top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Aşk, evlilik ve cinsellik üzerine bir roman: Kreutzer Sonat

Gökhan Serdar Özaktaş, Lev Tolstoy'un ilk olarak 1889’da yayımlanan ve bir dönem yasaklanan eseri, Kreutzer Sonat üzerine yazdı: "Tolstoy, karısını bir kıskançlık sonucunda öldüren ve yargılamada beraat eden (aldatılmış ve onuru kırılmış bir koca olduğu için) bir katil üzerinden aşk, cinsellik ve evlilik konularındaki ahlaki düşüncelerini aktarır."


Gökhan Serdar Özaktaş


"Töre romanı mıdır bu? Dünyaya karşı bir yergi midir? İtiraf mıdır? Kanaat ve inanç açıklaması mıdır? Kreutzer Sonat bunların hepsidir." – Henri Troyat


1870’lerin sonunda Kont Lev Tolstoy (1828-1910) edebî hayatının doruğundaydı; 1869’da Savaş ve Barış’ı, 1877’de Anna Karenina’yı yayımladı. Andrzej Walicki Rus Düşünce Tarihi adlı kitabında Tolstoy’un tam da bu sıralarda hayatının dönüm noktasını oluşturan bir bunalıma girdiğini yazar: “Bir depresyon ve intihar düşüncelerinden sonra kendisini, üyelerinden biri olduğu seçkinlerin değerler sistemine tümüyle sırt çevirmesinin gerektiği saptamasına gittikçe daha fazla kaptırmaya başladı” (Walicki, 2013: 486). Bu bunalımın ardından kendini tamamen dinî bir yaşama ve öğretiye adayan Tolstoy’a göre, Hristiyanlığın özü İsa’nın ahlak öğretilerindeydi. İsa’nın bir insan ama insanlığın Konfüçyüs, Lao-Çe, Budha ve Sokrates gibi büyük ahlakçılarının ve öğretmenlerinin en büyüğü olduğunu düşünüyordu (Walicki, 2013: 499). Tolstoy’daki bu dindarlaşma, onun sanat anlayışında da kendini gösterir. Sanatı, dinin ve ahlakın öğretilmesinde bir araç olarak görmeye ve kullanmaya başlar. Bir ahlakçı olarak Tolstoy’un durumunu Berna Moran şu şekilde açıklar: “Edebiyatın öğretici, eğitici olması gerektiği fikrine birçok düşünür, yazar ve eleştiricide rastlarız. Ama Tolstoy gibi edebiyatın ve genellikle sanatın her şeyden önce dine ya da ahlaka bir araç olduğu ve bu işlevine (yani toplumun üzerindeki etkilerine) göre değerlendirileceği iddiasını bütün açıklık ve çıplaklığı ile savunanların sayısı azdır” (Moran, 2013: 126).



"O günden beri şehvet düşkünüyüm."

İlk olarak 1889’da yayımlanan Kreutzer Sonat evlilik, aşk ve cinsellik üzerine yazılmış bir romandır. İncil’den alıntılarla başlayan roman bir tren yolculuğunda başlayıp biter. Roman trendeki isimsiz yolcunun anlatımıyla başlar. İsimsiz anlatıcı çevresindeki insanların dış görünüşlerinden bahsedip yolculuk esnasında onları tanıdığı kadarıyla okuyucuya tanıtır. Bir süre sonra bu yolcular arasında aşk, evlilik ve boşanma konuları hakkında bir tartışma başlar. Yolcular arasında yaşlıca bir kadın aşkı ve aşk evliliğini savunurken kır saçlı bir adam kadının aşkı savunmasına şiddetle karşı çıkar. Aşkın cinsel bir arzudan başka bir şey olmadığını, evliliğin de bu cinsel arzuyu tatmin etmek için yapıldığını söyler. Bütün yolcular kır saçlı adamın bu düşüncesine karşı çıkar. Sonrasında kır saçlı adam kendini tanıtır ve herkesin gazetelerden tanıdığı, karısını öldüren Pozdnışev olduğunu söyler. Tartışma bitip herkes kendi köşesine çekilince Pozdnışev başından geçen ve bir cinayetle sonuçlanan aşk ve evlilik hayatını isimsiz anlatıcıya anlatmaya başlar.


