top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Bozulmak mı? Başkalaşmak mı?

Burcu Karakoç, E. M. Cioran'ın ilk kez 1947 yılında Fransa’da yayımlanan Çürümenin Kitabı üzerine yazdı: "Kitap boyunca her ne kadar bir çözüm üretmeyip analiz ve tespit yapsa da toplumsal ve kişisel “çürümeye” yönelik sorgulama kapılarını sık sık çalıyor, çürümenin insan için kaçınılmazlığını dile getiriyor ve okuru insanlık tarihinin temel kavramları üzerinde düşünmeye, kavramların altlarını kurcalamaya, mevcut algıları alt üst etmeye çağırıyor."




Uzun süredir hem dünyada hem de bulunduğumuz ülkede insan ilişkilerinden siyasete, ekonomiden toplumsal değerlere, eğitimden sanata, medyadan spora kadar hemen hemen her alanda hep bir bozulmadan, özünü yitirmeden, başkalaşmadan, negatif değişmeden ve “çürümeden” söz ediliyor. Bu durum, değişimin kaçınılmazlığını göz ardı edip nostalji seviciliğiyle geçmişe methiler dizme refleksi değildir. Bireysel ve toplumsal tecrübelerimizin tüm bu alanlardaki bozulmayı tanıklatır nitelikte olması durumun gerçekliğini fikrimce ortaya koyar.


İlk kez 1947 yılında Fransa’da yayımlanan Çürümenin Kitabı, içeriği ve ele aldığı meseleler itibarıyla bugünkü “bozulmanın” güncel tanığı gibidir. Fikir ve görüşlerini altı ana başlık ve pek çok alt başlık çerçevesinde dile getiren E. M. Cioran, eleştirel bir tavır ve üslupla karşımıza çıkar. Kitap boyunca her ne kadar bir çözüm üretmeyip analiz ve tespit yapsa da toplumsal ve kişisel “çürümeye” yönelik sorgulama kapılarını sık sık çalıyor, çürümenin insan için kaçınılmazlığını dile getiriyor ve okuru insanlık tarihinin temel kavramları üzerinde düşünmeye, kavramların altlarını kurcalamaya, mevcut algıları alt üst etmeye çağırıyor. Bu çağrı bir açık ilan olma ötesinde kimi zaman bir taşlama tonunda kimi zaman da bir nefret nöbeti şiddetinde olur. İnsanla birlikte var olan tarih, kültür, siyaset, felsefe, din, toplumsal kural ve değerler, etik, uygarlık, sanat gibi insana ait ne varsa bezginlik ve ümitsizliğin eşlik ettiği hiddetli bir dille E. M. Cioran’ın zihnine, bakış açısına, kavram alanına ve tecrübelerine çarpıp yeri göğü sarsan güç ve gürültüyle okurun önüne düşer. İnsan zihninin ve duygu dünyasının işleyiş biçimi üzerinden felsefenin bir yanılsamadan ibaret olduğunu, Tanrı’nın insanın çaresizliğiyle icat edildiğini yoksa insanın yok olacağını, insanın tapınma arzusunun köklerini, tarihin boşunalığını ve dünya tarihinin bir kötülük tarihi olduğunu dile getiren Cioran; ümitsizliğin dişleri arasından zaman zaman müzik ve şiirle kurtulmaya çalışır. Aslında yazara göre çürümeden müzik ve şiir de nasibini almıştır ama insanın çaresizliğine bir nebze de olsa destek olur. 


Mutluluk, arzu, cesaret, korku, saplantı, özgürlük, yalnızlık gibi pek çok duygu ve kavram üzerinde düşünen, tanımlamalar yapan Cioran; bu duygu ve kavramların insan iradesi ve tercihleriyle ilişkisini ortaya koyarken kişiyi zihinsel sarsaklığın etkisinde edilgen bir konuma yerleştirir. Çünkü ona göre insan var oluşu gereği acizdir, ölümlüdür, bir bakış açısı ve algının mirasçısıdır, tarihsel mirasını değiştirmez, değiştirme cesareti ve donanımına sahip değildir, bu yönüyle de trajik bir noktadır. Bu nedenle anlamsızlığın girdaplarında döner, durur. Yazarın kitap boyunca övgü ile dile getirdiği tek olgu ise ölümdür. Yaşamanın anlam ve amacı yoktur. Her şeyin ve herkesin cebi “çürümenin” malzemeleriyle doludur.  Bu durumda ölüm, görkemli ve neşeli bir yok oluş sunar. “Çürümenin” çözümsüzlüğü ölümün sonsuzluk vaadiyle ortadan kalkar.


E. M. Cioran; insan zihninin kuruluş düzeni üzerine insanın arzularını, kaygılarını, tercihlerini, tarih ve felsefe bilgisini, Tanrı inancını, kader algısını yerleştirir. Bu yerleştirme kitap boyunca hiçlik vurgusunun ve boşunalık hissinin gölgesi altında gerçekleşir. Bu hisler yerleşik yaşam kurallarının olumsuz sonuçları, dünyanın düzeni, insanın var oluşu gereği ölümlü olmasından mıdır? Yoksa “çürümenin” insan eliyle kaçınılmazlığının yarattığı kabulleniş ve ümitsizlikten midir? Bu soruların cevapları okurun ve yazarın ortak dili ve görüşüyle belki tam anlamıyla cevaplanamaz ama kitapta ipuçlarını bulmak da mümkün olabilir. Fikrimce bu durum, boş vermişliğin kayıtsızlığından ziyade “çürümenin” çehrelerinin ve boyutlarının yarattığı negatif bir fotoğrafın gerçekliğinin etkisidir.


“Çürümenin Kitabı” sözünü ettiğim yönlerinin dışında irade ve bozulmuşluk arasındaki ilişkiyi insanın ruh dünyası ve zihin sisteminin dinamikleriyle açıklamaya çalışır. Bu dinamiklerin oturduğu zemini din, felsefe, ölümlü olma, kişisel ve toplumsal değerlerle doldurur. Bugüne uyarladığımızda hem kişisel yaşamımızda hem sosyolojik olarak sahip olduğumuz rollerde hem de küresel boyutta yaşanan yozlaşmanın, özden kopmanın, “çürümenin” bizim irade ve tercihlerimizle nasıl bir bağı var? Mevcut sorunların ve küresel kötü gidişin çözüm ortakları olabilecek güç ve iradeye sahip miyiz? Kitabın bende oluşturduğu duygu ve düşünceler zihnimden süzülüp bunun gibi pek çok soruya dönüştü. Cevapları ve çözümleri kitlesel bilincin harekete dönüşme algısıyla ilgili olsa gerek.


ÇÜRÜMENİN KİTABI

E. M. Cioran

Metis Yayınları, 1996

Çeviri: Haldun Bayrı

Tür: Felsefe 

185 s.

bottom of page