top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Maskesi sıyrılan roman kahramanları

Melih Elhan, Valeria Luiselli'nin Dişlerimin Hikâyesi adlı romanı üzerine yazdı: "Luiselli kurguyu, Borges, Cortazar gibi Latin Amerikalı kimi yazarlarda gördüğümüz oyun kavramı üzerine yerleştirir."

Melih Elhan

Latin Amerika Edebiyatının genç kuşak yazarlarından Meksikalı Valeria Luiselli'nin adını ilk olarak bir kitap kulübü buluşması vesilesiyle duydum. O ayın kitabı olarak seçilen Dişlerimin Hikâyesi ilk önce adıyla ilgi çekiyordu. Kitabı okumaya başladığımda farklı bir kitabın karşısında olduğumu ve düz bir okuma ile keyfine varamayacağımı anlamam uzun sürmedi. Bu noktada kitabın okura geçmesini Seda Ersavcı’nın titiz çevirisine borçlu olduğumuzu not etmeliyim. Ersavcı’nın pürüzsüz Türkçesi sayesinde, kitaptaki cümleler boşluğa düşmeden yürüyüp gider.




Kitapta ilerledikçe fark ederiz ki Luiselli kurguyu, Borges, Cortazar gibi Latin Amerikalı kimi yazarlarda gördüğümüz oyun kavramı üzerine yerleştirir. Yazar, okuru kitabın içine çekebilmede oyunu kullanarak gerçeğin ve kurmacanın başlangıç ve bitiş noktalarını silikleştirir. (Burada söz ettiğim oyunun, yazarın malzemesi olan dille yapılan oyun olduğunun altını çizmem gerek.) Kaybolmamak için notlar alarak ilerlemek zorunda bırakır okuru. Ben de benzer bir deneyimden geçtiğim için, olası okurların gerçek/kurmaca girdabına kapılmadan sağ salim kıyıya çıkmalarını (kitabın sonuna ulaşmaktan söz ediyorum) sağlayabilir düşüncesiyle okurken tuttuğum notları paylaşmayı deneyeceğim:

Dişlerimin Hikâyesi, Valeria Luisell’in yedi bölümden - yazarın tercih ettiği gibi söylersek - yedi kitaptan oluşan ikinci kitabı. Kitapta, "Otoban" adlı müzayedecinin ve dişlerinin hikâyesi anlatılır. “Otoban”, ağzındaki dişler dahil her şeyi satabileceği iddiasındadır. Aslında sattığı, objelerden ziyade onların hikâyeleridir. Burada dikkati çeken; karşımızda, hikâyeye ve onun gücüne inanan bir yazar olduğudur. Altı kitap boyunca birtakım isimler, meslekler, kitap isimleriyle karşılaşırız, tanıdık isimlere denk geliriz.


Roman, yedinci kitapla son bulurken okuru da kendi yedinci kitabını yazmaya çağırır adeta. Romanın son kitabı, önceki altı kitabın sonuna kadar verilen bilgiler için bir doğru/yanlış listesidir. Çağrıya uyup harekete geçen, sayfalar boyu karşılaştığı o isimlerin arkasına bakma isteği duyar. O isimlerin peşine düşüp yazarın oyununa dahil olduğunuzda roman kişilerinin maskeleri birer birer sıyrılmaya başlar. Bu serüvenin sonunda ortaya çıkar ki bazıları gerçek bazıları kurmacadır. Ve sayfaların arasında yüzerken bir gerçek/kurmaca girdabına kapılırsınız.

Ben de çağrıyı cevapsız bırakmayıp kendi yedinci kitabımı yazdım, tam altı sayfa tutan bir “Yedinci Kitap”. Tabii ki tüm örnekleri vermem bu yazının sınırları içinde mümkün değil. O nedenle bazı yanıltmacalara şöyle bir değineceğim:


“Birinci Kitap”ta Ruben Dario adlı bir gazete bayiinden ve karısı Azul’dan söz edilir. Bu bilgiyi kabullenmediğimizde, bu bilgiden şüphelenip sağa sola baktığımızda görürüz ki, Dairo, Nikaragualı bir şair, Azul da onun bir kitabıdır.


“Dördüncü Kitap”ta Tedi Lopez bir lokanta sahibi olarak karşımıza çıkar. Tedi Lopez Mills belki yemek yemeyi seviyordur ama lokanta sahibi değil Meksikalı bir şairdir.


“İkinci Kitap”ta Miguel Sanchez Foucault, “Otaban”ın amcası olarak görünür. Yine bir kelime oyunuyla araya başka isimler karıştırılarak okurun aklı çelinmiştir. Gerçekte Foucault, Fransız düşünür ve sosyologdur.


