top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Saat 10 Randevusu

"Hay aksi! Rujumla aynı tonlarda kırmızı bir oje sürmeyi nasıl unuttum."

Tuğba Poyraz K.


En içten gülümseyişimle, “Kocaman bir günaydın” dedim danışma bankosundaki güvenlik görevlisine. Zoraki karşılık vererek Melda Hanımı aradı. Aynı isteksizlikle; 18. kat, 32. daireye çıkabileceğimi, beklendiğimi söyledi. “Kolay gelsinimi“ ziyân etmeden beyefendinin; eliyle işaret ettiği rezidansın, misafir girişi yapılan sol koridoruna yöneldim.


Asansörle çıkarken, çalan müzikle saçlarımı düzeltip, zafer işareti yaparak havalı bir ayna fotosu çektim. Hay aksi! Rujumla aynı tonlarda kırmızı bir oje sürmeyi nasıl unuttum.

Atacağım storiye ne yazsam diye düşünürken kattaki açık kapıyı fark ettim. “Hoş geldiniz” diyen mekanik ama neşeli sesi takip edip, içeriye girdim. Nezaketli bir tokalaşmayla, ne içmek isteyeceğim sorusuna şekersiz Türk kahvesi dedim. Montumu asarken ofisi, diğerleriyle kıyaslamak için incelemeye başladım.


Mekânda sade-şıklıkla yakalanan güzel bir atmosfer var. Yerdeki el dokuması kilim, duvarlardaki soft renkler, minimal eşya, odaya ferahlık veren detaylar. Oturduğum koltuğun tam karşısında, Melda Hanım’ın masasının üstünde çerçeveler sıra sıra: Diplomalar, sertifikalar, katılım belgeleri, başarı belgeleri…


Önümdeki sehpada dizili boy boy fillerin mistik bir anlamı var mı acaba diye googlelamak istedim. Buhurdanlıktan yayılan lavanta yağının, yeni söndürüldüğü anlaşılan sigaranın kesif kokusunu bastıramadığını söylemekten son anda vazgeçtim.


Etrafı dikkatlice incelediğimi fark eden ama buna bir anlam veremeyen Melda Hanım biraz müstehzî bir tavırla:

-Tekrar hoş geldiniz Cemre Hanım, daha önce tanışmış mıydık?

-Teşekkür ederim hoş buldum, Melda Hanım. Maalesef, henüz tanışıyoruz.

- Pekâla, nasılsınız? Rahat mısınız? Kendinizi nasıl daha iyi hissederseniz öyle oturabilirsiniz.

-……….

-Ok sanız başlayalım Cemre Hanım. Telefonda, yıllardır sırtımda taşıyorum dediğiniz yükleri burada bırakma zamanı. Herhangi bir kaygı duymadan, içinizden geldiği gibi anlatın. İlk görüşmemiz size doğru bir yol haritası çizebilmem için benim açımdan son derece önemli.

-Hep aynı nakaratlar, hep aynı polyannacılıklar…

-Ne söylediniz Cemre Hanım? Pardon duyamadım.

-Ben biraz heyecanlıyım.


Heyecanlıyım der demez, bacaklarım titremeye başladı. Hayır, şimdi sırası değil. Bu defa değil. Bu defa başaracağım. 1,2,3 saydım. Derin derin nefes aldım. Bacaklarımı durdurmaya çalıştım. Sanki sonsuza kadar susmam için alfabedeki bütün harfler, sözlükteki bütün kelimeler, topyekûn ağzımı işgal etti. Bir daha asla konuşamayacağımı sandım.


-Cemre Hanım telaş etmeyin lütfen, iki arkadaş kahve içerken sohbet ediyoruz gibi düşünün.

-Sorun şu ki, biz arkadaş değiliz diyecekken başladım anlatmaya


Annemi kaybettim, 22 yaşımda. ODTÜ fizikte son sınıftaydım. Kanser tedavisi görmeye başladığını bilmiyordum. Kuzeniyle, aynı mahallede oturduğumuz yurttaki oda arkadaşım, babaannesiyle konuşurken tesadüfen öğrendim öldüğünü.


Telefonunu açan abim konuşamayınca deli gibi fırladım. İçime düşen korla, üzerimde eşofmanlar, ayağımda oda terliklerimle oraya nasıl geldiğimi bilemediğim Aşti’den, ilk kalkan İstanbul otobüsüne atladım.


