top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Herkesin ve hiç kimsenin romanı: Hıdırellez

Tayfun Topraktepe, Fransa’da yaşayan ve aslen Çingene olan Velibor Çoliç’in romanı, Hıdırellez üzerine yazdı: "Öyle bir roman ki, hemen her sayfasında gözünüzden yaşlar geliyor. Bazen gülmekten, bazen de üzülmekten."


Tayfun Topraktepe


“Salko yanında Strehaialı yaylı üstadı ahbaplarıyla dolaşır, ‘nefesli çalgılar askeri bandolar içindir’ derdi.”


Çiçeği burnunda yayınevlerimizden Livera, adını pek duymadığımız yazarlara ve kitaplara biz okurların dikkatini çekiyor. (Ne mutlu bizlere) Yayınevinden okuduğum ilk kitap Hıdırellez, Fransa’da yaşayan ve aslen Çingene olan Velibor Çoliç’in bir romanı.



Hıdırellez öyle bir roman ki, hemen her sayfasında gözünüzden yaşlar geliyor. Bazen gülmekten, bazen de üzülmekten.


Çingenelerin yaşamından yaklaşık 100 yıllık bir kesiti aktaran yazarımız, hangi devlet hakimiyetinde olurlarsa olsunlar, her zaman dışlanan, sürülen ve öldürülen bir halkın dramını anlatır. Çingenelerin hayatı zordur, hem resmi kurumlarla hem yakın çevreleri ile hem de kendi içlerinde hep fırtınalı bir ilişkileri vardır. Nitekim “Çingeneler öyle bir halktır ki ne kendileri uyuyabilir ne de başkalarını uyuturlar.”


Romanımız, hayatın, “selam vermek kadar basit” olduğu Strehaia adında bir köyde geçer; burası Balkanlar’da, etnik ilişkilerin son derece kırılgan olduğu bir yerdir ve köy yıllar içinde farklı farklı devlet ya da yönetim biçimlerinin hakimiyeti altında kalır. Hemen herkesin bir şekilde müzikle ilgilendiği köyde, Aslan Bayramoviç adındaki şarkıcımız tarihin, üç farklı dönemindeki kırılma anlarına tanıklık eder, ama her defasında ismi biraz değişmiş olarak. Onun özelinde, Çingene halkının çilesine, trajedisine ve etnik kırımına tanık oluruz. Bu kırım, önce II. Dünya Savaşı döneminde Hırvat faşistler tarafından, sonrasında Yugoslavya’nın parçalanması nedeniyle ve en son da Fransa’daki bir göçmen yerleşim alanında, 2000’li yılların başlarında, modern(!) ve demokratik(!) bir devlet tarafından uygulanır. Yani özetle, “her kavgada ölen” Çingenelerdir. Çünkü onlar sırf Çingene denilmesin de “bıyıklı” denilsin diye, yıllarca bıyıklı dolaşan insanlardır.


Köyde hemen herkes bir şekilde müzikle ilgilidir demiştik. Ama çoğunlukla emeklerinin karşılığını alamaz bu insanlar. İçlerinden Zohan Usta, “Yedi çeşit keder vardır” diye anlatır. Bunlar sırasıyla, çocuğunu kaybetmiş annenin kederi, terk edilmiş genç kızların kederi, sıla özlemi çeken adamın kederi, ayrılık kederi, unutulmanın acısı ve hayatını mahvettiğinin farkına varan adamın gözyaşlarıdır. Ancak Zohan Usta’ya göre içlerinde en kötüsü kemiğinden mahrum kalmış köpeğin kederidir. Çünkü kemiği hak etmesine rağmen niye artık sahip olmadığını anlamaz. İşte bu yüzden de, şarkıcı olmak için, bir Çingene ömrü boyunca köpek gibi havlamak zorundadır.


Hıdırellez, yaşamı boyunca her yerden ve hiçbir yerden; herkes ama aynı zamanda hiç kimse olan bir halkın romanı. Onlar, her milletin gayrimeşru çocuğu, bıyıklı, sakallı ve yalınayak; kâtip, meddah şair ve şarkıcıydılar. Kralın soytarısı ve topraksız köylüydüler; bin kere seviştiler, ama bir kere bile savaşmadılar.

“Her şey değişti, kuzenlerim, kral da devlet de eskisi gibi bizim. Şehirde bana her şey çok daha iyi olacak dediler. Artık zengin fakir yok. Bundan böyle eşitlik var, herkes fakir.”

Meraklısı için Ayşegül Devecioğlu’nun Ağlayan Dağ, Susan Nehir romanını da naçizane tavsiye ederim. Keyifli okumalar.


HIDIRELLEZ

Velibor Çoliç

Livera Yayınevi, 2021

Çeviri: Suat Başar Çağlan

200 s.

bottom of page