Beşinci Kat'taki hayaller ve hayatlar
Nur Öztürk, Gülayşe Koçak'ın son romanı Beşinci Kat üzerine yazdı: "Kadını konu edinmiş bir metin olarak gözükürken, farklı sosyal ve ekonomik sınıflardan, gelen kadınların ruhlarında ortak geçmiş ve çevrelerinin açtığı yaralar yavaş yavaş ortaya dökülüyor."
Roman aynı evde yaşayan üç kadının dostluklarını, açmazlarını, ortak çocukluklarını, birlikte büyümelerini, yaşadıkları travmalarla yüzleşmelerini, çatışmalarını bugünden bakarak okuyucuya aktarıyor. Bu yönüyle kadını konu edinmiş bir metin olarak gözükürken, diğer yandan farklı sosyal ve ekonomik sınıflardan, farklı ailelerden gelen bu kadınların ruhlarında ortak geçmiş ve çevrelerinin açtığı yaralar yavaş yavaş ortaya dökülüyor.
Beşinci Kat, yoksul bir ailede yetişmiş olan Nalan’ın çocukluğunu, aynı apartmanda yaşadığı en yakın arkadaşı Emel ve ailesi ile kendi ailesi arasındaki sınıfsal farkı, bu farkın yetişkinlikte karakterlerini şekillendiriş biçimini konu edinen çok yönlü bir roman. Yoksulluk, kadın olmak, çocukluk travmaları, cinsel şiddet, ebeveyn olmanın zorlukları, engelli birey olmanın yaşama etkisi gibi konuları işliyor. Anlatıcı Nalan, birinci tekil şahıs üzerinden yer yer diyaloglar veya iç ses yardımıyla çocukluğunun geçtiği yıllar ve bugünü arasında gidip geliyor. Hem geçmişi hem bugünü anlatırken zaman doğrusal olarak kullanılıyor.

Nalan’ın çocukluğu boyunca hayalini kurduğu, özendiği, özlemini çektiği ideal anne baba; gece yatmadan masal anlatan, gününün nasıl geçtiğini soran, kibar, eğitimli, iyi giyinen insanlardır. Gerçek hayatında ise; annesi temizlikçi, babası kapıcıdır. Onun için, “aşağılık” işlerde çalışan, Nalan’ın kendilerinden beklediği biçimde sevgisini gösteremeyen, eğitimsiz, utandığı, diğer arkadaşlarının ailelerinden tamamen farklı “ucube” kişilerdir. Çocukluğu boyunca sahip olmak isteyip, sahip olamadığı özellikte ebeveynleri, yaşadıkları yer olan sokaktan geçen kişilerin ayaklarının görüldüğü, park eden arabaların ışıklarının içeriye yansıdığı bodrum katındaki kapıcı dairesi, en yakın arkadaşının küçülen kıyafetlerinin ona verilmesi, okulda fakir olduğu için akranları tarafından zorbalığa maruz kalması sonucu hayata karşı hırslı ve her şeye, en çok da ailesine karşı öfkelidir.
Günlük hayatta artan şiddetin etkisinin roman türüne yansımaları
Her devrin kendine özgü gündeminin olması özellikle roman türünde en net biçimde edebiyata yansıyor. Son döneme ait romanlarda, şiddetin gündelik hayatımızda daha fazla yer almasıyla birlikte, edebi eserlerde de aynı oranda, farklı türde şiddet hikayeleri yer ediniyor. 2000’li yıllardan önceki yıllarda romanlarda ağırlıklı olarak siyasi konular, darbeler, sağ sol çatışması, köy ve kent yaşamı gibi toplumsal olayların birey hayatına etkileri işleniyordu. Günümüzde bireylerin maruz kaldığı farklı şiddet türleri, yer yer masallaştırılarak, ağırlıklı olarak psikolojik roman türünde işleniyor. Son dönem romanlarının daha önceki dönemlere kıyasla toplumsal eleştiriler yapmıyor oluşu hakkında eleştirel yazılar da yazılıyor. Ancak ön plana çıkan olgulardan birey ve bireyleşmenin bu kadar önemli olduğu zaman diliminde, toplumsal olaylardan bahsetmek “demode” olarak da görülebiliyor.
Nalan’ın anne, babasına, sahip olamadıklarına ve hayata karşı öfkesine yaşadığı cinsel şiddetin öfkesi de eklenir. Cinsel şiddetin, kafasında büyüttüğü, eğitimli gördüğü, idealle