Kayıp parçalara aldırmadan yapbozu tamamlamaya çalışanların kitabı
- Litera 
- 1 dakika önce
- 2 dakikada okunur
Feyza Cengiz Dündar, Mevsim Yenice'nin kitabı, Fil Gözü odağında yazdı: "Kitap, olaydan ziyade durum ve duyguya odaklanarak atmosfer öykücülüğünün önemli örneklerinden biri."

Mevsim Yenice'nin öykülerini okurken bir hal’in içerisinde yeniden yaşıyor gibi hissederiz. Yazar olayları ön plana çıkarmaktan çok atmosfer üzerinde durmayı yeğler. Ertelenmiş konuşmalar ve bastırılmış duyguların izlerini görürüz onun öykülerinde. Aile içinde de toplumsal bağlamda da dışlanma, kabul edilmeme, kendinde yer bulamama öykülerin başlı başına konularıdır. Boşluklara rağmen yaşama tutunanların hikayelerini okuyoruz da diyebiliriz. Ayrıca biraz da karakterlerin travmatik deneyimlerini yok sayma ya da gündelik hayata gömme eğilimlerini de görürüz.
Dili yalın ve akıcıdır; yoğun bir çağrışım alanı içeren de bir üslubu vardır. Bununla birlikte öykülerinde leitmotif tekniğini kullanır, bazı şeyleri direk anlatmak yerine sezdirme tekniği ile anlatmayı tercih edenlerden Yenice… Atmosferin bu kadar iyi hissedilmesinde mekanların da önemi var. Sıradan mekanlar (klinik, ev, kasaba, hamam…) metaforik bir yoğunluk kazanıyor onun metinlerinde. Karakterlerin büyük çoğunluğu bireysel yalnızlıkların içinde toplumsal bağlamla çatışan karakterlerdir. En çok etkilendiğim ‘lokal anestezi’ öyküsünde bir kız çocuğunun boşluklarla yaşamak zorunda kalmasını okuduk. İyi bir konumda olan, doktor olmuş bir karakter var karşımızda ama içindeki o bireysel yalnızlığı aşamayan bir karakter aynı zamanda. Öykünün adı ile karakterin boşluklarla savaşı esasında çok uyumlu… Çünkü karakter de yaşadıklarını unutmaya çalışmış -tabiri caizse- uyuşturmaya çalışmış ama bir çağrışım anıyla yeniden uyuşturduğunu sandığı tüm o anılar gün yüzüne çıkmış, tıpkı hastasına yaptığı lokal anestezi gibi… Bu öykü, kitabın arka kapağında yer alan şu cümleyi çok net kavramamı sağladı. “kayıp parçalara aldırmadan yapbozu tamamlamaya çalışanların kitabı…” Anlayacağınız; yaşadığı tüm hayal kırıklıklarına rağmen devam etmeyi seçmiş bir kadın var karşımızda.
“Başında durmuş izlerken vereceğim küçük bir kararın hayatının geri kalanını belirleyeceğini, tüm hakimiyetin bende olduğunu anladım. Harika bir histi. Ne kadar debelenirse debelensin tek başına dönemiyordu. Ben müdahale etmezsem dönemeyecekti de.”
Diğer bir öykü ‘Buzda balık avı’ ise, yalnızlığın mekan üzerinde görünür kılındığı bir öyküydü. Yine bir kadın var karşımızda yaşadığı duygu durumunu dolabındaki yumurtayla ve buzullarda çekilen bir belgeselle anlatarak aslında bize ne yaşadığına dair bir fikir veriyor. Sıradan bir an vardır ortada ve o anı en etkileyici ama bir o kadar da yalın bir şekilde anlatmış yazar.
Fil Gözü, Türk öykücülüğünde kırılma anlarını görünür kılan bir eser olarak konumlandırılabilir; olaydan ziyade durum ve duyguya odaklanarak atmosfer öykücülüğünün önemli örneklerinden biri olmuştur. Aidiyet ve yalnızlık sorunlarını incelikle işleyen gündelik detaylardan sembol oluşturan bir kitap olarak okurunu beklemektedir.












































Yorumlar