top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Masal masal Matitas

Yavuz Arkın, Elif Derviş'in Uyuşma adlı kitabı üzerine yazdı: "Derviş, kitabında teklikten bahseder; kaynak tekse sonunda olan ne varsa tektir ve doğanın bir bütün olduğunu anlatan bir masal başlar. Elbette bir zamanlar diye..."


“Sır diye bir şey yok. Var olan bütün güçler, kaynağında ve sonunda tektir bence. Yıllar ve uzaklıklar, yıldızlar ve mumlar, su ve rüzgâr ve büyücülük, insanoğlunun elindeki yetenek ve ağacın kökündeki bilgelik: Hepsi bir bütün olarak yükselir.”

Ursula K. Le Guin’in Yerdeniz Büyücüsü romanındaki bu alıntıyla Uyuşma isimli kitabına başlayan Elif Derviş, daha girişte bu kitabıyla masalsı, farklı(!) bir dünyaya gireceğimizin haberini verir.


Eşiğinden geçtiğimiz dünya bir masal olmasına masaldır ama günümüz dünyasına dair de çok şey söyler: Doyumsuzsun insanlık, hazlar peşinden koşarken çevreni tahrip ediyorsun ve bunun sonunda öyle bir noktaya geleceksin ki artık geri dönüşün olmayacak.


Derviş, kitabında teklikten bahseder; kaynak tekse sonunda olan ne varsa tektir ve doğanın bir bütün olduğunu anlatan bir masal başlar. Elbette bir zamanlar diye...


DALGA

Hayatın denizden gelmesi gibi masalımızda da hikâyeler denizden gelir; kahramanımız Valhaf kendisine dalgaların getirdiği hikâyeye razı olur. Bir balıkçı köyündedir; kimsenin bilmediği, herkesin hatırladığı.


“Hayat burada doğayla sonsuz uyum içinde akar, rüzgâra karşı yürünmez, okyanusla boğuşulmaz, ölüm insanoğluna gelince artık dalına tutunamayan bir yaprağın düşüşünden ya da uzaklardaki bir fırtınadan kopup geldiği için ne kadar yükselse de ölü olan koca bir dalganın suya karışmasından farklı görülmezdi. İnsan, hayvan, bitki, su, hava, taş, toprak. Hepsi birdi.”

Valhaf her ne kadar kitabın kahramanı olsa da doğa bir arka plan değildir, çoğu zaman hikâyemizin ortasında yer alır. Deniz, dalgaları ile eşlik eder, orman, hayvanları ile. Bir bütündür, hepsi birdir, öyle ki ölüm yaşam, yaşam ölümdür.


“Olduğu yerde bir kayaya dönüşmüştü Valhaf. Bakan göze, ne üşüdüğü ne de üstüne vuran sulardan ağır ağır aşındığı görünen bir taş. Kulakları öyle çok uğulduyordu ki şifacıların tekrar hareketlenen çıplak ayaklarının ahşap üzerindeki tıpırtılarından başka bir şey duymuyordu.”


Yaşam ile ölüm her ne kadar bir olsa da yaralar insanı, masalımızda da böyle olur, sonu mutlu bitebilecek olsa da arada zorlukların olması masalın da doğası değil midir?


Valhaf için yaşadığı yerdeki bütün canlılar rehberdir, onlara hükmetmez saygı gösterir. Günümüzdeki kapital düzene bir karşı koyuştur bu, doğa bizimle var olacaktır.


“Yüzünü önce ona bakan her bir cana, sonra da ormanın derinliklerine çevirdi ve bir kez bile arkasına bakmadan, bir insan evladı değil de yaralı bir hayvan ya da ağır bir kalpmiş gibi, ağaçların kuytusuna daldı.”

Yaşadığı üzücü olay Valhaf’ı bir yolculuğa çıkarmaya zorlar; bu yolculuk bir kahramanın değil içi yaralı bir yüreğin yolculuğudur. Yaşam ölüme galip gelmiştir.