Tolstoy, karısını bir kıskançlık sonucunda öldüren ve yargılamada beraat eden (aldatılmış ve onuru kırılmış bir koca olduğu için) bir katil üzerinden aşk, cinsellik ve evlilik konularındaki ahlaki düşüncelerini aktarır. Pozdnışev varlıklı bir ailenin bireyi olarak yetişmiş, 15 yaşında ilk cinsel deneyimini çevresinde olduğu şekilde genelevde kazanmıştır. O zamanlar cinselliğin insan sağlığı için önemli olduğu hem Pozdnışev’in çevresi tarafından hem de doktorlar tarafından savunulmaktadır. Tolstoy ise Pozdnışev üzerinden bunun kabul edilebilir bir şey olmadığını, ahlaksızlık olduğunu söyler.


Karşı cinsle ilk ilişkisini cinsel arzu üzerine kuran bir erkeğin artık normal biri olamayacağını, ahlaksız biri olacağını savunur Tolstoy. Pozdnışev de kadınlarla cinsel ilişkiye girdikten sonra artık normal biri olmaktan çıkar:

Evet efendim, kadınlara karşı doğal, basit duygularım ebediyen yok olmuştu. O günden beri içimde kadınlara karşı saf duygulara yer olmadı, olması da mümkün değildi. Şehvet düşkünü dedikleri cinsten biri oldum” (2018: 20).

Erkeklerin kadınlarda ilk dikkat ettiği şeyin, onların cinsel cazibesi olduğunu Pozdnışev üzerinden aktaran Tolstoy; bu durumu kadınların da kabul ettiğini ve ona göre davrandıklarını, cinsel istek ve tahrik üzerinden kurulan ilişkinin adının aşk konulduğunu söyler: “Aslında en yüce, bizim adlandırdığımız adıyla en şiirsel aşkın ahlaki erdemlere değil, fiziksel yakınlığa, ayrıca saç biçimine, elbisenin rengine, modeline bağlı olduğunu yalnızca biz erkekler bilmeyiz, bilmek istemediğimiz için bilmeyiz, oysa kadınlar çok iyi bilirler (…) Bütün o iğrenç jarseler, kalça kısmı kabarık etekler, çıplak omuzlar, kollar, neredeyse tamamı açık göğüsler de bunun içindir” (2018: 25). Yüksek sınıftan kadınların evlenmek için erkeklerin cinsel dürtülerini tahrik ettiğini belirten Pozdnışev, “(…) büyük bir utanmazlık içinde bulunan yüksek sınıflarımızın yaşamına bakacak olursak, koskoca bir genelevden başka bir şey görmeyiz (…) Kesin bir saptama yapacak olursak, kısa süreliğine fahişelik eden kadınların genellikle küçümsendiklerini, uzun süreli fahişelerin ise saygı gördüklerini söylememiz gerekir” (2018: 26) diyerek içinde bulunduğu cemiyetteki aşk ya da evlilik amacıyla kadın-erkek ilişkilerinin oluştuğu ortamları ahlakçı bir yaklaşımla eleştirir.

Romanın devamında Pozdnışev,

İşte beni de bu jarseler, bukleler ve kabarık kalçalar avlamıştı” der (2018: 27).

Hangi aşk?

