top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Öykü: Gece Yarısını Kaçırmamalısın

Yazarın fotoğrafı: LiteraLitera

“2024 yılında kalacaksınız. Ne yazık ki 2025 yılında sizi aramızda göremeyeceğiz.”

Meryem Demirli


Saat, akşam üzeri 17:00’ydi. Tarihler, 31 Aralık 2024’ü gösteriyordu. Yılın son günüydü. Fazlasıyla kar yağmıştı. Tatlı evlerin önündeki sokaklar ışıklarla süslenmişti. Hiç kimse yoktu ve hiçbir ses yoktu, ta ki yaklaşan bisikletlerin sesleri uzaktan duyulana kadar. Bisiklet tekerlerinin sesini, evlerin açılan kapılarının sesleri, evlerinden çıkan insanların adımlarının, konuşmalarının, neşelerinin sesleri izledi. Bir anda bütün evlerde yaşayanlar kapı önlerine çıkıp beklemeye başladılar. Ve o da oradaydı. Sade Hanım. Evinin önünde sakince bekliyordu. Beyaz saçlarının küçük dalgaları vardı. Yaşlılıkla eriyen dudaklarının üzerine kırmızı ruj sürmüştü. Paltosunun üstüne gözleri gibi menekşe rengi atkısını bağlamıştı. Dizinin altında eteği, ten rengi çorapları, alçak topuklu ayakkabıları vardı. Sakince bekliyordu, çünkü telaş yapması için hiçbir sebep yoktu. Bisikletliler sonunda sokaklarına ulaşmışlardı. Yüzlerce bisiklet kullanıcısı, senkronize bir şekilde bisikletlerini durdurup çantalarında getirdikleri davetiyeleri davetlilerine teslim ediyorlardı. Davetiyesini alanlar mutlu, henüz alamayanlarsa gergindi. Sade Hanım’sa evet, sakindi. Ona her zaman davetiye gelirdi. Bekledi. Bisikletliler yüzlerce davetiyeyi sahiplerine teslim ettiler. Başka davetiye yoktu ve Sade Hanım’a bu defa davetiye gelmemişti. Telaşa kapılmadı. Bir yanlışlık olduğunu düşündü. Bisikletlilerden birinin yanına gitti. Kendisine hiçbir yeni yıl partisinden davetiye gelmediğini, ama bunun mümkün olamayacağını, seksen beş yıllık hayatında her yıl yeni yıl partilerine davet edildiğini söyledi. Ancak bir yanlışlık yoktu. Sade Hanım davet edilmemişti. Artık telaşa kapılabilirdi. Peki bu durumda ne yapacaktı? “2024 yılında kalacaksınız. Ne yazık ki 2025 yılında sizi aramızda göremeyeceğiz.” dedi bisikletiçi. Sade Hanım üşümüş gibi titredi birden. Oysa yeni yıl partilerini ne de çok severdi. Hem, yeni yıla geçemeyenlere ne oluyordu? Niye davet edilmemişti ki? Bisikletiçi Sade Hanım’ın yanından ayrılmadan önce “İsterseniz davetiye kazanmak için yarışmaya isminizi yazdırabilirsiniz. Tabii kazanabilir misiniz, orasını bilemem.” dedi ve ileride hızla büyüyen kalabalığı işaret edip uzaklaştı. 


Sade Hanım bisikletçinin gösterdiği yere gitti. Kalabalığın içinde yerini aldı. Yarışmaya katılmak için ne yapması gerektiğini biraz sorarak, biraz el yordamıyla buldu. Gişe memurunu andıran görevliye adını söyledi ve yarışmacı listesine Sade Hanım yazıldı. Ardından başka bir görevli tarafından Sade Hanım’ın eline bir çift paten tutuşturuldu. Bunlarla ne yapacaktı Sade Hanım? Kalabalığı oluşturan insanların hepsine aynı patenlerden verilmişti. Bunlarla ne yapacaktı o insanlar? Görevli açıkladı; Bitiş çizgisine kadar patenlerle yarışacaklardı. Çizginin ötesinde yeni yıl partileri başlayacaktı. Yarışmayı ilk onda bitirenler davetiye almaya hak kazanacaklardı. Ve elbette gece yarısı olmadan çizgiye ulaşmış olmalılardı. Çünkü o saatten sonra 2025’e giriş mümkün olmayacaktı. “Ama ben bunlarla kayarım.” dedi Sade Hanım. Zaten amaç da oydu. Ben bunlarla kayarım ve duramam ve düşerim demesi gerekiyordu ama doğrusunu söylemenin de ona bir faydası olmazdı. Diğer yarışmacılar gibi o da acemi tavırlarla patenlerini ayağına giydi. Başlangıç çizgisindeki yerini aldı. Çizgi boyunca uzanan elli-altmış kişiye şöyle bir bakınca, tekerlerin üstünde sabit durmakta bile zorlanan kalabalığın umutsuzlukta ondan aşağı kalır yanları yoktu. Ki bu da Sade Hanım için bir umuttu. Sonunda yarışmanın başlangıç zamanı geldi. Patenler karların arasındaki buzlu yolda kaymaya başladı. Yarışmacılara hoparlörlerden yükselen Jingle Bells şarkısı eşlik ediyordu.


