top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Delilik, yalnızlık ve anlatının direnci

Lina Yalınçay, Sadık Güvenç’in Bir Gören Vardır romanı özelinde yazdı: "Görmek fiilinin hem metafizik hem de sosyolojik bir işlev kazandığı bu roman, yalnızca bir bireyin içsel parçalanışını değil; aynı zamanda toplumsal bellek kaybını, merhamet yoksunluğunu ve aidiyetin kırılgan doğasını da gözler önüne seriyor."


ree

Sadık Güvenç’in Bir Gören Vardır adlı romanı, taşranın gölgeli kıyısında, toplumun unutmaya meyilli olduğu bir karakterin, Durak Paşa’nın etrafında örülmüş şiirsel bir ağıttır. Görmek fiilinin hem metafizik hem de sosyolojik bir işlev kazandığı bu roman, yalnızca bir bireyin içsel parçalanışını değil; aynı zamanda toplumsal bellek kaybını, merhamet yoksunluğunu ve aidiyetin kırılgan doğasını da gözler önüne seriyor.


Roman, Durak Paşa’nın fiziksel dünyasıyla zihinsel evreni arasındaki gidip gelişlerle ilerliyor. Gerçek ile hayal, bilinç ile bilinçdışı, iç monologlar ve yarı görünmez figür Gülmez Efendi ile kurulan diyaloglar sayesinde, metin tek bir eksende değil, çoklu zihin katmanlarında ilerliyor. Bu bakımdan Bir Gören Vardır, Türkçe edebiyatın klasik taşra anlatılarını, psikolojik derinlik ve anlatı biçimiyle kıran nadir eserlerden biri olmayı başarıyor.


Durak Paşa’nın yaşadığı yer, sıradan bir köy gibi görünse de aslında hafıza ile yüklenmiş bir topografyadır. Erik ağaçlarının, tuz taşlarının, Kayacık pınarının ve çivili bayrakların dili vardır bu romanda. Nesneler susmaz; insan sesini taşıyan, onu yankılayan birer tanık haline gelir. Gülmez Efendi'nin yer yer iç sese, yer yer dış müdahaleye dönüşen karakteri, bir tür “deliliğin vicdanı” işlevi görür. Onun varlığı, hem Durak Paşa’nın iç hesaplaşmalarının hem de toplumun dışlayıcı gözünün ifadesidir.


Sadık Güvenç, bu anlatıda sade ama yoğun bir dil tercih eder. Özellikle yerel ağızlar, deyimler, halk söyleyişleri romanın doğal ritmini güçlendirirken, karakterin hem yersizliğini hem de yerden kopamayan köklerini pekiştirir. Mizah ve melankoli iç içe geçer; “hoh hoh hoh” diye gülen Paşa’nın ardından gelen sessizlik, aslında taşraya has bir trajedinin gülümseyen maskesidir.

Roman, aynı zamanda hayal kırıklığına, yalnızlığa ve toplumsal dışlanmaya direnen bir bedenin romanıdır. Paşa’nın yaşadığı ev, bir tür iç mekân alegorisi olarak sunulur: Karanlık, naylonla örtülmüş camlar, isli duvarlar, mitil… Her şey Paşa’nın zihninin bir uzantısı gibidir. Dışarının alaycı çocukları, Gülşen adını verdiği köpeği, bayrak takıntısı ve bitmek bilmeyen konuşmaları, onu hem komik hem trajik kılar.


Sadık Güvenç, Durak Paşa aracılığıyla okura şunu fısıldar: “Kimse seni görmüyor olabilir, ama bir gören vardır.” Bu cümle, romanın hem başlığına hem de varlık felsefesine dönüşür. Her dışlanmış, unutulmuş, “deli” diye damgalanmış insanın ardında bir görgü tanığı vardır; bazen bu tanık kendi vicdanıdır, bazen Gülmez Efendi’dir, bazen bir yazar.


Sonuç olarak Bir Gören Vardır, yalnızca bir bireyin hikâyesi değildir. Toplumun dışladığı öznelerin, taşranın bastırdığı arzuların ve gözden kaçan insanî kırılmaların romanıdır. Edebiyatın gözüyle bakan bir okur için bu kitap, gülerek okunan ama içten içe yakıcı bir ağıttır.


BİR GÖREN VARDIR

Sadık Güvenç

Alakarga Yayınları, 2025

Tür: Roman

300 s.

Kommentarer


bottom of page