top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Eve geri döneceğiz

Gönül Malat, Nobel Edebiyat Ödüllü, C. Gustav Jung temelli çalışmış bir psikolog olan Leh yazar Olga Tokarczuk'un Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde adlı romanı için yazdı: "Yazar, satırlarında dünyadaki yaşamımız süresinde aslında bir Araf’ta olduğumuzu ve günü geldiğinde geri eve döneceğimizi üzerine basa basa, hatta göstere göstere vurgulamaktan hiç geri durmuyor."


Gönül Malat


"Çünkü mutluydum çalılıklar üzerinde,

Ve gülüyordum kışın yağan karlar arasında,

Onlar giydirdi bana ölümün giysisini,

Ve öğrettiler bana kederin ezgileriyle şarkı söylemeyi.*"


Nobel Edebiyat Ödüllü Leh yazar Olga Tokarczuk, analitik psikiyatrinin kurucularından C. Gustav Jung temelli çalışmış bir psikolog aslında. Bilimsel çalışmalarını edebiyata aktarma şekli ve anlatı dili ise olağanüstü. O ansiklopedik bilgileri ve Jung arketiplerini romanlarının içine dolayısıyla kurguya öyle bir yerleştiriyor ki kitabı okurken bir yandan da ders çalışırmışçasına Jung’u okuyorsunuz. Bunu hiç zorlanmadan, belki biraz argo olacak ama kasmadan ipeksi bir dokunuşla yapıyor ve okuma hazzınızı doruklara çıkarıyor.



Tokarczuk, Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde romanına Jung ile beraber şair ve ressam W. Blake’i de konuk etmiş üstelik. O nedenle kitaba başlamadan önce okumaya hazırlık ya da okuduğumuzu anlamlandırabilmek için iki film önereceğim sizlere. İlki Jim Jarmusch tarafından yazılıp yönetilen 1995 yapımı “Ölü Adam” adlı W. Blake konulu film. Yazar, bir yandan Blake’in şiirlerinden, resimlerinden ve fikirlerinden romanına esinler devşirirken diğer yandan filmden de metinlerarasılığı –sanatlararasılık mı demeli- oya gibi işlemiş satırlarında. Gerçi Ölü Adam filminin de Blake anlatısının çıtasını hayli yükseklere taşıdığını belirtmeliyim. İkincisi ise kitabın birebir uyarlaması olan, “İz(Pokot)” isimli Agnieszka Holland ile Katarzyna Adamik’in yönetmenliğini üstlendikleri 2017 yapımı olan Polonya filmi. 67. Berlin Uluslararası Film Festivali'nin ana yarışma bölümünde Altın Ayı için yarışan filmin, yarışmada Alfred Bauer Ödülü’nü kazandığını belirtmeden geçmeyelim. Film spoiler içerdiği için bu felsefi alt metinli polisiyeyi kitabı okuduktan sonra izlemeniz kanımca daha iyi olacaktır.


On yedi bölümden oluşan kitabın her bölümünün başında epigraflar yer alıyor. Bölüme –metne uygun Blake şiirlerinin dizelerini içeriyor tabii bu epigraflar. Blake ve Jung ile çatılmış romanın, sanayileşme ile modernizmin doğurduğu antroposen yapıya tam da Blake’in karşı durduğu yerden anarşist bir itirazı var. Dolayısıyla alkışı bolca hak eden ekofeminist bir metin. Tüm diğer kitaplarında olduğu gibi türlerarasılığı –böceklerin yok olmasına soykırım diyecek kadar ve elbette holokosta atıfla- gözlerimizin önüne berrakça seriveriyor yazar. Karakteri Janina’ya,

“Doğanın bakış açısına göre, hiçbir yaratık yararlı ya da yararsız değildir. Bu insanlar tarafından yapılan aptalca bir ayrımcılıktır,”

dedirterek antroposen yasalara itirazını dile getiriyor. Kaniş ile Konuşma başlıklı bölümde, Ardıç ağacı, Ardıç Kuşu ve alıcı bir kuş olan Şahin’in türlerarası anlatıya yerleştirilmesi ve bunun neredeyse edebi dizeler halinde sunulması biz okurlarını büyülüyor. O paragraf Furuğ’u anarak “Ve Kuş ölür” diye bitiyor.