Tolstoy aşk denince manevi aşkı anlar ve cinsel aşkı iğrenç bulur; lâkin çevresinde, özellikle de eleştirdiği yüksek sınıfta manevi aşka yer yoktur. Çünkü bu sınıfın erkekleri daha gençliklerinin başında karşı cinsle münasebetlerini cinsellik üzerinden kurarlar. Tolstoy’a göre ahlaka ve insanlığa aykırı olan bu durum bir gereklilikmiş gibi normal karşılanır. Bu şekilde yetişen erkeklerin ve o cemiyette yer alan kadınların aşkı sadece cinsel aşk olarak gördüklerini söyler. İlişkileri cinsel arzu ve tahrik üzerinedir. Dolayısıyla kadın ile erkek arasındaki ilişki sadece cinsel tatmin üzerinden yürüyünce evlilik kurumunun da bir kutsallığı kalmaz.


Pozdnışev romanın devamında evlenir ve karısıyla balayına çıkar. Tolstoy, Pozdnışev’in aracılığıyla balayının iğrenç bir şey olduğunu söyler. Çiftler balayında birbirlerine karşı cinsel doyuma ulaştıklarında artık gerçek ilişkileri de ortaya çıkmaya başlar. Pozdnışev, karısının sadece cinsel cazibesine kapılıp evlenmişti. Karısı için ise başka türlü bir evlilik şekli yoktu. Yaşadıkları cemiyette evlilikler bu şekilde oluyordu. Oysa şimdi birbirlerine karşı cinsel anlamda doymuşlardı ve iki yabancı, hatta birbirlerinden nefret eden iki yabancı haline gelmişlerdi. Pozdnışev içinde bulundukları durumu şu sözlerle ifade eder:

Cinselliğin doyurulmasıyla aşk tükenmişti ve birbirimizin karşısında aslında gerçek duygularımızla, gerçek ilişkimizle kalmıştık, yani biri diğeri vasıtasıyla olabildiğince fazla doyum sağlamak isteyen, birbirine tamamen yabancı iki bencildik. Aramızda geçen olayı kavga diye adlandırıyordum, ama kavga değildi bu, cinselliğin sona ermesinden dolayı ortaya çıkan birbirimize karşı gerçek ilişkimizdi sadece” (2018: 41).

Tolstoy, aşk ve evlilik konusundaki düşüncelerini çocuklarına da öğütlemiş, onların karşı cinsle olan ilişkilerini takip etmiştir. Tolstoy hakkında kapsamlı bir biyografi yazan Henri Troyat, Tolstoy’un evlilik çağına gelen oğlu İlya ile arasında geçen bir diyalogu aktarır: “İlya üniversite eğitimini düşe kalka tamamladıktan sonra yoksul bir genç kız olan Sofya Filosofov’a âşık olmuş ve onunla evlenmeyi kafaya koymuştu. Lev Tolstoy aklındaki bir meseleyi yirmi iki yaşındaki oğlunun önüne koymakta uzun süre tereddüt etmişti. Nihayet bir akşam genç adamın odasına girerek, bir paravanın arkasına geçmiş ve boğuk bir sesle şöyle demişti: ‘Şimdi kimse bizi duyamaz ve birbirimizi görmediğimiz için utanmayacağız. Söyle bakalım, bir kadınla ilişkin oldu mu hiç?’ Hayır, diye cevap verdi İlya. Bunun üzerinde paravanın gerisinde Lev Tolstoy sevinçten hıçkırıklara boğulmuştu” (Troyat, 2010: 639).


Cinsel aşkı kesinlikle tasvip etmeyen Tolstoy, evlilik konusuna dindar bir ahlakçı olarak yaklaşır. Evlilikle ilgili, oğluna yazdığı bir mektupta şunları söyler: “Hayatımızın amacı evlilikte mutluluk değil, ama dünyaya daha fazla aşk ve hakikat getirme isteği olmalıdır. Çiftler bu görevde birbirlerine yardım etmek için evlenirler. En egoist ve en iğrenç yaşam, hayatın tadını çıkarmak için evlenen iki insanın yaşamıdır. En yüce yönelim, hayatını Tanrı’nın hizmetine sunmuş olan ve bunu daha iyi başarabilmek için bir kadınla evlenen bir erkeğin yönelimidir” (Troyat, 2010: 640).