AĞAÇ

Doğduğu köyden ayrılan Valhaf için doğum vakti gelmiştir; girdiği mağara onun için bir ana rahmidir.


“Bir an için yine bir su parçasının, güneş ışınlarının erişemediği derinliklerine indiğini sandı zihni. Yer, gök, hava birdi.”


Bedensel değil ruhsal bir doğum yaşar, sancılı olur. Buna rağmen her zaman çevrenin ona destek olduğunu yalnız bırakmayacağını bilir. Peki ya insan?


“-Yüzlerce yıl önce atalarımız yaralamakla kalmayıp birer birer ölürken bu adamlar Dağ’ın arkasına kaçıp saklandılar. Araya da koca bir orman örüp kendilerini ulaşılmaz kıldılar. Bırak da onca cana karşılık onun sözde acısı bir bedel olsun.”

Ölmese bile bu haldeyken yapayalnız bırakılmak neymiş anlasın.”

“-Kendin dedin Argrat. Yüzlerce yıl önce. Bu çocuk o zaman doğmamıştı bile.”

“-Biz eskinin mirasını yara olarak taşıyorsak, onlarda taşıyacak Klokhel.”


Buradaki diyalog bizim geçmişimizle yaptığımız bir diyaloğu andırır. Yazar okuru geçmişe götürür neler kaybettiğimiz konusunda hesaplaşma içine sokar. Bu sözler tüketme çılgınlığının, toplumdan kopup bireyselleşme çabasının bizi nerelere götüreceği konusunda bir uyarı taşır.


“İki adamın buluşması başta zarif bir ceylanla vahşi bir ayının hakkaniyetsiz mücadelesini andırıyordu. Ama ayı pençelerini gitgide daha sert indirmeye başlayınca, ceylanın da gözü karardı, toynakları büyüyüp kaya gibi sertleşti ve iki hayvan birbirini acımasızca vurdukça ortalık kan revan içinde kaldı.”


Zihinsel savaş Valhaf için bir yandan bedensel savaşa dönüşür, insanlık hüküm sürmeye çabaladığı hayvanlara benzer bir süre sonra, kazananın olmadığı olamayacağı.


DAĞ

Yaşadığı olaylardan sonra arınmaya başlar Valhaf; yağmur yeri gelir sadece kirleri değil ruhları da temizler.


“Balıklar bizim koruyucusu ruhlarımız. Onları yemeyiz, sadece yutup bize güçlerini geçirmelerini sağlarız. Denizdeyken korunmak için,”

Geçmişten gelen bir korunma ihtiyacı ile doğarız ve bunu da temel bir görev olarak tanımlarız. Bunu yaparken de bir şekilde doğal hayattan uzaklaşırız, şehirler kurarız, güvenlikli sitelerde otururuz, sağlam arabalara bineriz.


“Bir ucu geçmiş, bir ucu gelecek, tam ortası da ne yaşanması gerekiyorsa sadece onun yaşandığı şu andan ibaret bir yerdeydi Valhaf.”


Öyle bir an gelir ki artık Valhaf ne geçmişin acısıyla yaşamalı ne de geleceğin bilinmezliğine endişe etmeliydi, hayat bir andan ibaretti.


RÜZGÂR

Kitapta rüyalar önemli bir yer kaplıyor; kimi yerde gerçek ile rüya birbirine karışıyor, Valhaf için rehber olarak ortaya çıkıyorlar. Seyahatinin bir bölümü zihninin içinde devam ediyor; annesi ile karşılaşıyor, babası ile yaşadığı anlar karşılıyor onu. Bir yandan onu gerçek hayata hazırlıyor bu durum, aşması gereken engeller orada aşılıyor. Bu açıdan kitap iç doğamıza dönmemiz konusunda bize rehberlik etmeye başlıyor. Yola çıkan Valhaf değil bizleriz, dönüşüm yaşayan karakter olsa da okur da bu açıdan bir dönüşüm yaşamaya başlıyor.


