“Mustafa Kemal savaşı göze alan ve ülkesini düşman işgalinden kurtaran adamdır. Nokta!”
- Aynur Kulak

- 1 dakika önce
- 5 dakikada okunur
Aynur Kulak, Ayşe Kulin ile yeni romanı Aylardan Kasım Günlerden Perşembe odağında söyleşti: "Onu kendi sesimle nakletmek haksızlık olurdu çünkü herhangi bir lider değil Atatürk. Tek ve biricik. O yüzden bizlere kendi sesiyle seslendi kitap boyunca."

Ayşe Kulin’in yeni romanı Aylardan Kasım Günlerden Perşembe’de Mustafa Kemal Atatürk’e dair devlet adamlığı ve başkomutanlık vasfının yanı sıra insani yönlerinin ağır bastığı dokunaklı bir kurmaca eserle büyük öndere sevgi ve saygı yolculuğuna çıkıyoruz.
Ayşe Kulin külliyatında önemli eserler arasında yerini alacak olan Aylardan Kasım Günlerden Perşembe, Mustafa Kemal’i insani yönleriyle bize yaklaştıran, onu daha iyi ve derinden anlamamızı sağlayan bir roman. Her satırıyla dokunaklı, Mustafa Kemal’in kendisini bizlere anlattığı Aylardan Kasım Günlerden Perşembe odağında Ayşe Kulin ile yapmış olduğumuz söyleşi için buyurun lütfen.
Yeni kitabınız Aylardan Kasım Günlerden Perşembe okurla buluştu. Mustafa Kemal Atatürk’e karşı duyulan derin sevgi, saygı ve özlemle yoğrulmuş dokunaklı bir kurmaca eserle karşı karşıyayız. Romanı yazmaya sizi iten temel duygu, düşünce ve motivasyon neydi?
Atatürk’ün unutturulmaya çabalandığı bir dönemde onu hiç olmazsa kendi okurlarıma gerçek kişiliği ile tanıtmak.
Amacınız farklı perspektiflerden Mustafa Kemal’in insani yönlerini belirgin kılmak mıydı? Düşünen, uygulayan, kararlar veren, stratejiler oluşturan bir lider var karşımızda fakat görüyoruz ki, yoğun duyguları, hisleri, arzuları da olan bir karakter var aynı zamanda.
Bu kitabı yazmak için başvurduğum Atatürk’e dair kitapların dökümünü verdim kitabın sonunda. O kitapların kimini baştan sona okudum, kimini karıştırdım. Sonra bende çocukluğumdan beri birikmiş olan Atatürk algısını bu bilgilerle harmanladım. Karşıma ruhu olan, merhametli, doğayı, hayvanları, çocukları seven, yapıcı bir insan ruhu çıktı. Böylece sadece vatanımızı kurtarmış bir kahraman değil, insani yönleri çok güzel ve güçlü bir insanın kitabını da yazmış oldum.
Kurtuluş Savaşı, sonrasında gelen ilke ve inkılaplarla ulus devlet olma yolunda çok ciddi bir manevi miras var. Kitabı okurken bu mirasın kıymetini hem biliyor hem de bilmiyor gibiyiz diye düşündüm. Hikâye boyunca yer yer tam olarak kavrayamadığımız veya kavrasak bile anlamaya uzak olduğumuz bir mücadeleye vurgu yapmak istemişsiniz gibi geldi bu yüzden.
Günümüzde Atatürk’e giydirilmek istenen bir gömlek var. O gömlek Atatürk’e uymuyor. Atatürk’ü din düşmanı göstermek isteyenlere sesleniyorum sesimin bütün gücüyle; onun ailesindeki dindarlık ve samimi Allah sevgisi çok az ailede yaşandı. Ata’mızın babasının temiz ahlakı ve annesinin dindarlığı zaten şüphe götürmez biçimde onun ve ailesi hakkında yazılmış her kitapta mevcut. Her ferdi Müslüman bir evin doğru değerlerle yetişmiş evladıdır Atatürk ve eğer o olmasaydı günde beş kez ezan sesini zor duyardık milletçe. Çünkü vatanımız Batı ülkeleri tarafından işgal edilmişti ve padişahımız haklı olarak bir kurtuluş savaşını göze alamıyordu çünkü devlet iflas halindeydi. Mustafa Kemal savaşı göze alan ve ülkesini düşman işgalinden kurtaran adamdır. Nokta!
