‘Bin Mumlu Ev’de neler oluyor?
Burak Soyer, 1900’ler Amerika’sının üretken ve önemli yazarlarından Meredith Nicholson'ın Bin Mumlu Ev kitabı üzerine yazdı: "Bin Mumlu Ev, ‘perili köşk masalı’ndan bambaşka bir yere evrilen bir roman olarak neden bu kadar çok okunduğunu ayan beyan ispatlıyor okura."
Burak Soyer
Yirminci yüz yıl başları Amerika’sının en çok okunan yazarlarından Meredith Nicholson’ın yazdığı Bin Mumlu Ev, gerilim romanı gibi başlayıp tempoyu hafif düşürüp hafif yükselterek okuru avucunun içine alıyor. Ters köşe sonu ise tüm kitap boyunca devam eden görsel anlatıma yakışır bir final niteliğinde.
Meredith Nicholson, 1900’ler Amerika’sının en önemli ve üretken yazarlarından biri. 1866’da Indiana’da doğan Nicholson’ın matematik dersinde ecel terleri dökmesi ona başka kapılar açmış ve öğrenmeye olan tutkusu hatta açlığı sayesinde yazarlığa adım atmış. İlk başlarda Indianapolis News, Indianapolis Sentinel gibi gazetelerde yazıları yayınlanan Nicholson, 1891 yılında ilk şiir kitabını yazmış. Daha sonra gelen Indiana’nın kültürel tarihi üzerine yazma teklifi üzerine bu işe abanmış ve bu kitap Amerika’nın eyaletlerini birer birer ele alan bir seri halinde yayınlanarak büyük patlama yakalamış.
Meredith Nicholson 30 yılda 30 kitap yayınlayarak ulaşılması zor bir rakamı görmüş ve romana geçtiği yazarlık kariyerinde çok satanlar listesinde ilk sıraları kimselere kaptırmamış. Bu romanlardan biri de bu yazının konusu olan Bin Mumlu Ev’miş. Kitap 250.000’in üzerinde bir satış rakamı elde etmiş. Tiyatroda oynanmış, filme çekilmiş. Birçok dile çevrilmiş. Kitap şimdi de Maya Kitap etiketiyle, Elif Nihan Akbaş çevirisiyle Türkiyeli okurlarla buluştu.
Bin Mumlu Ev’in konusu aslında çok tanıdık. Annesi ve babasını kaybettikten sonra büyük babasının elinde büyüyen, babasından kalan tüm parayı çar çur eden, Tuna Nehri’nden Afrika’ya kadar ayak basmadık yer bırakmayan uçarı, zevk düşkünü mühendis John Glenarm, Napoli’de gününü gün ederken zengin dedesi John Marshall Glenarm’ın ölüm haberini alır. Dede Glenarm torununa yüklü bir miras bırakmıştır. Ancak vasiyetinde bazı şartlar vardır. Vasiyetini okuyalım: “Glenarm Malikanesi olarak bilinen mülkümü, bu mülkü çevreleyen ve aşağıda daha ayrıntılı olarak tanımlanacak toprakları ve oraya –Indiana eyaletindeki Wabana idare bölgesinde bulunan gayrimenkule- ait ve ilişik bulunan her tür kişisel varlığımı, aşağıdaki şartın içtenlikle ve dürüstçe yerine getirilmesi kaydıyla, bir zamanlar New York eyaletinin ve Şehri’nin sakiniyken sonradan bilinmeyen yerlerin avaresi olan torunum John Glenarm’a bırakıyorum: Bahsi geçen John Glenarm, bir yıl süresince Glenarm Malikanesi’nde ve onu çevreleyen topraklarda yaşayacak, bu süre içinde uysal ve ılımlı bir tavır sergileyecektir. Bahsi geçen bir yılın herhangi bir anında bu koşulu yerine getirmekte başarısız olursa, bahsi geçen mülk genel mülklerime intikal edecek ve herhangi bir ön koşul yahut hukuki işlem gerektirmeksizin New York Eyaleti ve idare bölgesinden Marian Devereux’nun olacaktır.”
