top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Yazmak Yasak

Aynur Kulak, Joanna Russ'un kaleme aldığı, feminist eleştiri klasiği Yazmak Yasak, Bastırılan Kadın Yazını adlı kitabı üzerine yazdı: "Yazmak Yasak, yazarın kendi yaşadığı dönemde aradan geçen onca yıla rağmen günümüzde inşası devam eden feminist eylemler ile ilgili ısrarcı mücadelesini içeren çok güçlü metinlerle örneklendirilmiş bir kitap."


Feminist yazına gelen feminizm karşıtı eleştirilerin çoğuna verilebilecek en iyi yanıt şu: “Hadi ya! Peki o sırada siz ne yapıyordunuz çok bilmişler? Kral Lear üzerine on bininci makalenizi mi yazıyordunuz?”


Yazmak Yasak, Bastırılan Kadın Yazını kitabını elinize aldığınızda feminist bir metin okuyacağınıza dair bir ön görüyle çevirmeye başlıyorsunuz kitabın sayfalarını. Ki böyle zaten; kitap bir feminist eleştiri klasiği. Hatta kitabın ilk baskısının 1983 yılında yapıldığı düşünülürse o döneme ilişkin olarak konu başlıkları, alıntı yapılan yazarlar ve kitabın yazarının görüşleri de eklenirse devrim niteliğinde. Geçen otuz yıllık süreye baktığımızda kitabın devrim niteliği devam etmekte. Kitaba bu ön bilgilerle başlıyorsunuz fakat kısa bir süre sonra kitabın yazarı Joanna Russ merakınızın odak noktasına yerleşiveriyor. Bilimkurgunun en devrimci yazarlarından biriyle, bir modern bilim kurgu ustası ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Çağının bir diğer bilimkurgu ustası Ursula K. Le Guin’in en iyi bilimkurgu romanı ödülünü kazandığı Karanlığın Sol Eli’ni erkeklerin nüfusuyla oluşan cinsiyet ayrımcılığının bilimkurguda da kadınlar tarafından sık sık ortaya çıktığını savunup Le Guin’in romanının da bu klişeleri temsil ettiğine dair eleştirisini okuyorsunuz şaşkınlıkla. 1960 sonları ve 70’lerde College English ve Science Fiction Studies dergilerinde yer alan makalelerinde neredeyse tek başına yaratılmış bir araştırma alanı üzerinden feminist bilimkurgu bilimini geliştiren, bilimkurgunun sanatla belirli nitelikleri paylaştığını ve diğer yazı biçimlerine kıyasla esnekliğini savunarak seçtiği türün benzersiz nitelikleri üzerinde ısrar eden, ayrıca kadın bilimkurgu yazarlarının da benzersiz nitelikleri ile ilgilenen Joanna Russ ile ilgili her yeni bilgide çağının potansiyel yaklaşımlarının üstüne çıkan, aynı zamanda profesör unvanı da bulunan bu akademisyen yazarın dünyasına doğru karşı konulamaz bir kuvvet ile çekiliyorsunuz.



Kitabın öndeyiş kısmında yer alan Glotolog kelimesi de aklınızın bir köşesinde detayına inilmek üzere bekliyor bu arada. Bir “yazı dili” olduğu bilgisi var ve daha az bilinen dilleri hedef alan bibliyografik de bir veri tabanı olduğu. Bilimkurgu dünyasında inşa edilmek istenen sanatın dili, feminizmin dili ile birlikte galaksilerarası dilde güncel bilimkurgu dünyasının terimleri Glotolog dili için biçilmiş kaftan. Bu yeni bilgiler kafanızın bir köşesinde Joanna Russ ile tanışıyor, henüz kitabın ilk bölümüne dahi giriş yapmadığınızı fark ediyorsunuz. Tüm bu bilgiler ışığında Yazmak Yasak merak ettiğimiz ve dillerini bilmediğimiz bilimkurgusal evrenler ile ilgili konunun henüz başında bizlere yeni bir dil açılımı sunarken, yazarı Joanna Russ’un da hem kendi yaşadığı dönemde hem de aradan geçen onca yıla rağmen günümüzde inşası devam eden feminist eylemler ile ilgili ısrarcı mücadelesini içeren çok güçlü metinlerle örneklendirilmiş bir kitap olarak okuyanı içine çekmeye başlıyor.