Cümlelerin içinde bazı sözcükler özel isim olmadığı halde büyük harfle başlıyor. Bu yazın şekli de doğrudan Blake’ e ait. Birinci tekil anlatısı-güvenilmez anlatıcı- olan romanı, karakterimiz Janina’nın anlatımından okuyoruz. Bu polisiye kurmacada güvenilmez anlatıcıya gereksinim var çünkü. Yazar özellikle tanrı bakışı-üçüncü tekil- anlatıyı tercih etmemiş. Ayrıca kurguya sihirli eklemeler yapmış. Karakterlerin her birine kurmacayı çatarken yazar tarafından isim ve soyisim verilmişken, romanın protagonisti Janina da kendince onlara isim veriyor. Kocaayak, Garip vs gibi. Roman karakterinin, romandaki karakterlere kendince yeniden isim vermesi okuma hazzımızı artırdığı gibi okuyucularının da güvenilmez anlatıcıya teslim olup tam itimat etmemizi sağlıyor. Polisiye için çok güçlü bir anlatım bu.


Jung’un tanımladığı sekiz çeşit kişilik tiplerinden -içe dönük sezgisel, dışa dönük düşünen vs- her biri romandaki karakterlerde yerini buluyor. Mesela Janina karakteri tıpkı Blake gibi kâhinler, medyumlar, keşişler, metafizik düşünürlerin yer aldığı “İçe dönük sezgisel tip” olarak kurguya ustaca yerleştirilmiş. Ya da gerçeği kendi zihininde değil de Dünya’da-dışarıda arayan A. Hitler gibi “Dışa dönük sezgisel tipler” yani romandaki tüm cinayete kurban gidenler-gibi. Üstelik yazar, karakterlerin anima-animuslarını da üzerine basa basa vurgulayarak şahane bir kurmaca yaratmış. Yine Janina’ya bakarsak animusu hayli baskın bir karakter. Amiyane tabirle bir erkek Fatma! Spoiler olacak kitabı okumayanlar bu parantezi okumadan atlasınlar lütfen (yasalar önündeki suç yükü de baskın animusundan kaynaklanıyor). Erkek olan Garip karakteri ise fiziğiyle hiç de uyuşmayan düzenli tertipli hatta obsesyona varan temizliği ile animası çok baskın yufka yürekli, şefkatli bir karakter.

Yazar, Janina karakterinin anarşist tutumu üzerinden Blake’e gönderme yaparken aynı zamanda yasaların adil olmadığını, adaleti sağlayamadığına vurgu yaparak Gilles Deleuze’ü de selamlıyor. Ve ancak anarşist karşı duruşla despotlarla-tiranlarla ve onların kendileri için yaptıkları yasalarla baş edebiliriz diye de ekliyor.


Tokarczuk, diğer eserlerinde olduğu gibi bu romanında da “Ölüm” üzerine yazmış. Söylemek ya da anlatmak istediği ise tüm canlılar gibi biz Homo Sapiens’lerin de ölüme doğduğumuz. Diğer canlı türlerindeki gibi bir gün bizimde Son Hikâyeler’ imizin yazılacağı birer sonlu olduğumuz elbette. Yazar, o nedenle satırlarında dünyadaki yaşamımız süresinde aslında bir Araf’ta olduğumuzu ve günü geldiğinde geri eve döneceğimizi üzerine basa basa, hatta göstere göstere vurgulamaktan hiç geri durmuyor.


Usta kalem, yine her kitabında ölümle ilgili bir bilim dalının ismini anıyor. Son Hikâyeler’ de Tanatoloji’den dem vururken, Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde ise cesetlerin çürümesini ya da nasıl çürüdüğünü inceleyen bilim dalı olan Tafonomi'den bahsediyor.

Olga Tokarczuk, mitleri de metinlerine ustaca yerleştiren bir yazar. O nedenle kitaptaki karakteri Janina’yı okurken aslında onun bir Pan anlatısı olduğunu da düşünmeden edemedim.


Neşe Taluy Yüce’nin çevirisinin de muhteşem olduğunu belirtmeden ve hakkını teslim etmeden geçmeyelim.

Yazının sonunu birkaç Blake dizesiyle bağlayalım “Dünyada yaşayıp öl(ebil)mek için; bazıları acıya, bazıları neşeye doğar, bazıları sonsuz geceye…


Kaynaklar:

1. Psikolojik Tipler ve Jung Psikolojisi Üzerine Bir Değerlendirme, Cem Gülcan, Dergipark.

2. Carl Gustav Jung, Dört Arketip- metis ötekini dinlemek

3. Wikipedia

*W. Blake, Baca Temizlikçisi şiiri


SÜR PULLUĞUNU ÖLÜLERİN KEMİKLERİ ÜZERİNDE

Olga Tokarczuk

Timaş Yayınları, 2020

Çeviri: Neşe Taluy Yüce

Tür: Roman

304 s.



bottom of page