Yok Kent, Yok Şehir
İlke Kamar yazdı: "Türkçe okurunun Suni Teneffüs ve Son Okur romanlarıyla bildiği Ricardo Piglia’nın, Yok Şehir’i Pınar Savaş çevirisiyle okurla buluşmuştu. Grafik roman versiyonu ise Yok Kent ismiyle Aylak Kitap tarafından yayımlanarak Piglia’nın yarattığı dünyayı başka bir gözle görmemizi sağladı."
Son yıllarda edebiyat dünyasında ilgi gören grafik romanlar, hikâyeyi görsel olarak anlatmanın ötesine geçerek okura romanın karakterini analiz etme, mekân ve atmosferi detaylandırma imkânı sunuyor. Dahası, hikâye derinleştikçe eleştirel bakış da güçleniyor. Bunun en güzel örneklerinden biri, Ricardo Piglia’nın Yok Kent’i.
Eser, Pablo De Santis’in uyarlamasıyla ve Luis Scafati’nin çizimleriyle romanın sınırlarının dışına çıkarıyor bizi.
Türkçe okurunun Suni Teneffüs ve Son Okur romanlarıyla bildiği Ricardo Piglia’nın, Yok Şehir’i Pınar Savaş çevirisiyle okurla buluşmuştu. Grafik roman versiyonu ise Yok Kent ismiyle Aylak Kitap tarafından yayımlanarak Piglia’nın yarattığı dünyayı başka bir gözle görmemizi sağladı.
Suni Teneffüs romanında olduğu gibi, Arjantin’in totaliter yönetimini altında gazeteci Junior çevresinde gelişen birbirinden ilginç olaylarla ‘polisiye roman’ türünde karşımıza çıkan bir hikâye Yok Şehir. Adı geçen gazetecinin, Elena adlı kadının hafızasını içeren çok özel bir makinenin ardına düşüp yüzleştiği örtük devlet terörünü deşifre edişi ve eleştirisiyle ‘politik roman’ kategorisinde de anılabilen bir roman demek mümkün Yok Şehir’e.
Eser, Arjantin otoriter yönetiminin kirli yüzünü görmemizi sağlarken; baskıcı sistemin neyi amaçlayabileceğini düşündürerek inkâr ve yadsımaya dayanan köklerini de ele veriyor. “Devlet, tüm vatandaşlarının hikâyelerini biliyor ve bunları, daha sonra cumhurbaşkanı ve bakanlar tarafından anlatılacak yeni hikâyelere dönüştürüyor. İşkence, bu bilme arzusunun doruk noktası, kurumsal istihbaratın ulaşabileceği en yüksek seviyedir. Devlet böyle düşünür; polis temelde bu yüzden yoksullara işkence eder; yoksullara ya da işçilere veya mülksüzleştirilenlere ki bunlar genellikle kara derililer ve melezlerdir; polis ve askerler onlara işkence yapar. Bu baskıyı yapanlar, tarlalardaki mütevazı insanların, yoksulların, gettolardaki ve şehrin yoksul semtlerindeki sefil ve talihsiz kişilerin işkence görmesini olağan bir gerçek olarak kabul ederler ama iş entelektüellere, politikacılara ve iyi bilinen ailelerin çocuklarına kadar uzanınca tepki gösterirler.”
Ütopyacı düşünce yapısı
Romanın dikkat çeken bölümlerinden bir diğeri ise içerdiği ütopya ile ‘dil adası.’ “Dünyanın tüm dilleri birbirine karışmış” ve “oradan kimse geri dönmez ve dönen de geri gitmek istemez” düşüncesini ortaya koyan Piglia, insanın ona dayatılan zorunluluklara karşı kendi toplumsal örgütlenmesi ve kendi eylemini başlatacağı bir yapıya dikkatimizi çekiyor. Yazar, dünyayı olduğu gibi kabul etmemenin başka bir şeyi hedeflemenin bir yolunu roman aracılığıyla görmemizi sağlıyor diyebiliriz.
