İnsan ‘yaratan’ olursa…
Norveçli yazar Matias Faldbakken'den modern bir Frankestein hikayesi: Biz Beş Kişiyiz.
"Faldbakken, insanın yarattığı ‘şey’in kontrolden çıkması sonucunda nelerle karşılaşabileceğini anlatırken, güç-insan psikolojisinin bir gün mutlaka tökezleyeceğini alttan alta okurun zihnine işliyor." Burak Soyer değerlendirdi.
Burak Soyer
Türkiyeli okurların ‘Garson’ adlı romanıyla tanıdığı bir edebiyatçı Matias Faldbakken. ‘Biz Beş Kişiyiz’ adlı Türkçeye yeni çevirilen kitabında ise insanın ‘yaratan’ yerine geçtiğinde, yarattığı ‘şey’in kontrolden çıkması sonucunda nelerle karşılaşabileceğini anlatırken, güç-insan psikolojisinin bir gün mutlaka tökezleyeceğini alttan alta okurun zihnine işliyor.
Matias Faldbakken, 1973 Danimarka doğumlu, Norveçli bir yazar ve sanatçı. Modern ve kavramsal sanatlar üzerine çalışan ve Paula Cooper Galerisi (New York), Simon Lee Galerisi (Londra), Galerie Eva Presenhuber (Zürih), Galerie NEU (Berlin) ve Standart (Oslo) gibi dünya sanat sahnesinde önemli yer tutan galeriler tarafından temsil edilen Faldbakken’i Türkiyeli okurlar 2019 yılında Timaş Yayınları tarafından yayınlanan ‘Garson’ romanıyla tanıdı. Ancak yazarın edebiyat kariyeri yirmi yıl öncesine, 2001 yılında Abu Rasul müstear adıyla yayınladığı İskandinav Misanthropy Üçlemesi'ne kadar gidiyor. Şimdi de Faldbakken, edebiyattaki yirminci yılını Türkiye’de 20 Ağustos’ta raflarda olacak ‘Biz Beş Kişiyiz’ kitabı ile kutluyor.

‘Biz Beş Kişiyiz’, Norveç’in başkenti Oslo’ya yaklaşık üç saat kadar uzaklıktaki Raset adlı köyde geçiyor. Önce Blystad ailesinin, yani asıl kahramanımız Tormod, karısı Siv, oğulları Alf ve ondan beş yaş küçük kızları Helene’nin nasıl Blystad olduklarını okuyoruz. Yazar Faldbakken, buradan itibaren ilerleyen sayfalarda nelerle karşılaşacağımızın ipuçlarını Tormod’un, adı konulmamış bir kural gibi her ortalama dâhide görülen ‘kırıklıklarını’, Tormod’un gençlik dönemlerine odaklanarak anlatmaya başlıyor.
Beşinci "yaratık"!
Raset’e orta mesafe uzaklıkta bir elektronik teknik okulunu kazanan Tormod’un hayatına burada Esper Heggelund’la tanışıyor. Bu okula gelmeden önce zehir gibi zekası, disiplini ve çalışkanlığıyla dikkat çeken kahramanımızın, şeytanın elçisi Esper’in hayatına dahil olmasıyla aslında uçurumdan aşağı, gazına taş koyulmuş bir araba gibi son sürat gitmeye ne kadar meyilli olduğu ortaya çıkıyor. Zira Esper Heggelund, özellikle alkole olan düşkünlüğünden Tormod’a da pay veriyor ve bu ikili ortamları alt üst ederken Tormod’un toleransı sürekli yükselen demlenmeleri içinden diğer Tormod’u ortaya çıkarıyor. Kelebek bıçağını elinden düşürmüyor, durduk yere “Okulla işim bitti” diyerek çantasını paramparça ediyor (ayılınca gidip yenisini alıyor o ayrı), arkadaşlarının eşyalarının üzerine işiyor. Tüm bunlar olup biterken Tormod, müstakbel karısı Siv’le işte bu sıralarda tanışıyor. Tormod elbette Siv’e karşı ayık tarafını gösteriyor ve sevgilisine tek bir yanlışı bile olmadan geçinip gidiyorlar. Ancak bir gün saatler sabah 05.00’ı gösterdiğinde kafaları bir hayli halde okulun başlama saatini beklerken Boble adındaki arkadaşlarının zuladan çıkardığı ve Tormod’u ilerleyen zamanlarda Dr. Jekyll’a dönüşterecek amfetamini burnundan beynine göndererek içsel aydınlanmasının ilk adımını atıyor. İhtiyar hocası Jorstad’ın yaptığı buluştaki hatayı