Tolstoy’un kendi hayatında savunduğu ahlaki değerleri romanlarında da savunduğunu ve edebiyatı, insanlara ahlaki değerleri aşılamada bir araç olarak kullandığını görüyoruz. Oğluna yazdığı mektupta, “En egoist ve en iğrenç yaşam, hayatın tadını çıkarmak için evlenen iki insanın yaşamıdır” diyen Tolstoy, Kreutzer Sonat romanında da hayatın tadını çıkarmak için evlenen insanların hayatlarının nasıl bir felakete sürüklendiğini gösterir. Pozdnışev’in evlilik hayatı da her geçen gün kaçınılmaz felakete doğru sürüklenir. Çocukları olmasına rağmen evlilik hayatları düzelmez ve karı-koca arasında bir sevgi bağı oluşmaz.

Pozdnışev’in karısı çocuk doğurmayı bırakıp doktorların da tavsiyesiyle kendini toparlayıp eski cazibesini kazanmaya başlayınca kocası için potansiyel bir tehlike haline gelir. Zira Pozdnışev, karısının kendisini aldatabileceğini düşünmektedir: “Nihayet yardımsever doktorların tavsiyeleri sayesinde çocuksuz da olunabileceğini öğrenmişti. Sevinmişti, bu tavsiyeleri denemiş ve bildiği tek şey olan aşk için dirilmişti. Yalnız pisliğe bulaşmış, kıskanç ve öfkeli bir kocayla aşk falan olmazdı artık. Bambaşka, tertemiz, yepyeni bir aşk hayal etmeye başlamıştı, en azından bana öyle geliyordu” (2018: 65). Pozdnışev evlilik hayatının her gün yeni bir kavga ya da tartışmayla geçtiğini, birbirlerine karşı her geçen gün artan bir nefret içinde olduklarını anlatır. Romanın devamında bir müzisyen olan Truhaçevskiy hayatlarına dâhil olur. Truhaçevskiy, Pozdnışev’in babasının eski bir arkadaşının oğludur. Onu karısıyla tanıştırır. Karısı da müziğe ilgi duyup piyano çaldığından ikisi arasında üzerine konuşulacak ortak bir konu vardır. Onlar konuşurken Pozdnışev dikkatle izler. Aklından geçenler ise içini kemirir: “O, karıma bütün ahlaksız erkeklerin güzel kadınlara baktığı gibi bakarken sadece konuşulan konu kendisini ilgilendiriyormuş gibi yapıyordu, oysa bu konu artık onu hiç ilgilendirmiyordu. Karım ilgisiz görünmeye çalışıyordu, ama benim yüzüme yayılan, onun da iyi bildiği kıskanç bir adamın sahte gülümsemesi ve Truhaçevskiy’in şehvetli bakışı herhalde karımı tahrik ediyordu.” (2018: 74). Pozdnışev bütün bunları düşünmesine rağmen Truhaçevskiy’i eve davet eder ve karısıyla birlikte müzik çalmalarını ister.


Aşk eğlencesi

Pozdnışev ve karısı arasında evlendiklerinden beri cinsellik dışında tek ortak nokta yoktu. Oysa Truhaçevskiy ile kadın arasında cinsellik dışında bir ortak nokta vardı. Pazar günü kararlaştırıldığı üzere konuklar davet edilir ve Truhaçevskiy kemanın, Pozdnışev’in karısı ise piyanonun başına geçer. Birlikte Beethoven’in Kreutzer Sonat’ını çalmaya başlarlar. Müziğin etkisiyle Pozdnışev adeta hipnotize olur. Gecenin ardından Truhaçevskiy’le temelli olarak vedalaşırlar. İki gün sonra Pozdnışev bir iş için ilçeye gider. Birkaç gün orada kalacaktır. Ancak içinde kıskaçlık duyguları harekete geçer. Truhaçevskiy’le karısını düşünür. Bu düşünceden kurtulmak için mücadele etse de başarılı olamaz ve hemen eve dönmeye karar verir. Uzun bir tren yolculuğundan sonra gece yarısında eve varır. O sırada Truhaçevskiy’in evde olduğunu öğrenince ne yapacağını bilemez, bir süre evde oyalandıktan sonra eline bir Şam hançeri alarak onların bulunduğu odaya girer. O anda ikisinin de yüzünde beliren korku Pozdnışev’e acı dolu bir sevinç verir. Karısının yüzünde ise korku ifadesinin yanında aşk eğlencesinin bozulmasından duyulan bir hoşnutsuzluk görür:

Sadece korku ifadesi olsaydı belki de bunlar yaşanmazdı; fakat yüzünün ifadesinde aşk eğlencesinin, o adamla yaşadığı mutluluğun bozulmasından duyduğu üzüntü, hoşnutsuzluk da vardı, ya da en azından ilk anda bana öyle göründü” (2018: 100).

Pozdnışev elindeki hançerle ilk hamleyi Truhaçevskiy’e yapar ancak karısı ona engel olmaya çalışır. Bunun üzerine bir süre boğuşmadan sonra Pozdnışev hançeri karısının kaburgasının altına saplar. Pozdnışev, karısının cansız vücudunu görünce yaptığından pişman olur ancak iş işten geçmiştir.



Henri Troyat, Lev Tolstoy adlı kapsamlı biyografisinde “Lev Tolstoy’la bir vagonda yol arkadaşına kıskançlıktan karısını nasıl öldürdüğünü anlatan Kroyçer Sonat’ın kahramanı Pozdnışev arasında görünürde hiçbir benzerlik yoktur. Ama roman kişisinin geliştirdiği teoriler, yazarın görüşlerini öyle tamı tamına yansıtır ki cinayet haricinde her şey otobiyografik bir görünüm arz eder” der (Troyat, 2010: 653). Tolstoy bu eseri yayımladığında her kesimden çeşitli itirazlar yükseldi. İmparator III. Aleksandır romanı büyüleyici buldu, İmparatoriçe buna gücendi. Nihayetinde İçişleri Bakanı, Kilise çevrelerinin teşvikiyle, Kroyçer Sonat’ın gerek ayrı broşür olarak gerek Bütün Eserler koleksiyonunda yayımlanmasını yasakladı (Troyat, 2010: 657). Roman en çok da Tolstoy’un karısı Sonya’yı yaraladı. Tolstoy kendisine gelen itirazlar sebebiyle romana bir son söz yazarken Sonya günlüğüne şunları yazıyordu: “Yine hamile kalmak beni çok korkutuyor. Herkes bu utanılası şeyi öğrenecek ve Moskova sosyetesi içinde ağızdan ağza dolaşan kötü niyetli alaylara yol açacak: İşte Kroyçer Sonat’ın gerçek son sözü” (Troyat, 2010: 658). Tolstoy romanda cinsel ilişkiyi iğrenç gösterdiğinden ve evliliği de yasallaşmış fuhuş gibi yansıttığından karısı Sonya’nın korkularına hak vermek gerekir.