“Büyük” Edebiyat eserleri verme yeteneği

Bölüm başlıkları ve bölüm başlıkları altında Joanna Russ’un "Bastırılan Kadın Yazını" konusunda ele aldığı her bir detay bu ara başlığı atmama sebebiyet verdi. Yazmak, -“büyük” eser yazmak özellikle- nasıl bir yetenek ve daha da önemlisi bu yetenek sadece belli kişilere (erkekleri kast ediyorum elbet) veya zümrelere mi ait? İlk bölüm "Yasaklar". Bu kavram üzerinden söz alıyor Russ ve;

“Son birkaç yüzyıldır Avrupa ve ABD’de kadınların yazdığı edebiyat eserlerine baktığımızda, (mesela) Amerika’daki siyah kölelerin şiir ve söz söyleme geleneğinin büyük bir kısmının toprağa gömülmesine yol açmış mutlak yasaklamalara kadınların kadın olarak yazması özelinde rastlamıyoruz.”

Bu son derece ironik ve ana konuyla çelişirmiş gibi duran bilginin alt katmanlarına indiğimizde şu kavramları kapının ağzında bizleri beklerken buluyoruz. Değersizleştirme, tamamen göz ardı etme, kalan parçaların ise (eğer kaldıysa tabii) icabına bir şekilde bakma. Russ’un bastırılan kadın yazını konusu adına asıl odaklanmamızı istediği nokta o kadar farklı ki, hiç kimse aslında "Yazmak Yasak" dememiş veya bunu yazılı bir kanun maddesi olarak öne sürmemiş fakat bu bal gibi de olmuş işte. Nasıl olmuş ki bu, bu nasıl olabilir ki?(!)


“Öncelikle, sanat icra etmeye yönelik resmi yasakların olmamasının, etkili ve gayri resmi yasakların varlığını olanaksız hale getirmediğinin farkına varmak önemli. Örneğin, serbest zaman eksikliği ve yoksulluk, şüphesiz sanattan caydıran güçlü etkenler.”

Emily Dickinson’dan, Emily Bronte’ye, Jane Austen’dan Virginia Woolf’a 19. Yüzyılın çok çalışılması gereken sanayi toplumunda serbest zaman eksikliği yaratmaya çalışan kadın yazarlarının yazını kimsenin bir yasa yaratmasına gerek kalmaksızın bastırılabiliyordu zaten ya da Kendine Ait Bir Oda’da Virginia Woolf’un yazdığı üzere; “Vilette’i, Emma’yı, Uğultulu Tepeler’i, “bu iyi romanların hepsini” yazmak için tek seferde 15-20 yapraktan fazla kağıt almaya parası yetmeyecek kadar yoksul kadınlar yazmıştı.”


Bir de tabii erk dünya var. Sistemin sağlamlığına helal getirmeyecek erk yapılanma içerisinde birisine bakmak (yatalak baba mesela) veya çalışmak zorunda kalarak serbest zaman eksikliği yaşayıp, yoksulluk içerisinde cebelleşen kadınlar erk dünya duvarına da çarpıyorlar elbet. Mesela Virginia Woolf’un babası Leslie Stephen’in 1881’de George Eliot hakkında defterine şu cümleyi yazdığını biliyor muydunuz?

“Gerçekten erkeksi kahramanlar yaratma konusunda kadınlara özgü bir beceriksizliği var.”

Bu kafamızı kaldırdığımızda bitiş noktasını göremediğimiz erk duvarının tek bir tuğlasından küçük bir örnek. Kitap irili, ufaklı tuğla tuğla örneklerle dolu.


Tüm bu -Düpedüz Aptal- yöntemlerin ortak noktası

“Kadınlar yine de yazıyor ama.” diyor Joanna Russ. “Uygunsuz” gruplar (cinsiyet, ten rengi, sınıf) tüm bu gayri resmi yasakları aşıp “uygun” bir değer, yani sanat üretmek üzere çalışıp didiniyor, hileli yollara başvuruyor, ter döküyor, kimi alanlara gizlice sızıyor, cüret ediyor.”

