyede önemli bir yer tutuyor. Kahramanların gençlik dönemlerindeki kimi zaman çocuksu kimi zaman da her şeyi bilen, kibirli hayat görüşleri ise her okura gençliğini anımsatacak etkide.
UYAR MI, CANSEVER Mİ?
Peki, Nilüfer Benal’ın romanının çıkış noktası ne olmuş? “Bu romanı yazmamı tetikleyen ilk duygu; kargatulumba tıkıştırıldıkları bir tevkif aracının, daracık penceresinden korkuyla bakan ‘Manisalı Gençler’in, o aracın arkasından ‘Götürmeyin kızımı, o daha çok küçük!’ diyerek yakaran çaresiz annenin hafızamdan hiç silinmeyişidir.” diyor Benal. Yine o olayı romanının merkezine koymamış ve hikâyesinde bir semol olarak yer vermiş. Çünkü; “O gençlerin hikâyesini rızalarını almadan anlatmak başka tür bir vicdansızlık, pervasızlık, saygısızlık olurdu.” diyor. Bunun yerine kahramanlarını daha iyi bildiği yerden, kendi kuşağından seçmiş.
Hatırlayacaksınız romanın Turgut Uyar mı Edip Cansever mi kavgasıyla başladığını yazmıştım. Romanda iki şair de hikâyeye eşlik ederken yazarın tercihini öğrenmemek olmazdı. “Zihnimde yüzlerinin tezahürü bile iç içe geçmiş durumda biliyor musunuz? Bir Edip Cansever dizesinin ardından, Turgut Uyar dizesini; aynı şiirin devamı gibi mırıldanabilirim. Romandaki alıntılarımda da öyle oldu zira.” diyor Benal.
HEKİM YAZAR
“Oyunbozan”ın yazarı Nilüfer Benal aslında bir hekim. 2020 yılında yayımlanan “Unutulan” romanının yanı sıra çeşitli seçkilerde öyküleri yer alan Benal, mesleğinin yazarlığa büyük katkı sağladığını söylüyor: “Biz hekimler biraz kavruk insanlarız. Dert nedir iyi biliyoruz, pek çok kişinin acısını, sırlarını bölüşüyoruz. Hekim olmak, bir hikâyenin karakterlerini yaratırken avantaja dönüşüyor bir bakıma. Toplumun her kesimiyle olan çoklu karşılaşmalar, tanıklıklar bir nevi insan sarrafı yapıyor bizleri.”
Bu kadar yoğun iş temposunda yazmaya vakit ayırmak da kolay olmuyor haliyle. O nedenle kahramanları, rutin hayatını sürdürürken yazarı yalnız bırakmıyor. “Gece ve gündüz düşlerime karışıyorlar” diyor Benal. Gecenin olmadık bir vakti uyanıp yazdığı çok olmuş. Ama bir kez masa başına oturdu mu da çorap söküğü gibi geliyormuş cümleler. “İlk romanın ‘Unutulan’ yüz yılı aşan bir göç hikâyesi. Kahramanlar seferiydi ve o romanı farklı mekânlarda, farklı şehirlerde yazdım” diyor. İki kahramanın koca bir hayatı bir gecede sorguladığı “Oyunbozan”ı ise tek mekânda, yemek masasının aynı köşesinde kurgulamış. Mekân demişken… Romanda, kahramanların gençken sürekli vakit geçirdikleri, sonrasında Pelin’in hayatını sürdürmeye devam ettiği, geçmişe, bugüne ve tüm sırlara tanıklık eden anneannesinin evi, hikâyede başlı başına bir kahraman gibi.
FOTO ALTI
“Yaşar Kemal gibi bir ‘roman şairiyle’ aynı topraklarda yaşamak en büyük zenginliğim.” diyor Nilüfer Benal edebi tercihleri sorulduğunda ve devam ediyor: “Marquez, Tom Robbins gibi büyülü gerçekçi, hınzır yazarları çok seviyorum. Dostoyevski, Tanpınar ve Sabahattin Ali’yi okurken insan özünü tekrar tekrar keşfediyorum. O ustalar ki örnek almaya asla cüret edemem, ancak nefesim kesilerek, tutkuyla okuyabilirim cümlelerini…”
OYUNBOZAN
Nilüfer Benal
Edisyon Kitap, 2024
Tür: Roman
Comments