Öykü: Ceylan ve Süleyman
"En yakın arkadaşım İrem, daha geçen hafta annesiyle babasının onu madde olarak gördüklerini söyledi. Duygularıyla ilgilenmiyorlarmış, ona kurulu bir robot gibi davranıyor, hislerinin olabileceğini sorgulamıyorlarmış bile."
Özge Güven
“Çocuk olmak sıkıcı bir şey,” diyor arkadaşlarım. Durmadan ne yapacaklarını ya da yapmayacaklarını söyleyen anne babalarından yakınıyorlar. Yatış kalkış saatlerini kontrol ediyor, izledikleri filmin en heyecanlı yerinde bölüp ders çalışmaları gerektiğini hatırlatıyorlarmış. Tek başlarına sinemaya gitmelerine izin vermiyor, yaz tatilinde ne yapacaklarını bile onların yerine planlıyorlarmış.
En yakın arkadaşım İrem, daha geçen hafta annesiyle babasının onu madde olarak gördüklerini söyledi. Duygularıyla ilgilenmiyorlarmış, ona kurulu bir robot gibi davranıyor, hislerinin olabileceğini sorgulamıyorlarmış bile.
Ona verebileceğim bir yanıt yoktu. İnsanın bilmediği, hiç yaşamadığı bir konuda fikri olabilir mi? Elbette olamaz. Üzülmenin bir işe yaramayacağı konularda boş vermek lazım bence. Ben öyle yapıyorum. Çözümün bana bağlı olmadığı konularda asla sızlanmam, bana bağlıysa da durumu mutlaka lehime çeviririm. Mesela, fen sınavından kötü not almışsam diğerleri gibi üzülmem, ikinciye daha çok çalışır yüksek not alırım. Nasıl yapabildiğimi ben de bilmiyorum. Anneannem, bunu küçük yaşta üzücü olaylar yaşamama bağlıyor. Erken olgunlaşmışım. Ne demekse?
Annemle babam ben iki yaşındayken ölmüş. Arabamız kamyonun altında kalmış, bir ben kurtulmuşum. Anneannem yanına almış beni, Ankara’daki evine götürmüş. On yıldır onunla yaşıyorum. Hiçbir şeyime karışmaz, bana güveninin sonsuz olduğunu söyler hep. Henüz anaokulundayken, beni tek başıma gönderirdi okula, bakkaldan ekmek almaya yollardı. Çamaşırları birlikte asar, çarşı pazara birlikte giderdik. Geçen yıldan beri evin faturalarını ben ödemeye gidiyorum. Anneannem yorgun olduğunda pazar alışverişini tek başıma hallediyor, evin temizliğini yapıyorum. Hemen hemen bütün yemekleri pişirebiliyorum. Arkadaşlarım çok şaşırıyor bu halime, onların anneleri etraf kirlenmesin diye mutfağa bile sokmuyormuş çocuklarını.
Anneannemin yaz kış diz altından lastikle tutturduğu naylon çoraplarına, kışın yün patikler, baharda ucu açık ev terlikleri eşlik eder. Dizkapağının altında biten gri kumaş eteklerini, rengârenk gömleklerle eşleştirir. Beyaz incecik saçlarını onu bildim bileli hep ensesinde topuzlar. Bembeyaz yuvarlak bir suratı var. Dudağının üstünde biten bıyıkları, kocaman ela gözleri, seyrelmiş kaşlarıyla sevimli bir canavara benzetirdim onu küçükken. Şimdiyse yaşlı ve sevimli bir canavara benziyor. Çok komiktir anneannem. Hem de çok. Birlikte yan yana oturup Halk Kütüphanesi’nden ödünç aldığımız kitapları okumaktan ve ev temizliği yapmaktan büyük keyif alırız. Beni benden bile iyi tanır. Her konuda onunla hiç çekinmeden konuşabilirim. Onu ağlarken hiç görmedim, ama uyuduğumu zannettiği bazı gecelerde ağladığını duydum, bir de dayımla birkaç telefon görüşmesine tanık oldum. Annemi özlediğinden bahsediyordu ona. Büyüdükçe ne kadar da ona benzediğimi anlatıyordu. Yaşlandığından, ona bir şey olursa bana ne olacağından endişeleniyordu. Böyle gecelerin sabahında, tuhaf bir biçimde yüzünde üzüntüden eser olmaz, espri üstüne espri yapardı. Ben de rahatlar, unutuverirdim evvelsi gece olanları. Okuldan eve döndüğümde, mutfak masasının üstünde her zaman kek ya da kurabiye bulurum. Tepeleme doldurduğu meyve kâsesinin içinde her mevsim muz bulunur. Muzu ikimiz de sevmediğimizden her seferinde kararır, çöpe atılır. Neden ısrarla muz almaya devam ettiğini sormuştum bir seferinde. “Annen çok severdi,” diye yanıtlamıştı. Bir daha bu soruyu hiç sormadım.
Evimizin duvarları, annemle babamın düğün fotoğrafları ve benimle çekildikleri fotoğraflarla dolu. En dipteki küçük oda, -bir zamanlar annemin odasıymış- annemin çocukluk, gençlik fotoğraflarıyla dolu. Anneannemi, sık sık o odada otururken bulurum. Orasını her gün süpürür, haftada bir defa hiç yatılmayan yatağın çarşaf nevresimlerini değiştirir. O karyolaya bir defa bile uzanmama izin vermedi. Ara sıra, annemin fotoğrafıyla konuşur, benim de konuşmamı ister. Böyle zamanlarda birbirimize daha da kenetleniriz. Bazen kapıyı arkasından kapatır, tek başına kalır o odada. Fısıltılı kahkahalarını duyarım koridordan. Neye güldüğünü sorduğumda hep konuyu değiştirir.
Dün okuldan eve döndüğümde anneannem mutfakta kakaolu kekin yumurtasıyla şekerini çırpıyordu.
“Canım anneanneciğim ben geldim!”
“Hoş geldin güzel kızım,” diye yanıtladı yüzünü bana çevirirken.