2024'de Çiler İlhan'ın en sevdiği kitaplar
Çiler İlhan, 2024'de okuyup sevdiği ve yazarken ilham aldığı kitapları Literaedebiyat için paylaştı.

Bazen en sevdiğim kitapçılara girmeye yüreğimin dayanmadığı haftalar olur; dünya üstüme çok geldiyse, okumaya istediğim kadar vakit ayıramadıysam, kitaplar hemen okunacaklar, orta vadede okunacaklar, uzun vadede okunacaklar, kaçak olarak okunacaklar şeklinde hiyerarşik görünen serbest düzende başucumda, masamda, masamın hemen altındaki raflarda, üstündeki raflarda, yazıcımın işe yarayacağı anları büyük bir sadakatle beklediği alt raflarda, salondaki kütüphanenin Türkçe kurmaca, Türkçe kurgu dışı, Hollandaca karışık, İngilizce karmakarışık raflarında bekleştiğinde. Artık şunu kabullendim: Bu tuhaf gezegenden asla istediğim sayıda kitabı okuyamadan göçeceğim.
Ama şu an konu bu değil. Bu yıl içinde neler okudum? Gerçekten bilmiyorum. Okuduğum kitapların sayısına da asla hâkim olmam, “bu yıl şu kadar kitap okudum” beyanatlarının karşısında şaşar kalırım; okunan kitaplar iyi kötü kendi raflarına kaldırıldığından, yıl bazlı bir sistemim olmadığından. Ama işte çalışma odama, kütüphaneme ve bilgisayarımdaki “okuma kopyası” pdf’lerine daldıktan sonra buraya üşüşen ilk cevherler (ve kim bilir kimlere haksızlık yapıyorum, affedin beni diğer kıymetli kelimeler):
Yazmak Yasak -bastırılan kadın yazını, Joanna Rus, çev. S. Melis Baysal, Minotor Kitap
İnsanda böylesine sinir yapan bir konu bu kadar mı eğlenceli anlatılır?
Cinsiyet Belası -Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi, Judith Butler, çev. Başak Ertür, Metis Yayınları
Bu kitabı 30’larımda İngilizcesinden okumuştum. Bir yazı için lazım oldu, yeniden okudum, Türkçesinden. İyi ki yeri gelmiş; bence o zamanlar hakkıyla anlamamışım.
Kadının Adı Yok, Duygu Asena, Doğan Kitap
Dergileriyle büyüdüğüm, bu kitabını da çıkar çıkmaz gencecik bir kızken okuduğum Asena’nın Türkiye feminist hareketinin en önemli metinlerinden olan bu kitabını, şu an 14 yaşındaki kızım benden “aklını çalıştıracak” bir tavsiye listesi istediğinde verip okuduğunda onunla tartışabilmek adına tekrar okudum. Asena’ya bir kez daha hayran oldum: zamanın ruhuna nasıl cesur, ne muhteşem bir itiraz.
I Love Dick, Chris Kraus, Serpent’s Tail.
Kızımın arkadaşlarına -hormon patlamasından beyin hücreleri yanmış ergenler- akla hemen gelebileceği gibi bunun, benim erkek cinsel organına olası düşkünlüğümü alenen ilan eden bir kitap değil, ilham aldığı erkek karakterin gerçek hayatta da Dick ismine sahip olduğu sıkı bir feminist metin olduğunu anlatmaktan helak olduğumdan, bu muhteşem kitabı rafa, adı görünmeyecek şekilde yeni bir şekilde yerleştirmek zorunda kaldım. Artık bu ikimize ait bir sır; sıklıkla bakışıyoruz.
All Fours, Miranda July, Canongate.
Yani insan fıttırık olacaksa böyle olsun. Hayatın o nadide evresindeyken tek başıma yüzdüğümü sandığım suların aslında topluca kulaç atılan okyanuslar olduğunu bir kez daha kavradım; üstüne de İngiltere’deki eltilerin tavsiye ettiği “menopoz devrimi” kitapları, yazıları, podcastleri geldi mis oldu. All Fours tabii ki bu devrimden ileri, bu devrimin ötesi, fazlası. Tuhaf mı tuhaf, yaratıcı mı yaratıcı. Bu insanın işleri bende genelde böyle bir etki bırakır zaten.
Kötü Kızlar, Camila Sosa Villada, çev. Banu Karakaş, Medusa Yayınları
Büyülü gerçekçi, hiper gerçekçi, sürreal, düpedüz büyülü bir okuma. Toplumsal yaşamda pek çok açıdan dezavantajlı olup kurban olmayı böylesine reddeden, hayatına, kimliğine, ruhuna tereddütsüzce sahip çıkan tüm kahramanlarının önünde saygıyla tekrar eğilip bükülüyorum.
Bir Kadın, Annie Ernaux, çev. Yaşar Avunç, Can Yayınları
Aslında silip süpürdüğüm Annie Ernaux’ların hepsi. Bunca yazı, bunca yazar arasında halen kendine has bir tarz, neredeyse bir tür yaratabilmek kaç kişiye (dehaya) nasip olur ki?
Hayat Bir Kervansaray, “Emine” Sevgi Özdamar, çev. Ayça Sabuncuoğlu, İletişim Yayınları
Kimselere benzemeyen Latife Tekin’in tarzını birazcık anımsattı bu kitap bana. Ne kadar iyi yazılmış, ne güçlü bir dil, ne iyi çevrilmiş. Ne geç tanışmışım.
Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar, Mehmet Mahsum Oral, Everest Yayınları
Yine özgünlüğüyle, sakinliğiyle, derinliğiyle, her satırının şiire çalmasıyla çok etkilendiğim bir metin oldu bu: “Bir kanaviçe bir ev meselesinden çok bir aile meselesi gibi durur duvarda.”
White on White, Ayşegül Savaş, Harvill Secker
Müthiş bir yazar, nefis bir okuma. İnsanda yasemin kokulu bir çay içmişsin gibi kalıveriyor, sakin bir akşamüstü fakat çiçek tarlaların ardından, uzaktan göz kırpan yıldırımlar... Yeni kitabı The Anthropoloigists de çok methediliyor, almaya elim varmıyor, bir: başlayınca bitiverecek. İki: yetenek denen gizin insanoğluna eşit dağıtılmadığını bir kez daha kabullenmek durumunda kalacağım.
Comments