Uzaktan bakılınca akşam karanlığını aydınlatan ışıkların arasında buz pateni yapmaya çalışan ama beceremeyen bir insan topluluğuna benziyorlardı. Birkaç tanesi bu işin ehli sayılabilirdi. Çocukken öğrenmişlerdi ya da doğal yeteneklerdi. Diğerleriyle aralarındaki mesafeyi hayli aşmışlardı. Sade Hanım’ın rakipleri geride kalanlardı. Ama titreyen dizleri bu rakiplerle başa çıkmasına da izin vermiyordu. Bir yerde denge kaybının yaşlılık göstergelerinden biri olduğunu okumuştu. Hiçbir zaman dengesinin kötü olduğunu düşünmemişti. Dengesiyle ilgili hiç düşünmemişti. Şimdiyse tekeri kırılasıca patenlerin üstünde dengede durmak onun için imkansıza yakın bir şeydi. O noktada başına gelecek en kötü şey tekerlerin kırılması olurdu. Sözünü geri aldı. Sokak lambalarından sarkan süslere tutunarak ilerlemeye çalışıyordu ama bu hızla gece yarısına kadar çizgiye ulaşması mümkün olmayacaktı. Cesaretini topladı ve lambadan sarkan süsü bıraktı. Kararlı bir ifadeyle öne atıldı. Sendeleyerek de olsa kayıyordu. Yaşasın! Demek ki işin sırrı buydu. Kararlılık ve kendine güven. Sade Hanım sırrı çözmüştü. Kendinden kırk, elli, hatta altmış yaş gençleri geride bırakıyordu. Kaderlerini belirleyecek bir yarış içinde olmasalardı “Size hayranız Sade Hanım!” derlerdi. Bu şartlar altında demezlerdi. Yol, aşağı doğru eğim aldı. Aşağı eğim demek, kararlılık ve kendine güven yok demekti. Sade Hanım hızını kontrol edemeyecek ve dehşet içinde yokuştan aşağı kayıp gidecek demekti. Hatta neredeyse uçup gidecekti. Yol sağa doğru dönerken Sade Hanım yolla birlikte sağa dönmeyi beceremedi ve tepesinde altın sarısı bir yıldızla süslenmiş çam ağacına çarpmak suretiyle durdu. Çarpmanın etkisiyle ağacın dallarındaki karlar üstüne döküldü. Çarpmanın etkisiyle ,galiba kolu kırılmıştı. Çarpmanın etkisiyle en beceriksiz patencilerin bile onu geçip gittiğini görmek zorunda kalmıştı. Sade Hanım oturduğu yerde derin bir nefes aldı. Acaba buraya kadar mıydı? Seksen beş yılda yeterince yeni yıla girmiş miydi? Hem yaşlı insanlardan zamanı geldiğinde bırakmayı bilmeleri beklenirdi. Sade Hanım uzaklarda görünen bitiş çizgisine baktı. Bütün dileklerini çizginin ardına atmıştı. Torununun iş bulması da oradaydı, bahçesindeki çiçeklere gelecek yaz tırtıl dadanmaması da oradaydı, yürüyüşlerinde gördüğü tekneye benzer bir tekneyle denize açılma hayali de oradaydı. Öylece bakarken eldiveninin üstüne irice bir kar tanesi düştü. Kar tanesine değil, eldivenine baktı. İnsan evrenden mesaj almaya hevesli olmayagörsün. Sade Hanım, milyarlarca kar tanesinden birinin eldivenine düşmesini, devam etmesi yönünde bir işaret olarak kabul etti. Yine aynı kendine güven, yine aynı kararlılık. Hayır. Buraya kadar değildi. Dirseğine kadar uzanan eldivenlerini elinden çıkardı ve patenlerinin üstüne geçirdi. Ayağa kalktı. Yarışa devam edecekti.