Aslında Russ’un yukarıda da belirttiğim üzere kadın yazını üzerindeki sorunlarla ilgili klasik söylemleri ve bu söylemlerle uğraşma yöntemlerini bırakarak farklı açıdan bakmak istemesinin altında yatan bir diğer sebep de şu soruyu sorarak tetiğe basmasıyla oluşuyor: “İnsanlar böyle şeylere gerçekten nasıl inanabiliyor?” Yani birincil olarak kadın yazınını değersizleştirme, yok sayma, görmezden gelme, icabına bir şekilde bakma yazılı olmayan kanun maddelerine, mantıken yanlış olan bu fikirlere dayanan tüm düşüncelere nasıl olup da inanılıyor ve bu inanç büyük, vazgeçilemez normları oluşturur şekilde kabul görüyor?

Joanna Russ bölümler boyunca kadın yazını konusunda yaratılan evrenin -hatta düpedüz aptallıkların- sebeplerini yaptığı tüm alıntılarla neredeyse madde madde sıralıyor ve yine soruyor: “Akıllı” insanlar bunlara “aklı yatkın” şeylermiş gibi inanmaya hangi noktaya kadar devam edebiliyor?”


Sorular önemli, zira doğru tespitleri de beraberinde getiriyor. Russ kadın yazarlara ve “uygunsuz” gruplara mensup diğer sanatçılara yönelik kullanılan bastıma, aşağı görme ve düpedüz inkar yöntemleri bazen öyle saçma bir hal alıyor ki diyor ortada kasıtlı bir kumpasın dönmediğini düşünmek güçleşiyor hakikaten. Ve neşterini kullanmadaki ustalığını ortaya çıkararak toplum normlarını “sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi benimseyenler için” şu satırları yazıyor: “Bir yargıya vardığını fark edeceği alanı kendine yaratmadan yargılara kapılıp gitmek, sahip olduğu avantajları açıkça görmeye çalışmadan bunlardan yararlandığını belli belirsiz hissetmek, sırf alışılagelmiş oldukları ve rahatlık sağladıkları için anlamı bulanıklaştıran çarpıtmaları kabullenmek, geleneğe uygun davrandı diye sanki gerçekten uygun bir davranış sergilemiş gibi memnuniyet duymaya kendini ikna etmek, bilmediğini bilmek, bilmemeyi yeğlemek, halihazırda biliyor olmanın getirdiği konumu kısmen samimi, kısmen de bencilce bir ihtirasla “nesnellik” olarak savunmak… İnsan becerileri arasında hayli geniş ve muğlak bir yer kaplayan bu alan (…) ahlaki açıdan iğrenç ve korkunç derecede aptalca.”


Bu metni bir kadın yazdı

Evet kadın yazını üzerine tamamen farklı bakış açılarıyla yazılan bu metni -Yazmak Yasak kitabını- bilimkurgu evreninin farklı literatür dilini ve yapısını da ortaya koyacak şekilde bir kadın yazdı. Joanna Russ’u ve onun kadın yazını literatür anlayışını, kavrayışını en iyi şekilde anlayabileceğimiz, böylelikle feminist kadın mücadelesi üzerine de mücadelemizi farklı noktalardan katmanlandırabileceğimiz özgün bir inşa tutuyoruz ellerimiz arasında. Minotor Kitap’a ve kitabın çevirmeni S. Melis Baysal’a da literatürümüze kazandırdıkları Yazmak Yasak için teşekkür etmek isterim.

Dayanamayarak şu alıntılarla bitiriyorum. Neden dayanmadığımı alıntıları okuyunca anlayacaksınız: “Kadınların yazdığı iyi edebiyat eserlerinin sayısı, kimsenin farkında olmadığı kadar fazla. (…) Feminist yazına gelen feminizm karşıtı eleştirilerin çoğuna verilebilecek en iyi yanıt şu: “Hadi ya! Peki o sırada siz ne yapıyordunuz çok bilmişler. Kral Lear üzerine on bininci makalenizi mi yazıyordunuz?”


YAZMAK YASAK, BASTIRILAN KADIN YAZINI

Joanna Russ

Minotor Kitap, 2022

Çeviri: S. Melis Baysal

264 s.

bottom of page