Bu maddeleri kabul edip etmeme konusunda henüz kararını vermeyi bekleyen John Glenarm, dedesinin vasisi Pickering’ten vasiyetin son maddesini okumasını da ister. Bakalım: “Ayrıca, bahsi geçen John Glenarm’un, bahsi geçen Marian Devereux’yla evlenmesi ya da John Glenarm’ın bu vasiyetin şartlarını kabul ettiği tarihten sonraki beş yıl içinde bahsi geçen şahıslar arasında herhangi bir evlilik sözü ya da anlaşması yapılması durumunda, bütün mülk, Annandale, Wabama Bölgesi, Indiana’da, eyaletin yasalarına uygun bir kurum olan St. Agatha Okulu’nun malı olacaktır.” Bir hedonist için yerine getirilmesi hayli zor olan bu maddelerden oluşan vasiyeti John Glenarm belki dedesine olan gönül borcunu kapatmak ama daha çok da parası bittiği için tüm bu yazılanların altına imzayı basıp Indiana’ya doğru yola çıkar. Asıl macera da bundan sonra başlayacaktır.
John Glenarm Annandale köyüne geldiğinde, malikanede asil uşak Bates onu karşılar. Malikane devasa kütüphaneleri, antika eşyaları ve elbette mumlarıyla ‘perili köşk masalı’na uygun bir biçimde dizayn edilmiştir. Günler Glenarm ve Bates’in arasındaki seviyeli muhabbetle devam ederken malikaneden tuhaf tıkırtılar gelmeye başlar. Kapılar gıcırdar, gaipten sesler duyulur. Bu arada köylüler de boş durmamıştır. Dede John Marshall Glenarm’ın vasiyetini köyde bir yerlere gömdüğü dedikodusu kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştır. Zaman geçtikçe de malikanedeki tuhaflıklar artmaya başlar. ‘Üç harfliler’in varlığı Glenarm’daki adrenalin seviyesini yükseltmeye devam eder. Zaman akarken John Glenarm vasiyetteki ‘gönül meselesi’yle ilgili maddeyi Olivia isimli kız yüzünden bozar. Malikaneyi ve diğer kalanları kapmayı dünden dört gözle bekleyen dede John Marshall Glenarm’ın vasisi Pickering, malikanenin derhal boşaltılması için hemen harekete geçer. Ancak o sırada ortaya çıkan sürprizle işler tersine döner. Kitabın ters köşesi de burada başladığı için biz de mevzuyu burada keserek kitabı toparlayıp yazıyı bitirelim.
Meredith Nicholson bu çok satan Bin Mumlu Ev kitabının henüz başında ‘yüksek gerilim hattı’nı öyle bir inşa ediyor ki; kitabın devamında bizi ‘üç buçuk’ seviyesinde gezdirecek satırların beklediğini düşünüyoruz. Ancak bir ara buradan uzaklaşıp –John Glenarm’la Olivia, İskoç bereli kız her ne derseniz- bu gerilimi unutturuyor. Sonradan yaptığı dönüşle tempoyu tekrar yükseltiyor ve ters köşenin alasıyla kitabı noktalıyor. Karakterlerde John Glenarm, onun arkadaşı Larry, Pickering ama özellikle Bates’i çok iyi kurmuş. Amerikan diyalogları (burada çevirmen Elif Nihan Akbaş’ın hakkını vermek gerek) doğallığı ile dikkat çekiyor. Bin Mumlu Ev, ‘perili köşk masalı’ndan bambaşka bir yere evrilen bir roman olarak neden bu kadar çok okunduğunu ayan beyan ispatlıyor okura…
BİN MUMLU EV
Meredith Nicholson
Maya Kitap, 2020
Çeviri: Elif Nihan Akbaş
280 s.
Comments