Yok Kent grafik romanına değinmeden önce, grafik roman ve çizgi roman ayrımına kısaca bakmakta fayda var. Bu konuda farklı yaklaşımlar olsa da temel fark, hikâyenin kendisinden kaynaklanıyor. Grafik romanlar, insanî bir meseleyi merkezine alırken, devam eden sisteme karşı bir tepki olarak doğmasından dolayı bu yönüyle ticari bir dile sahip değil. Bu ayrımı en iyi değerlendirecek isimlerden biri Levent Cantek, bir söyleşisinde konuyu şöyle açıklıyor: “Grafik roman, çizgi romandan farklı olarak kahramanların ölebildiği ve değişim geçirdiği insanî hikâyeler içerir. Çizgi romanlar, her şeyi başaran, daima kazanan kahramanların hâkimiyetindedir. Erkek anlatısıdır, kırılganlık ve kriz yoktur, çoğunluk değerlerine hitap eder, edebi veya sanatsal bir iddiası yoktur, piyasanın belirlediği kodlara göre yazılır ve çizilir. Bugün ana akım çizgi romanlar bir nebze değiştiyse, bu grafik romanlar sayesinde oldu. Çizgi roman, farklı kesimlerce ve okurlarca okunuyorsa, bunu grafik romanlar başardı.”
Grafik romanın bu yapısı ve dönüştürücü gücünü gösteren, önemli örneklerden biri Ricardo Piglia’nın Yok Kent’inin grafik roman versiyonu. Luis Scafati’nin illüstrasyonları sayesinde, okuru daha önce hiç olmadığı bir yere Piglia’nın Yok Kent’ine götürüyor.
Yok Kent'in hikâyesi, distopik bir Buenos Aires'te geçiyor. Gerçeklik-ötesi, hafıza-kimlik, distopya-manipülasyon gibi temalar etrafında şekillenen anlatı, totaliter rejimlerin bastırdığı toplumsal travmaları dile getirmenin yollarını arayan ve kalıpları yıkan tarafı aktarılırken resim ile metinin bir bütün oluşturduğu görüyoruz. Dahası çizimler dramatik yapıyı daha da keskinleştiriyor.
Romanın başkahramanı gazeteci Junior, insan bilincini ve anılarını depolayabilen gizemli bir makineyi araştırmakla görevlendirildiği bölümler sahne sahne aktarılıyor. Arjantinli yazar Macedonio Fernández'den esinlenilen bir bilim insanı tarafından, ölen eşi Elena'nın anısını yaşatmak amacıyla inşa edilen makine grafik romanın kilit noktasını oluşturuyor. Junior, araştırmasını derinleştirdikçe makinenin hafıza, kimlik ve gerçeklik üzerindeki etkileriyle örülü bir gizem, entrika ve kontrol ağına ulaşıyor. Çizimlerle desteklenen hikâyede her şey belirgin resmedilmiş. Jestler ve gerçekliği yansıtan sahneleri de katmış anlatısına.
Arjantin’in siyasal geçmişini düşündüğümüzde, resmi tarih anlayışına karşı, bedenin, öznel deneyimlerin ve parçalı gerçekliklerin peşine düşüyor. Yok Kent, devletin sahip olduğu ideolojik aygıtları, halkı kontrol etmek için teknoloji yardımıyla oluşturulan sanal şehir ve kodları ele alarak, otoriter yönetimin kirli yüzünü betimlerken romanın çok katmanlı yapısını gözler önüne seriyor.
Yeniden Yaratılan Yok Kent
Luis Scafati’nin çizimlerinde her ne kadar Piglia’nın metni orada dursa da hayal gücüyle yeniden yaratılan mekânlar, temsiller karşımıza çıkıyor. Hiç görülmemiş bu mekânın illüstrasyonu yapmak, yok olan bir kentin nasıl görüneceğe karar vermek kolay olmasa da gözümüzde ‘yok kent’ canlanıyor bir başka biçimde. Görsel açıdan çizgi romana pek yaklaşan bir tarafı yok. İlk göze çarpan diyalog balonlarının olmadığı, çizimlerle Scafati’nin Buenos Aires'in yarı fotoğrafik ve yarı resimsel panoramik çalışmalarını bize sunması.
Çizimler gölgeli, bazen soyut unsurlar içerse de hikâyenin karanlık, distopik dünyasını görünürleştirerek okurun romanı daha iyi anlamasına neden oluyor diyebiliriz. Ana temalarından biri olan bellek, kimlik ve gerçeklik arasındaki sınırların bulanıklaşması, çizimlerde de soyut ve gerçeküstü imgelerle ifade ediliyor. Bu da romanın kaotik ve labirentvari yapısına görsel bir boyut kazandırıyor.
YOK ŞEHİR
Ricardo Piglia
DeliDolu Yayınları, 2020
Çeviri: Pınar Savaş
YOK KENT
Ricardo Piglia
Aylak Çizgi, 2018
Resimleyen: Luis Scafati
Uyarlama: Pablo De Santis
Çeviren: Seda Ersavcı
Comentários