Tolstoy’un Sanat Nedir adlı eseri sansür kurulu tarafından kırpılmış olarak 1898 başında yayımlandığında bir sürü protestoyla karşılaştı. Sanatçıların çoğu, sanat ve pedagojiyi, yetenekle iyi duyguları birbirine karıştıran, Rusya’nın en ünlü yazarının bu açıklamalarından üzüntü duydu. Çevirilerin giderek arttığı yurt dışında ise hoşnutsuzluk daha da büyüktü: Lev Tolstoy’a dönek, sanat ve özgür düşünce düşmanı muamelesi yapılıyordu (Troyat, 2010: 725). Tolstoy bu eserinde dünyaca ünlü birçok yapıtı sanat eseri olarak kabul etmiyor, sanatı belli değerlerin okuyucuya aktarılması olarak görüyor, sanatçıyı ise bir eğitici olarak kabul ediyordu. Tolstoy’a göre, “Gerçek sanatı taklidinden ayıran en kuşku götürmez özellik, ondaki aktarılma özelliğidir” (Tolstoy, 2017: 167). Sanatın amacı ve okura aktarılan içerik içinse şunları söyler: “Sanat, son kuşak insanların, kendilerinden önceki insanlarla, kendi çağlarındaki öncü, ilerici insanların yaşadıkları duyguları yaşamalarını olanaklı kılar. Ve bilginin evrimi nasıl gerçekleşiyorsa, yani daha gerçek ve daha gerekli bilgi, yanlış ve gereksiz bilgiyi nasıl dışlıyor ve onun yerini alıyorsa, duyguların evrimi de sanat yoluyla gerçekleşiyor, yani daha düşük düzeyli, daha az iyi ve insanların gönenci için daha az gerekli duygular dışlanarak, yerlerine daha iyi, insanlığın gönenci için daha gerekli duygular geçiyor. Sanatın amacı budur.” Dolayısıyla Tolstoy’a göre sanat, söz konusu amaca hizmet ettiği nispette iyidir. İnsanların esenliği ve refahı için kabul görecek duyguların belirleyicisi ise din bilincidir. (Tolstoy, 2017: 173).


Din bilinci beraberinde belli ahlaki değerleri de getirir. Tolstoy, Kreutzer Sonat romanına karşı gelen tepkiler üzerine Kreutzer Sonat’a Sonsöz başlığı altında bir yazı kaleme alır. Bu yazıda romanının amacını anlatır. Yazının başında insanların kendilerini cinsel serbestliğe kaptırarak ahlaksızlaştıklarını belirten Tolstoy’a göre evlilikten önce de sonra da aşka ve aşkla bağlantılı cinsel ilişkiye şiirsel ve insanı yücelten bir durum olarak değil, insanı hayvan derecesine indiren bir durum olarak bakılmalıdır: “Çünkü âşık olduğu insanla evlenerek ya da evlilik dışı birleşme amacına ulaşmak, ne kadar şiirleştirilirse şiirleştirilsin, tıpkı birçoklarına en büyük nimet olarak görülen tatlı ve bol yiyeceğe sahip olmak gibi insana yakışmayan bir amaçtır” (Tolstoy, 2018: 113).


Tolstoy, Kreutzer Sonat romanında ahlaki değerlere uygun bir evliliği değil de, ahlaki değerlere uymayan bir aşkı ve evliliği göstererek okuyucuya ders vermeyi amaçlar. Toplumda cinsel aşkın yüceleştirilmesini kabul etmeyen Tolstoy, cinsel aşkını evliliğe taşıyan ve böylece felakete uğrayan kahramanı üzerinden insanların dikkatini çeker. Pozdnışev ve karısı tam da Tolstoy’un karşı çıktığı, ahlaksız bulduğu bir ilişki yaşarlar. Bu ilişki cinsel doyumun ardından iki taraf için de bir işkenceye dönüşür ve nihayetinde bir felaketle sonuçlanır. Tolstoy, aşk, evlilik ve cinsellik konusundaki görüşlerini, ahlaki yargılarını ve dinî inancını bir kurgu üzerinden aktararak edebiyat aracılığıyla amacına (aşk, evlilik ve cinsellik konusunda insanlarda ahlaki bir bilinç oluşturma) ulaşmaya çalışır.

Kaynakça

Moran, B. (2013). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: İletişim Yay.

Tolstoy, L.N. (2017). Sanat Nedir. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yay.

Tolstoy, L.N. (2018). Kreutzer Sonat. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yay.

Troyat, H. (2010). Lev Tolstoy. İstanbul: İletişim Yay.

Walicki, A. (2013). Rus Düşünce Tarihi. İstanbul: İletişim Yay.

コメント


bottom of page