top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Adeta nefes alıyor her hikâyesi, buram buram sokak kokuyor

  • Yazarın fotoğrafı: Litera
    Litera
  • 2 saat önce
  • 4 dakikada okunur

Umut Kaygısız, Anıl Çetinel Örselli'nin ikinci öykü kitabı, Bizi Yalan Bil odağında yazdı: "Yazarın güvenli sularda yüzüp klişe konular üzerinde tepinerek okur tarafından haklı bulunmanın peşinde olmaması, keskin kalemi kadar düşüncelerinin de gücünü ispat eden bir gerçek."


ree

Fyodor Dostoyevski zamanın birinde demiş ki; “Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir.” Yeni bir öykü yolculuğuna çıkmak için bundan daha büyük neden olamaz. Bu kez bahane üretmeden tutuyoruz dilimizi. Biliyoruz ki o ses dışarı çıkarsa, derhal yere kapaklanacak ve kıyametten avuçladığı toprağı doğruca sürecek yüzümüze. Hikâye bu ya, bazen kendiliğinden tıpış tıpış ayağınıza kadar gelir. Bazense tıkalı kulakları delip geçen yabancı bir ses olur, rüzgâra aldanır, çıkar pencereden dışarı. İster inanırsınız ister yalancı dersiniz. Anıl Çetinel Örselli anlatmış, bizlere de okumak düşmüş.


İkinci öykü kitabında farklı çehrede, bambaşka temalarla karşımıza çıkıyor Örselli. Kendini kadın sorunlarıyla kısıtlamayıp toplumsal meseleleri dert edinmiş, bütün erkekleri bozuk düzene sebebiyetten suçlu ilan etmek yerine, cinsiyet ayrımı yapmadan genel mağdurları bulup çıkarabilen, dil yelpazesi hayli renkli bir kalem o. Güvenli sularda yüzüp klişe konular üzerinde tepinerek okur tarafından haklı bulunmanın peşinde olmaması, keskin kalemi kadar düşüncelerinin de gücünü ispat eden bir gerçek. Her öykünün kavgası diğerlerinden apayrı. Bireysel tatsızlık ve mağduriyetlerdense, genel olarak toplumsal bir soruna parmak basmayı hedeflemiş kıymetli yazar. Yası kovalamış, hüznü saklandığı delikten bulup çıkarmış, kâh özür dilemiş kâh görmezden gelmiş. Güçlü bağlamlarını, yalın ve hatta duruma göre gündelik konuşmalara uygun, tiyatral biçimde aktarma hünerine sahip olduğu için de öyküleri oldukça etkileyici ve yaşamsal. Adeta nefes alıyor her hikâyesi, buram buram sokak kokuyor.

Kitap kurgusundaki özgünlük bir yana, Örselli’yi farklı kılan özelliklerinden biri de hikâyelerinin çok katmanlı olması. Olayların görünen boyutlarının dışında farklı kapılara açıldıkları çokça karşımıza çıkıyor. Bu yüzden yazarın kullandığı imgelere dikkat kesilerek ilerlemek, düşünce yelkenlerimize “fora” diye seslenmekle eş değer. Acıyla sınanmaktan yorulan ve ölümle yaşam arasındaki otobanın sağ şeridinden hiç ayrılmayanların ruhlarına sürülmüş tesirli bir merhemden farksız Bizi Yalan Bil.

Ayrıca kıymetli yazarın kullandığı karakterlerin bazılarının boyut aşımına uğradığını da söyleyebiliriz. Şöyle ki, bir paragrafa sığmak zorunda kalmış öykü karakterinin derinlik yakalama hususunda hiç zorluk çekmediğine şahitlik ediyoruz. Karakterin anlatıda geçen olaya verdiği tepki ya da konuşma bir yana, bir de okura bırakılan ipuçları ve keşfedilmeyi bekleyen özellikleri var. Bu da Örselli hikâyelerini çift astarlı elbiselere benzetiyor. Bir yüzü herkesin kolayca mesajını kavrayabileceği, ironisi bariz olan. Diğer yüzüyse, üzerine düşünme ve farklı kitaplar, bazen filmler ve hatta şarkılarla bağlantı kurabilme noktasında meşakkatli ve bol motifli olan. Anıl Çetinel Örselli’nin öykü işçiliğinin bu kadar derin olması, elbette onu keşfettikçe okurunun aldığı hazzı da ikiyle çarpan, özel bir durum. 

İlave olarak dikkat kesildiğim bazı öyküleri detaylı biçimde mercek altına almak istiyorum.

Önceliğim zeki kurgusuyla baş döndüren “Kâğıttan Evler”. Ev ile aile yakınlığı arasında sıkıştırılmış koca bir yalnızlık meselesi duruyor karşımızda. İnsanı, gücünden yoksun bırakan pek çok şeyi çıplak gözlerle seyretmemizi sağlıyor. Ölüm, hatta hastalık. Dört duvarın içinde yeşeren yüzleşmeler zinciri kuşatıyor etrafımızı. Psikolojik denizin kıyılarına doğru upuzun bir yolculuğa çıkarıyor bizleri. Bireyi ören duygular, içinde saklı tuttuğu düşünceler, dışarı çıkmak isteyen düşler… Evde kalmakta direnen yalnızlığın mükâfatı her biri. Sevgi, maske takmış gibi kandırıyor ona temas etmeye yeltenenleri. Erkeğin aradığı şey vücut, o da kadın da yok. Anla, diye bağırıyor ev. Hisset, sonra da çiğne. Asla aç kalınmaz bu evde.