“Üçüncü Kitap”ta Juan Pablo Sanchez Sartre’dan “Otoban”ın kuzeni olarak söz edilir. Burada da bir önceki örnekte olduğu gibi araya başka isimler eklenerek okurun kafası karıştırılmıştır. Ama söz konusu kişi Fransız düşünür ve yazar Jean Paul Sartre’dır.


“Beşinci Kitap”ta emekli bir terzi girer romana: Margo Glantz. Hayır yanıldınız, Glantz terzi değil, Meksikalı bir yazardır.


Yine “Beşinci Kitap”ta, gitarist Paco Goldman Molina sahne alır. Yine bir aldatmacayla karşı karşıyadır okur. Yazar önüne bir isim ekleyerek, aslında Amerikalı roman yazarı ve gazeteci Francisco Goldman Molina’yı gizlemiştir burada.


Tüm bunların içinde doğru bilgiler yok mudur? Az da olsa vardır. Ama okur artık yönünü iyice kaybettiği için doğruları ayırt etmekte zorlanır. Bu da yanıltmacaya dahildir tabii ki:

“İkinci Kitap”ta, yazar, Dot Jarlett, John Lennon’ın kâhyasıdır bilgisini koyar önümüze. Evet bu sefer doğrudur, gerçekten de Jarlett, Lennon’ın kâhyasıdır. Devamında bir soru daha boca edilir üzerimize: Lennon’ın azı dişi müzayedede satılmış mıdır? Bu da doğru bilgidir. Evet gerçekten de diş müzayedede 32 bin dolara satılmıştır.


“Son Söz”de, Magali Arriola adı geçer, küratör olarak. Kafası allak bullak olmuş okur, değil midir acaba diye geçirir aklından. Biraz araştırınca, Magali Arriola Meksikalı küratör ve eleştirmendir bilgisi çıkar karşısına.


Ve bunların benzeri bir sürü yanıltmaca okuru kuşatır. İsimlere odaklanıp araştırdığınızda belki okuma temponuz düşer, o büyülü okuma anı kesintiye uğrar ama ödülünüz yazarın oyununa dahil olmaktır. Oyun kitabın belli bir bölümünde de değildir, tüm kitaba yayılmıştır. O nedenle karşınıza çıkan isimleri kurcalamak okuma serüveninin tamamını kapsar. Ve sonuçta elinizde kalan kendi “Yedinci Kitap”ınızdır.


Kitabı okuyup bitirince gözümüzün önünde şöyle bir manzara canlanır: Yazar, sanki yılın bir gününü Latin Amerikalı Yazarlar Günü ilan etmiş de onları törene çıkarmıştır. Kimler yoktur ki; Julio Cortazar, Ruben Dario, Julian Herbert, Luigi Amara, Carlos Yushimito, Luis Felpe Fabre, Emiliano Monge. Liste uzar gider. Kendisi de bir köşede onlara selam edip el sallamaktadır.


Sonra halkayı genişletir, dünya edebiyatından yazarları resmi geçide çıkarır: Raymond Russel, James Joyce, Marcel Proust, Jean Paul Sartre, Virginia Woolf, Dostoyevski, Robert Walser, Franz Kafka.


İşte böyle şenlikli bir manzara ile karşı karşıyayızdır. Okur bu kurmaca/gerçek girdabında kafasını suyun üstünde tutarak yüzmeye çalışırken bir yandan da bu resmi geçidi seyretmektedir.


Valeria Luisell bu kitabıyla oyunu seven bir yazar olduğunu dünya aleme göstermiştir. Oyunun farkına varıp katılırsanız çok daha keyifli bir okuma sizi bekleyecektir. Oyuna katılmayıp sadece okumakla yetinirseniz yine büyülü bir dünya ile karşılaşırsınız ama içine girmezsiniz de karşıdan seyredersiniz. Her iki durumda da önünüzde duranın iyi bir edebiyat olduğunu fark edersiniz. Bu fark etme durumunun yazarın diğer kitaplarına ulaşma isteğini doğurması beklenen bir durumdur.


Edebiyatta oyunu seven hatırı sayılır bir okur kitlesi yazarlardan yeni oyunlar bekliyor. Beklentiyi doyuracak başka yazarların da olması bu tip okur için büyük mutluluk. Bu mutluluğu tatmak için zahmetli bir okumayı göze almaz mısınız?


DİŞLERİMİN HİKÂYESİ

Valeria Luiselli

Siren Yayınları, 2017

Çeviren: Seda Ersavcı

bottom of page