Paten kayan kalabalıktan yola devam edebilen yedi sekiz kişi kalmıştı. Diğerlerinin çoğunluğu yolda elenmişti. Dokuz kişiyse bitiş çizgisine ulaşmayı başarmıştı. Partiler için bir kişilik kontenjan kalmıştı. Sade Hanım gerilerden koşarak yedi sekiz kişinin arasına katıldı. Patenlerinin üstüne giydiği çoraplar buzun üstünde kaymasını engelliyordu. Rahatlıkla koşabiliyordu. Yaşı ve kırık kolu müsaade etse çok daha hızlı da koşardı. Zamanı da azdı. Gece yarısına iki dakika kalmıştı. Kalan yarışmacıları teker teker geçiyordu. Yalnızca bir tanesini geçmek zordu. Komşularından hafif göbekli orta yaşlı Hasan Bey. Aslında oldukça göbekliydi ama böyle söylemek kabalık olurdu. Sevimsiz bir kopyacı olduğunu söylemekse hiç kabalık olmazdı. Sade Hanım’dan görüp patenlerinin üstüne çorap geçirmişti. Koşuyordu. Herkesin kendi yaratıcı çözümünü kendisinin bulması da bu gecenin kurallarında olmalıydı ama ne yazık ki öyle değildi. Nazik Sade Hanım ve sevimsiz Hasan Bey son kulvarda yarışıyorlardı. Belki de bu kadar sevimsiz biri olduğu için hiçbir partiye davet edilmemişti. O halde Sade Hanım da mı sevimsizdi? Bunları düşünmenin zamanı değildi. Çan sesleri duyulmaya başlanmıştı. Çeşitli boy ve ebatlarda noel babalar bitiş çizgisinin ötesinden el sallıyorlardı. Sade Hanım Hasan Bey’in gerisinde kalmıştı. Zikzak çizen yolun sonuna Hasan’dan önce varması mümkün değildi. Ancak yoldan çıkarsa kazanması için küçük bir şansı olabilirdi. Yoldan çıkması demek, bitiş çizgisine ulaşmak için hayli yüksekten atlaması demekti. Sade Hanım düşünmeye vakti olmayan biri olarak ani bir kararla yüksekten aşağı atladı. Atlarken fark etti ki yükseklik düşündüğünden çok daha fazlaydı. Yere düştüğünde bir dizi, bir ayak bileği kırılmıştı. Yine de yürümeye devam etti. Çizginin önündeydi. Çizginin ötesinde parti kalabalığı onu bekliyordu. Yeni yıla saniyeler kalmıştı. Sade Hanım’ın saniyeler içinde çizgiyi geçmesi gerekiyordu. Ve bunu arkasından gelen diğer yarışmacılara yenilmeden yapması gerekiyordu. Kalabalık ondan geriye doğru saymaya başladı. Dokuz... Sekiz... Sade Hanım sol ayağının üstüne basamıyor, sağ dizine ağırlık veremiyordu. Yedi... Altı... Diz çöküp ellerinin üzerinde ilerlemeye başladı. Beş... Dört... Bitiş çizgisinin tam önündeydi. Diğer yarışmacılar hemen arkasındaydı. Üç... Sade Hanım son bir gayretle kendini bitiş çizgisinden öteye atmayı başardı. İki... Sade Hanım artık partinin davetlilerindendi. Peki davetli olamayanlara ne olacaktı? Ve bir... Geride kalan yarışmacılar halen içeri girebilmek için koşuyorlardı. Işıltılı puntolarla yazılmış bir 2025 yazısı, 2024’te kalan herkesin üstüne gürültülü bir şekilde oturdu. Altında kalanları iki boyutluya çevirecek şekilde oturdu. Altta kalanlardan fışkıran kan, konfetiler gibi parti kalabalığının üstüne yağdı. Yeni yıla kırmızıyla girmenin uğur getireceği söylenirdi. Hissediyordu Sade Hanım. Güzel bir yıl olacaktı.


YENİ YIL AKŞAMI SICAKLIĞINDA HUZURLU BİR SON...

Comentarios


bottom of page