-Melda Hanım, -empatik yüz ifadesiyle- anneniz sizi üzmemek, evden uzaktayken sizi endişelendirmemek, hastalığıyla sizi yormamak için durumunu gizlemiş olmalı. Bedelinin bu kadar ağır olacağını tahmin edebilseydi; muhtemelen hastalığının son evresinde, çok geç kalınmış tedavi sürecini sizden asla saklamazdı biliyorsunuz değil mi

-Tabii ki çok haklısınız. Maalesef kanser, ailemin hiç tahmin etmediği kadar hızlı ve kötü ilerlemiş.


Eve varana kadar yol boyu ağladım. Otobüsten indikten sonra bir damla yaş akmadı gözümden. Son kez görmek istemedim. Defnedilirken mezarlığa gitmedim. Doğru düzgün tanımadığım bir sürü uzaktan akraba kadının ortasında kaldım.


Uzun uzun oturdum. Kadınlar ağladı. Kuran okudu. Ben sadece oturdum. Tespihlerle, ağıtların arasına sıkıştım. Çok kez dilimi ısırdım. Bazı kelimeleri ve anlamlarını o gece unuttum. Ertesi akşam, abim zorla kucaklayıp yatağıma yatırana kadar oturdum.


O sabah konuşmuştuk annemle, mezuniyet törenime kıyafet, ayakkabı vs. alışverişi için Ankara’ya çağırmıştım. Bu aralar hiç gelemem demişti, kızıp telefonu suratına kapatmıştım. Tekrar arayınca da açmamıştım. Nereden bilebilirdim ki bir daha hiç konuşamayacağımı? Attığım sıradan bir gençlik tribine bu kadar ağır bedel ödeyeceğimi?


-Annenizle vedalaşamadığınız için ona hem kızgın hem kırgınsınız. Hastalığını sizden sakladığı için onu affedemiyorsunuz. Durumunu bilseydiniz vefatını daha kolay kabullenebilir. Bir evlat olarak son vazifelerinizi layıkıyla yapabilir. Hatta daha sağlıklı bir yas süreci geçirebilirdiniz. Eğer içtenlikle isterseniz ve şifalanma yolunda kararlı olursanız; size öz şefkatli farkındalık kazandırarak bakış açınızı değiştirebiliriz.

-Tabii ki, bunun için buradayım. İçimdeki vicdan azabı bitsin istiyorum artık. Yıllar geçmesine rağmen geceleri herkes gibi derin uyuyamıyorum. Hep bir nefes var sanki beni gözleyen. Rüyalarımda bile anneme yetişemiyorum. Çok yoruldum ona geç kalmaktan.

-Yaşadığınız travmayı unutmanız mümkün değil tabii ki. Ama olumlama çalışmalarıyla an ve gelecekle barışmanız mümkün. Tercih sizin, dilerseniz önümüzdeki haftaya terapi planlayabilirim.

-Kahvenin yanındaki suyu içerken fark ettim ne kadar ağladığımı. Gözyaşlarımın sessizliğini çalan telefon bozdu. Melda Hanım saatine bakarak hay Allah, 11 randevusu gelmiş olmalı, zaman nasıl hızlı geçiyor.


Ödemeyi yaparken Melda Hanım’ın masasındaki mavi renkli, kum saatini ters çevirdiğini fark ettim. Terapi için haber vereceğimi söyledim. Üçü bir arada tercih ettiğini söyleyen Bennu Hanım otururken; ben bağcıklarımı bağlayamadan kapıdan çıkmıştım bile.


Az da olsa ferahlamış hissettim kendimi. Bir şeyler anlatabilmek iyi gelmişti. Asansörde yine saçlarımı havalandırıp, en ciks gülümseyişimle after pozumu çekerek indim. İnsanlık ölmesin diye danışma bankosundaki güvenlik görevlisine iyi günler diledim. Plazanın dönerli kapısının önünde, sigaramdan bir nefes çekmiştim ki telefonum titredi. Cevap verip vermemekte tereddüt edip meşgule alınca ablam, akşam yemeğinde ailecek annemlerde buluşacağımızı, muhakkak vaktinde gelmemi tembih eden mesajını gönderdi.

Toplantıdayım, açamıyorum akşama görüşürüz yazdım. Merak etme bu defa geç kalmayacağım diye söylene söylene arabama bindim.

bottom of page