top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Bir ülkenin iç acıları toplamı kaçtır?

Yavuz Arkın, Sabâ Altınsay’ın yeni romanı Faili Malum üzerine yazdı: "Kitaba romandan ziyade ülkenin geçmişi ve günümüz arasında bir günlük-belgeseli diyebilirim. İçerisindeki hikâyeler karakter odaklı olsa da yaşananlar Türkiye’nin acı panoramasını oluşturuyor, daha doğrusu belgeliyor."


Biyopolitika Michel Foucault ile başlar yolculuğuna, tanımı basittir: “Devlet erkinin kendi varlığını sürdürmek için risk unsurlarını kontrol altında tutmak, bunun için bireylerin bedenlerini soft kurallarla kamusal bir nesneye dönüştürmek.” Ne kadar basit bir tanımı olsa da bizimki gibi ülkelerde bu kuralların aşırıya kaçması sadece bedensel değil, ruhsal acıya da sebebiyet vermektedir.


Sabâ Altınsay, Faili Malum isimli kitabında, ilk romanı Kritimu, Girit’im Benim’de olduğu gibi ülkenin en hassas noktalarına dokunuyor ve bu acıların bileşkesini ele alıyor. Kitaba romandan ziyade ülkenin geçmişi ve günümüz arasında bir günlük-belgeseli diyebilirim. İçerisindeki hikâyeler karakter odaklı olsa da yaşananlar Türkiye’nin acı panoramasını oluşturuyor, daha doğrusu belgeliyor. Ölüm, şiddet, hayat, suç ve suçlu, siyasal kimlikler, devlet-ordu kavramları sık sık karşımıza çıkıyor, karakterler kavramları yükleniyor omuzlarına.



Kadın acı ile büyür

Kaybolan bir kız çocuğu Asuman ve onu bir günlüğün sayfaları arasına gizleyen bir abla, eylemden ziyade söylev kısmına takılı kalmış eski solcu bir baba, hepsinin ortasında kalmış bir anne ve sessizliğiyle herkesi uzaktan izleyen bir babaanne kitabımızın iskeletini oluşturuyor.


Buna rağmen, hikâyemizin odak noktasında abla var, ismini çok sonra öğreniyoruz. Kaybolan kardeşiyle beraber o da bir değişim-dönüşüm geçiriyor. Yazar kendisine acıyla büyüyen kadınların bir temsilcisi rolünü biçmiş, bu ülkedeki kadınların çoğu gibi; kardeşi üzerinden. Bir benlik inşa ediyor onu ararken, bulamayacağını bile bile bu işe girişiyor.


Aradığı kardeşi olsa da bir yandan da ülkenin kadınlığını arıyor; devletin her ne kadar aileye önem verdiği deklare edilse de iş hakkını aramaya geldiğinde nasıl da ayaklar altına alındığının ispatını gözlerimizin önüne seriyor sahne sahne. Ablayı, Cumartesi Annelerin arasında görüyoruz, orada bulunması asla tesadüf değil, onların yaşadıklarını kendi yaşamışlığıyla özdeşleştiriyor.


“Annelik, çocuğun adımını attığı her yolu önceden bizzat katetmiş, dolayısıyla her taşı, her dönemeci, kazayı, tuzağı, tehlikeyi tatmış ve tanımış olmak, bu yüzden hep geriye ve hep endişeyle bakmaktı. Ablalıksa, şahsen kendi yolunun da tamamlanmadığını bildiğinden ve fakat güzergâha aşina olarak, hep ileriye ve yine hep endişeyle bakmaktı. Bu yüzden Asuman’ın bilmez bilinmezleri benim de bilinmezlerimdi.”


“Egemenlik mekanizması, yol açtığı acıların görülmesini de önler”*

* Minima Moralia, Theodor W. Adorno, Metis Yayınları sy,64.


Asuman’ın ölümü küçük bir kelebeğin kanatlarını harekete geçirir; ufak bir esinti çok kısa sürede fırtınaya dönüşür. Öyle ki öldüren ile öldürülen sürekli yer değiştirir, ortada bir ölüm olmasına rağmen yüzlerce suçlu vardır ama suç sadece bir kişinin başına kalır. O’nun da kendi dilince ölümün aslında ne kadar da basit bir olgu olduğunu kavrarız.


Devlet bir yandan suçluyu yakalarken bir yandan da suçu ortaya çıkarır; kelebeğin yarattığı kaos. Kelebek ne kadar masumsa suçlu da o kadar masum kalır yapılanlar karşısında. Asuman özgürce yaşamak istemektedir, ablasının tek derdi kardeşidir, âşık olmayı bile erteler sürekli, baba demokratik bir ülkede yaşamayı arzular, annenin tek derdi çocuklarıdır. İstekler ne kadar masum olursa olsun, bazıları için suçtur bütün bunlar, en temel insan hakları olmasına rağmen elde etmek için mücadele etmek gerekir. İstek de suçtur bunu elde etmek için yapılan mücadele de suç olmayan tek şey düzene razı olup kenara çekilmektir.


Yazar karakterlerin elde edemediği demokratik hakkı kendilerine sağlamak için her birine teker teker söz vererek parçalı kurguyu kullanmayı tercih etmiş. Abla ağırlıklı olarak yer alsa da onun kadar katile de söz hakkı verilmiş. Kızlarının kaybolmasıyla ilişkileri de krize giren anne ve babanın biraz daha söz hakkı olmasını dilerdim.


Sabâ ALTINSAY, 1961 yılında Çanakkale’de doğmuş ve Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi mezunu . İlk romanı Kritimu, Girit’im Benim, 2004 yılında yayımlanmış. Kritimu, Türkiye’den sonra Yunanistan, Bulgaristan, Hırvatistan ve Suriye’de okurlarıyla buluşmuş. Yazarın ikinci romanı Benim Hiç Suçum Yok, 2011 yılında yayımlanmış ve aynı yıl, Saint Joseph Lisesi Yılın En İyi Romanı ödülünü almış. Faili Malum, Sabâ Altınsay’ın üçüncü romanı.


Türkiye’nin tarihini okudukça görüyoruz ki burası, büyük acıların tarihi olma özelliğini sürdürüyor. Yazarın da dediği gibi “…yüzleşmeden, unutarak yaşamak, bu toprakların en büyük yalanı değil mi?” Bu soruyu doğru cevaplandırdığımız zaman, üzerinde yaşadığımız ülkenin geleceği için umutlu olmaya başlayacağız.


FAİLİ MALUM

Sabâ Altınsay

Düşbaz Kitap, 2022

224 s.

bottom of page