top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Tımarhaneden Harvard’a uzanan yol: Hiç Kimsenin Çocuğu

Burak Soyer, Hiç Kimsenin Çocuğu üzerine yazdı: "Klinik psikolog Richard Katz ve ‘başrol’ Marie Balter’ın birlikte kaleme aldığı kitap, bir başarı öyküsünün çok ötesinde anlamlar taşıyor."


Hiç Kimsenin Çocuğu, hayatının yaklaşık yirmi yılını, farklı akıl hastanelerinde insanlık dışı koşullar altında geçiren Marie Balter’ın bu süreçte yaşadığı korkunç deneyimleri ve iyileştikten sonra ‘şifa dağıtıcısı’ olarak yeniden başlayan hayatının gerçek hikayesini anlatıyor. Klinik psikolog Richard Katz ve ‘başrol’ Marie Balter’ın birlikte kaleme aldığı kitap, bir başarı öyküsünün çok ötesinde anlamlar taşıyor.


Herhangi bir fiziksel ya da ruhsal hastalıktan, yoksulluktan, öksüzlükle, yetimlikle baş edip bunlardan kurtulduktan sonra başarı basamaklarını tırmananların ya da günümüzün modern deyişiyle “onunla yaşamayı öğrenip” hayatlarına devam eden, bir şeyler başaran insanların hikayeleri her zaman sanatın ilgi alanında olmuştur. Bu mustarip kişinin hayatını okuyan, dinleyen, izleyenler için bir ‘başarı hikayesi’ olarak nitelenip gaza gelme motivasyonu sağlasa da iş ‘illet’i çeken kişiyle empati kurma, onu anlama meselesine gelince orada mustarip kişi devreden çıkar, karşı tarafın kendi hikayesini dönüştürme süreci başlar. Ancak Hayy Kitap etiketiyle yayınlanan Marie Balter ve Richard Katz’ın yazdığı Hiç Kimsenin Çocuğu isimli kitabın kendini örneklerinden ayıran ‘sihri’ –mutlaka birilerine ucundan da olsa ilham vermiştir elbette- “bir başarı hikayesi” değil, akıl hastalığının dibini görmüş Marie’nin kendi yaşadıklarını en ince ayrıntısına kadar anlatması ve okura da kendisinin çektiği acıları apaçık bir şekilde aktarıyor olması. Bir de gerçekten kitapta Marie’nin iyileşmeye karar verip bu yönde adım atmasına kadar geçen süreçte insan şu soruyu sormadan edemiyor: “Acaba başına ne gelecek, yaşayacağı başka şey olacak mı?”


Hiç Kimsenin Çocuğu’nda Marie’nin hikayesi henüz o 5 yaşındayken başlıyor. Marie, o zamanki ismiyle Pat, 1930 yılında alkolik bir kadının evlilik dışı çocuğu olarak Boston’da dünyaya geliyor. Garibanlık diz boyu olduğu için annesinin kapı kapı dolaşıp Pat için süt istediğini anlatıyor. Anne Pat’e bakamayınca onu bir koruyucu ailenin yanına veriyor. Sonra da Pat Bartellolar’a evlatlık olarak veriliyor. Bayan Bartello koyu bir Katolik, Baba Bartello ise tam tersine bu işlere hiç inanmayan, sert, otoriter bir adam. Çok katı kuralları var. Marie bu kuralları çiğnediğinde kendini ‘mahzen’de buluyor.