“Yeni Gelin” ise diken üstünde, çalıları avuçlayarak, düşünceleri erteleyip duygularla kulaç atarak ilerliyor. “Uçurtmayı Vurmasınlar” doğasında yeşeren, kaderin çizgi dışına taşmış hikâyesi bir bakıma. Örselenmiş deri, sıyrık topuk. Demek ki ayakkabı vurmuş. Hem de çoktan vurmuş ki kocaman da bir iz bırakmış geride.

Göze batan öykülerden bir diğeriyse “Lojman Grisi”. Bağırmak isteyip de susmak, başını eğip de yürümek gibi biraz. Gözüne batan onca şeye karşı en kötü tepki, kafanı başka yöne çevirmekse, orada daha beteri olduğunu fark etmek gerekebilir. İşte acı, bolca siyah ve kursakta kalanlar…

Diğer yandan “Bir Garip” isimli öykü, buruk bir parça bırakıyor insanın içinde. Biraz deniz kokusu, yaprakları avuçlayan rüzgârın tiz sesi, fakir kuşların her şeye rağmen gururlu gülümsemeleri… Hayal etmek yetiyor. Bir kadının ayağı değiyor suya, çıngırak sesleri çaba sarf etmeden kıskıvrak yakalıyor sizi. Öyküden çıkıyor yazar, sokaklarda yürüyor adım adım. Sonra selamlıyor okurunu. İstanbul ve Orhan Veli kol kola… Tebessümle okuyacaksınız.

Sonra “Rasgele”, sayesinde dokunuyorsunuz denize, tuzlu suyun gizemine. Ölümü hatırlamıyor ki balıklar. İnsan deseniz, her zaman katil. Öfkesi de mutluluğu da öldürüyor kendinden güçsüzleri. “Bir Garip” adlı öykünün resmettiği maviliğin oksijenini dokunduruyor burnunuza. Mis gibi kokuyor. Buram buram yaşam var orada. Ve tıka basa yarınlar. 

Hemen ardından “Beni Uyutma”, hislere ulaşmanın onları görünür kılmaktan geçtiği düşüncesini tersine çeviriveriyor. Bilakis anlatılanlar soyut kuvvetin tesiri altına girdikçe çok daha etkileyici. Okurunu kendi yörüngesine çekmekte ve duyguları, çok odalı bir evde saklamakta üstüne yok. Arıyorsunuz, buluyorsunuz. Sonra kaybediyorsunuz. Tekrar aramaya başlıyorsunuz. Oda oda gezip, dolapları alt üst etmek, çekmeceleri kurcalamak da kalp ritminizi değiştirmek programına dahil. Duysal etkileşimi ve aidiyeti yüksek öyküyü derinlerinizde hissedeceksiniz. 

“Yoktan Seçmeli”, özenle seçilmiş, kafa patlatılmış, toplumsal ana fikri ve güçlü temasıyla kitabın parlayan yıldızlarından biri. Ayrıca hikâyeyi ele geçiren şiveler dozunda ve çok yaşamsal olduğu için etkilenmemek olanaksız. Gayet tabii konu seçimindeki duyarlı yazar kalbine ve bunu başarıyla kurgulayan kıvrak zekâya ayrıca şapka çıkarmadan olmaz. Evrensel ve çürümüş yarayı öyle güzel bireyselleştirip küçücük bir bedende ve özgürleşmeye muhtaç ruhta buluşturmuş ki, okurken biraz kahraman oldum biraz kendim. Sonra ikisinin ortasında buluştum vicdanımla. Tarihsel tekrara düşen gerçek, güzel bir ekonomik sistem eleştirisi olarak kazındı belleğime. 

Gözlerin yetmediği yerde sözlerin, kelimelerin yorgun düştüğü zamanlarda seslerin görevi devraldığı bir buluşma noktası ise “Durak”. Bilişsel değişimlerle kendine has atmosferini yaratmış ve düşüncelerin geriye adımlamasını sağlayan, sıradanlıktan çok uzak bir hikâye. Bir açıdan duygularla mantığı değiş tokuş edebilme cesareti gösterenlerin öyküsü olduğunu da söyleyebiliriz. Okur olarak beni en çok etkileyen kısmı, belleğe nüfus etmiş zamansal ve mekânsal dokunuşlarının olması.

“Kıyı Şeridi” ise, baş döndürücü bir Sabahattin Ali esintisi olarak özetlenebilir. İçeriğindeki incecik, hassas noktalarla çok başarılı selamlar gönderiyor kıymetli yazar. Fazla kurcalamadan okusanız bile, içinde bulunduğunuz mevsimi değiştirecek bir anlık etkiye sahip Kıyı Şeridi. “Yazıyor, yazıyor… Anıl Çetinel Örselli, hayattan bir parça kopartıp nasıl farklı hissedeceğinizin formülünü yazıyor…”

Ve son noktayı koyuyor. Bizi Yalan Bil, fazlasıyla gerçek, bir ayna kadar dürüst ve doğrucu. Ama kulaklarımıza fısıldadıkları yalan söyleme alışkanlıklarımızı tetikler nitelikte. Belki de en mühimi, hangi yalanı ne için söylediğini, günü geldiğinde hatırlayabilmektir. İşte o zaman yalan da kılık değiştirebilir. Hazır üstünü çıkarmış, giyinmeyi bekliyorken doğrular… Keyifli okumalar dilerim.



BİZİ YALAN BİL

Anıl Çetinelli Örselli

Düşbaz Kitap, 2025

Tür: Öykü

Yorumlar


bottom of page