“Şimdi yapması gereken, hatırladıklarının tam ortasında oturup, gece göğüne yükselen bir ateş gibi önce alev alev, sonra için için yanarak kendiliğinden sönmeyi beklemek ve toprağa karışan küllerinin dibinde yeşerecek olanları beslemekti.”

GECE

“Tüm insanlığın paylaştığı ve aynı olduğu tek şey buydu belki de: içinden geçilen acılar. Saçlarının, tenlerinin renginden, geldikleri yerlerden, yaptıkları işlerden, yaş ve cinsiyetlerinden bağımsız yaşanan, büyüten ve anlayışa açılan bir kapı.”


Zaman da kitapta önemli bir yer işgal eder; özellikle gece. Gece içinde sırları barındırır, tek başınalığı; rüyalara giriş kapısıdır ve aynı zamanda çıkış kapısı. Valhaf için de bilinçaltına yaptığı yolculuklarda karşısına çıkan acılara bir kapı olur.


Onlarla hesaplaştıkça bizi büyüten ve geliştiren bir yan buluruz, belki de olgunluğumuzun ikiz kardeşidir, ruh ikizidir.


“Yol bazen kaybolmayı, bazen yenilgiyi kabul edip geri dönmeyi, bazense ilerlemektense kendine iyi geleni yaparak olduğun yerde biraz daha kalabilmeyi gerektiriyordu. O yolu inşa eden sen olmadığın sürece, ilerisinde karşına çıkacağını oralar yürümeden bilmek mümkün değildi…”

Yola çıkan kişi öncelikle bazı şeyleri kabullenerek yola çıkmalı yazar için; önündeki engelleri kabul etmek, aşmayı veya aşamamayı kabullenmek, yenildiği anlarda bile zafer kazanabileceğini kabullenmek, en önemlisi yoldan vazgeçmemek her ne olursa olsun. Yol hiçbir zaman bitmese bile…


YAPRAK

Valhaf aileyi sadece eşi ve çocuğu olarak görür; yaşadığı deneyim sonucunda aslında böyle olmadığını anlar. Duyguları dengeye kavuşur, dalgaların yarattığı gelgitler git gide azalır. Yolun başındaki kişi değildir artık; hem dışındaki hayatla hem de içindeki acıyla barışır.


“Aile bedenden, yakından, uzaktan bağımsız hep kalbinde oturandı. Gitsen de kalsan da görsen de yüzünü bir gün unutsan da kendini senin benliğine usul usul işlemiş olandı. Duyduğun bir koku ya da sesle, gördüğün bir renkle hiç beklemediğin bir anda sana tekrar geliverendi.”


BULUT

Bir şeyleri yıkmadan yenisini koymak zordur; Valhaf için yolculuk sona ermiştir. Yolda karşılaştığı her canlı ona eşlik eder, rehber olur. Yaptığı her seçimi kabullenir, onların sorumluluğunu alır. Eski duygularından sıyrılır yerine yenilerini koyar. Yaptığı yolculuk onun için bir terapi olmuştur, yaşadığı büyük travma sonrası artık o, başka bir kişidir.


Elif Derviş anlatmış olduğu masal ile bizi doğayla barışmaya sevk eder, her zaman bir parçası olduğumuz ama git gide koptuğumuz. Hayatın döngüsü içinde yaptığımız her seçimin bir yolculuk olduğunu bunun da içsel yolculuktan geçtiğini okura anlatır.


“Biraz sabır, biraz inanç.”

Sürekli tekrarlanan bu söz ile asla umutsuz olmadığını ortaya koyar, her zaman ümit vardır insanlık için; uyuşma da bunun bir anahtarıdır.


UYUŞMA

Elif Derviş

Alakarga Yayınları, 2022

128 s.

bottom of page