Tarih kitaplarından ve Mustafa Kemal’i anlatan kıymetli eserlerden ilham alarak yazıyorsunuz Aylardan Kasım Günlerden Perşembe’yi. Bir de dikkat çeken bir farkla gerçek tanıklar da mevzu bahis. Mustafa Kemal’e yakın olan sizin de içinde bulunduğunuz ve tanıdığınız çevrenin varlığının da bu esere etkisi yadsınamaz. Hikâyeye dair aldığınız ilhamları bu farkıyla konuşabilir miyiz?
Benim baba tarafım on ikinci yüzyıldan beri ana vatanı olan Bosna’dan (Bakınız Kulin Ban), Bosna, Avusturya- Macaristan İmparatorluğuna katılınca, haç yerine hilal altında yaşamak için, Saraybosna’dan İstanbul’a göç etmiş bir ailedir. Evlilikler dolayısı ile Mustafa Kemal’in birlikte büyüdüğü kapı komşusu, en yakın arkadaşı Nuri Conker'in ailesi ile hısım olduk çünkü amcamın kızı, Nuri Conker’in oğlu Ali Conker ile evlendi. Oğluna Nuri adını verince, küçük Nuri Conker de benim ve çocuklarımın yeğeni oldu. Bana da yeğenimin Atatürk’ün en sevgili dostuna yakınlığıyla övünmek düştü.
Hikâyenin en önemli özelliği Mustafa Kemal’in tüm hikayeyi kendi ağzından anlatıyor oluşu. Neden böyle bir anlatı odağı oluşturmak istediniz? Hergün onunla ilgili mutlaka konuşuyoruz ama doğru olarak değil diyerek sözü kendisine mi vermek istediniz?
Atatürk’ü herhangi birinden farklı kılan çok özel bir hikâyesi var. Sıradan bir aileye doğuyor, pek çok vatan evladı gibi asker olarak yetişiyor. Sonrası kahramanlık, cesaret, çok okumaktan gelen bilgelik ve ayrıca merhametli olmak gibi önemli hasletlere sahip. Yüksek mevkilere geldikleri halde bu hasletlere sahip olmayan insanlarla dolu dünyamızda, bu müstesna kişiyi elbette kendi sesiyle konuşturmak istedim. Onu kendi sesimle nakletmek haksızlık olurdu çünkü herhangi bir lider değil Atatürk. Tek ve biricik. O yüzden bizlere kendi sesiyle seslendi kitap boyunca.
Annesi Zübeyde Hanım olmak üzere, kız kardeşi Makbule Hanım ve cumhuriyetimizin ilk resmi nikah evliliğini gerçekleştirdiği Latife Hanım’la evliliğine, yani Mustafa Kemal’in kadınlarla olan ilişkilerine, bu ilişkilere ne kadar önem verdiğine değiniyorsunuz. Günümüzün eril bakış açısı, davranışları, düzeni bile o dönem Mustafa Kemal’in beyefendiliğinin yanından geçemez. Kadınlarla ilişkisini nasıl anlatırsınız ve aradan yüzyıl gibi bir süre geçmesine rağmen kadınlara karşı davranışlar neden bu derece yozlaştı.
Mustafa Kemal’in babasının eşine çok değer verdiğini biliyoruz. Bir kaç eş alabilmenin mümkün olduğu ortamda hiç bir zaman böyle bir şeye itibar etmemiş. Karısının gönlü olsun diye oğlunun önce Zübeyde Hanım'ın istediği okula gitmesine göz yummuş. Atatürk'te gördüğümüz hoşgörü sanırım babasından geçmiş bir meziyet. Karılarına saygılı davranan erkeklerin evlerinde yetişen erkek çocuklardan hırt tabir edilen kişilerin çıktığı pek görülmemiştir. Armut dibine düşer, bizim atasözlerimizden biridir. İşte tam da bu atasözünün gereği son yıllarda hoyrat erkeklerin sayısı arttı çünkü uzun bir süredir kadını hor gören bir başka anlayışın gölgesinde yaşamaktayız.
