top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Öykü: Patlıcanlı Börek

Yazarın fotoğrafı: LiteraLitera

“Olmadı da biz de yatılı okulda okuduk, biz de arkamızdan gelenleri okuttuk. İlk göz ağrının gördüğü ilgiyi göremedik.”

Nilüfer Çeken Özbay

Başak akşam gelecek misafirler için yaptığı böreği fırından çıkarıp tezgahın üstüne koydu, ıslatıp bezle örttü. Elini önlüğüne sildi. Kızı arkasından sarılıp “Oh, mis gibi kokuyor anne haydi yiyelim,” dedi. “Olmaz, Pervin teyzenler için yaptım, şimdi yersek akşama yetmeyebilir,” dediğinde bir çocukluk hatırası canlandı gözünde.

Bir hafta sonu babasıyla birlikte babaannesine gittiklerinde heyecanla kapıyı çalmış cevap alamayınca ellerini gözlerine siper edip pencereden içeri bakmıştı. Yaşlı kadının sofranın üzerindeki üstü tüten tepsiyi alıp divanın altına sakladığını görmüştü. Ardından “Kim o?” diye seslenmişti.

Başak, sessizce duvarın yan tarafına saklanmıştı.

“Geldim, geldim.” Babaannesi belini tutarak kapıyı açtığında kimseyi görememişti. “Gavurun kızanları işleri güçleri zulümlük olsun,” diye söylene söylene geri dönmüştü.

Arkasından gelen babasını içeri girmesin diye çekiştirerek durdurmuş, “Lütfen içeri girmeyelim,” demişti.

Halil kızının ağlamaklı halini görünce merakla sormuştu.

“Ne oldu sana?”

“Babaannem bizi sevmiyor.”

“Olur mu hiç öyle şey?”

“Gözlerimle gördüm sofradaki böreği sakladı.”

“Saklamamıştır. Sana öyle geldi belki de. Hadi gel.”

Başak boynunu bükerek babasının peşine takılmıştı. Bu defa kapıyı çalarken az önceki heyecanı kalmamıştı.

“Oynamayın benle bak. Çalıp çalıp kaçarsınız, uğraştırırsınız bu yaşlı kadını. Ananıza babanıza şikayet etçem görceniz gününüzü.”

Babası kapıyı açarak “Oo Ayşe Sultan seni yine kim sinirlendirdi bakayım,” demişti.

“Yok mu bu mahallenin kızanları kapıyı çalıp kaçar oyun yaparlar. Başlarında ana baba yok ki. Sahipsiz bütün günü yollarda geçirirler. Eziyet ederler yaşlılara.”

Halil annesinin elini öpüp divana oturmuş, Başak da babasını takip etmişti.

“Aç mısınız?”

“Açız valla anacım. Mis gibi de börek kokuyor, koy da yiyelim.”

“Ne böreği be çocum. Tarhana yaptım yiyin diye. Kırayım bir baş soğan katık edersiniz yanına.”

Halil kızıyla göz göze gelince üzülmesin diye başını okşamış, hafifçe gülümsemişti.

Annesinin yaptığına anlam veremeyerek sormuştu. “Ana sen niye böyle yapıyorsun? Böreğin kokusu sokaktan duyuluyor. Hadi çıkar da yiyelim.”

“Abinler gelecek akşama. Siz çorbayla soğan yiyin onlara kalsın.”

“Ha şunu baştan desene. Biz çocukken de böyle yapardın sen. Her şeyi yatılı okuldan gelince yesin diye İbrahim abime saklardın.”

“Öyle olmasaydı bakımsız mı kalsaydı gurbet ellerde çocum? Bak okuyunca hem kendini hem sizi kurtardı. Yoksa nasıl okuturduk babanla altı çocuğu. Fena mı oldu?”

“Olmadı da biz de yatılı okulda okuduk, biz de arkamızdan gelenleri okuttuk. İlk göz ağrının gördüğü ilgiyi göremedik.”

“Deli deli konuşma. Sizi aç bıraktım sanki.”

“Bırakmadın tabi.”

“Halen de doyururum da yine beğenmezsiniz.”

Yaşlı kadın tarhana çorbasını taslara koyarken “Siz yokluk yoksulluk mu gördünüz. Aç bilaç mı kaldınız? Bizdik öyle çeken biz. Beş altı yaşlarında çocuktum yollara düştüğümüzde. Petriçte parmakla gösterilen bir aileydik. Varlık ki varlık görsün gözün. Ballar, pekmezler küp küp. Turşular bidon bidon. Savaş çıkınca yer yerinden oynadı. Komşu komşuyu kırdı geçirdi. O zamana kadar bilirdik Osmanlı. Sonra oldu Türk-Bulgar, Müslüman-Hıristiyan. Bu gözler neler gördü be çocum. Babam demiş anneme, savaştan kaçmak erkeğe yakışmaz. Göç; kadın, çocuk, yaşlı, hasta işidir. Bize topraklar için mücadele etmek yakışır. “

“Çok dinledik küçükken ana.”

“Dinlediniz de çocuklarınıza anlatmadınız. Öğretmediniz. Yaşarken benden öğrensinler bari. Ölümlü dünya. Orada kaldı babacım. Öldü mü, yaşar mı bilmedik hiç. En son duyduk gavur toplamış erkekleri camilere vermiş ateşe. O zamandan beri rüyalarım alev alev. “

“Bilirim anacım abimin ismini bile İbrahim koydun babanın adı yaşasın diye.”

“Koydum ya. Meriç var bir koca nehir. Bindik kayıklara insan ziyanlığı. Düşeni kurtarmak yok. Devam ederler yola. Burada olduk sığıntı. Bir parça ekmeğe muhtaç. Çok aç yattım ben çok. Başta erkek yok. Tarla verdiler ekemeyiz, hayvan verdiler güdemeyiz. Ninen evlendi bir adamla hayırsız çıktı lanet herif. Gitti hökümet nikahlı karı getirdi anamın üzerine. Biz alışık değiliz öyle şeylere. Anam kabul etmeyince yine kaldık bir başımıza. Bir akraba yanına yerleştik Allah razı olsun onlardan. Çetik, şoşon örüp satarak büyüttü anam dayınla bizi. Biz çektik siz çekmeyin diye babanla sizi bir şeye muhtaç etmedik, eksik bırakmadık. Şimdi sen tarhana soğan beğenmezsin.“

Babası tarhanadan bir kaşık alıp “Beğenirim anacım beğenmez olur muyum? Güzel olmuş çorban eline sağlık ama Başak var yanımda belki canı çeker,” demişti. Soğanı kırıp kızına uzatmış Başak sevmese de yemişti. Yaşlı kadın torununa “Çocuksun sen al bir dilim şişmesin bir yerin,” deyip börekten uzatmıştı. O böreğin tadı damağında kalmış eve gidince annesine bir tepsi patlıcanlı börek yaptırmış ama babaannesindekinin lezzetini bulamamıştı.

Başak tepsinin başında bekleyen kızına gülümseyerek “Yaşlanıyorum galiba git gide babaanneme benziyorum,” dedi. Uzanıp raftan iki tabak aldı. Kızına ve kendine birer dilim börek kesti.

Comments


bottom of page