Öykü: Mutlu Son
"Şu zenginlik yok mu insanı göğe yaklaştırır der anam."
Sibel Oğuz
Gülerek doğmayagörsün insan, bir daha yakıştırmazlar ağlamayı, ağzın kulaklarında o ayıbı taşırsın, yazgın olur. Çocuklar ağlar, kadınlar ağlayabilir, erkekler ağlamaz, Mutlu’nun hakkı yoktur ağlamaya. Bu doğru önerme midir bilinmez.
Mutlu mahallenin gösterişli apartmanlarından birinde oturur. Gelen geçen hayranlıkla bakar binaya. Bizim en ufak sarsıntıda utancından yerin dibine geçecek evlerimizin yanında, hayli göze gelir Mutlu’nun evi. Şu zenginlik yok mu insanı göğe yaklaştırır der anam. Elbette maşallah demeden de geçmez önünden. Gri, mavi betebeli binanın ön cephesine boydan boya, büyük harflerle “Mülk Allah’ındır.” yazmaktadır. Adının hakkını verir Adil amca. Vergi vermez devlete, öyle ya mülk Allah’ın ne de olsa. Mutlu, gülerek dünyaya gelmesinin cezasını, ağlanacak yerde gülerek öder.
Mavi betebeli evde doğmak mutlu olmak için yeterli bir sebeptir elbette fakat Mutlu bu durumdan ziyadesiyle muzdariptir. Mahallenin gösterişli evinde kendisi oturur, en güzel kızına o âşıktır. Kerime on sekizinde, uzun, ince belli, iri ve kara gözleriyle bilmem kaç delikanlının yüreğini işgal eder. Bir yüreği mi? Akıllara durgunluk verir evlerden ırak. Saçlarının kıvrımında mahallenin gençlerini küçümseme vardır. Mutlu hariç; o gri mavi betebeli evde oturmanın mükafatıdır bir bakıma.
İlkokulu Mutlu’yla beraber okuduk. Sabahları, köşedeki bir dalı kurumuş Çınar ağacının altında, servis aracı bekler gibi beklerdim Mutlu’yu. Kuralı bozmadan kaç dokuz ay bitirdik Allah bilir. Aynı sıraya kazdık aşklarımızı. Aynı yolları bazen dolambaçlı, bazen kestirmeden gittik. Aynı topa farklı açılardan vurduk. Onunki kaleye, benimki taça gitti. Biz ağladık, o güldü. Yazgının ötesine geçilmezdi değil mi? Üniversite sınavları açıklandığı gün, birbirimize gerçekleşmesi mümkün olmayan sözler verdik. Mutlu Eskişehir’de tıp kazandı, bu başarıda mavi betebeli evde oturmanın etkisi göz ardı edilemezdi. Ben ise Felsefe’ye ikinci tercihimle yerleştim. Kimseye kazandığım bölümün ne işe yaradığını anlatamadım. Aristo’nun poetikası koltuğumun altında gezdim. İnancım başta babam olmak üzere elden ele dolaştı.
Ekimin ortalarıydı. Evde sonbahar hazırlıkları tüm hızıyla sürüyordu. Annemin yaptığı domates sosları bütün kışın güvencesiydi. Mutlu’ların kahvaltı sofrasına konservenin ekşi kokusu yayılmaz, annemin hormonlu diye yutturduğu çeri domatesler rokanın eşsiz uyumuyla şölene dönüşür, Mutlu’nun gevşek yüz kasları bayram günlerinin verdiği bir doyumsuzlukla belirginleşirdi.
Sahip olduklarını ancak hayal edebildiğimiz Mutlu’nun evinde olan şeyler bizi çoğu zaman yakından ilgilendiriyordu. Fakat Mutlu’nun evi dışında hatırladığım bazı şeyler daha vardı.
Okul hazırlıklarımı annemin köşelere sokuşturduğu sermayesiyle tamamlamış olmanın verdiği huzur ve annemin haklı gururu birkaç gün sürebildi. Kayıt günü sabahında sendika işçisi babam, kendi çapında hazırlıklarını tamamlamış, bu yaşına kadar yoğun çabalarının sonuç vermediği kravatını bağlamak için annemi bekliyordu. Kazandığım bölümün ailemin inancını sarsacağı endişesi unutulmuş, yerini üniversiteye yerleşiyor olmamın heyecanı almıştı. Nicedir Oğuz Kundura’nın vitrininde gidip gelip satılmış mı diye yokladığım, bir kayık edasıyla konumunun hakkını veren, uzun bir zaman sahip olamadığım, fakat benim olacağına dair inancımı yitirmediğim bordo ayakkabılar, hayatıma sevdiğim kız gibi girmiş, renk seçimimle okuyacağım bölümün hakkını vermiştim. Okulda, başta zekâ seviyesi olmak üzere, birtakım özelliklere sahip olanlar adından söz ettirirken, bordo ayakkabılarımla listeye sondan girmeyi başarmıştım. Bazı gözler, hepsi değil tabii, üzerimde hızla gezinip ayaklarıma takılır, bu sessiz ilgi karşısında mahallenin ileri gelenleri arasında hissederdim kendimi. Altı senenin sonunda Mutlu, beyaz önlüğün hakkını verdi. Ben ise iki yılda veremediğim modern mantık dersini, aklın ve zamanın kurallarına göre değişmeyeceğini savunarak geçirdim. Dört yıllık eğitim hayatımı koca yedi seneye yaydım.
Yıllar geçerken sessiz sakin geçmedi elbet. Ellerinde fırçaları, kirli duvarlardan inti