Mustafa Kemal’in okuttuğu, eğitimlerine katkıda bulunduğu kız çocukları ve erkek çocukları, yani manevi evlatları var. Savaş meydanlarındaki stratejisini yeni bir ulus devlet kurarak taçlandırıyor ve fakat –ayrıca- onun nasıl vizyoner bir kişilik olduğunu, nasıl bir gelecek hayal ederek bunu inşa ettiğini yetiştirdiği, desteklediği manevi evlatları ve gençler vasıtasıyla daha iyi anlıyoruz, öyle değil mi?
Atatürk bence hayatta en çok bir baba olamamanın acısını çekti, yoksa niye sekiz manevi evlat sahibi olsun ve ölüm döşeğinde bile onların tahsil ve çeyiz paralarını dert edinsin. Çocuklarının altısı kız çocuğu çünkü için için biliyor ki aileler ülkemizde erkek evlatlarının tahsiline kız çocuklarından daha çok değer veriyorlar.
Ayrıca kız çocuklarının eğitimine verdiği önemi, eğitimi kız-erkek ayırmaksızın ilkokul birden üniversite sona kadar parasız yapmasından anlıyoruz. Beş yıl süren ilkokul tüm çocuklar için bir mecburiyetken, mecburi eğitim süresi çok sonraki yıllarda sekiz yıla çıkartılmıştı. Ne yazık ki bundan dönüldü, devlet okullarında kızlarla erkeklerin sınıflarının ayrılması yoluna da gidildi. Sosyal hayatta bu geri dönüşler, erkeklerin her kafaları kızdığında eşlerini, sevgililerini öldürmesine kadar vardı. Atatürk’ün hayalindeki muassır medeniyet, ne yazıktır ki o medeniyeti ancak parası ile yakalayabileceklerin tekeline girdi. Son günlerde basında zorunlu eğitimi 3+3 yıl yapılmasının düşünüldüğünü de okudum. Atatürk’ün bizim için kurduğu rüyadan süzülen bir yelkenli gibi sessizce uzaklaşmaya başladıksa gerçekten çok yazık olacak, gelişmiş ülkelerin eğitim sisteminden tam ters yöne gidişle nereye varılır bilmiyorum. Dilerim bunlar söylentiden ibarettir.
Kitabın sonunda yararlandığınız tüm kaynakları paylaşıyorsunuz. Sizi en etkileyeni, başucu kitaplarım arasında yer alıyor diyebileceğiniz kaynak -veya kaynaklar da olabilir- hangileri oldu?
Yazarlarına saygımdan böyle bir seçime gitmeyeceğim ama Makbule’yi okurken çok eğlendiğimi itiraf etmeliyim.
Masanızda hangi çalışmalar var? Önümüzdeki dönemlerde sizden hangi kitapları okuyacağız, belirlediğiniz bir programınız var mı bu anlamda?
Önümde yaşanacak çok fazla zaman kalmadı. Geçtiğimiz Eylül ayında seksen dört yaşıma bastım. Allah ömrü uzun tutsa bile aklı pek ender olarak uzun ömre eşlik ettiriyor. Bir Muazzez hanım olamadığım için ben BİR BUNAĞIN HATIRA DEFTERİ adını vereceğim son kitabımla okurlarıma veda edeceğimi düşünüyorum. Dilerim o kitabı bunamadan önce başlar bitiririm ama yayıncıma rica edeceğim, bunamış da olsam, elimden çıkacakları bassın çünkü kitabın adı zaten BİR BUNAĞIN HATIRATI olacak. Bir bunaktan nasıl bir metin çıkacak gerçekten merak ediyorum. Bu kitabı yazmaya yeni yılda başlayacağım ki seksen beşime bastığımda bitmiş olsun, ne olur ne olmaz yarım kalmasın. Benim biraz da acelem var, malum Engin beni özlemiştir, ben de onu çok özledim ve an itibariyle dünyamız zaten hiç bir köşesiyle yaşamaya değer bir hal arz etmiyor. Ölümden sonraki mekanımızın barış ve huzur içinde olacağına umudum büyük.













































Yorumlar