Öykü: Yalancı Begonvil
"İyilik yapma isteği bilmediğini bile yaptırıyordu insana."
Selmin Akgül
Sıcağı demlenmiş bir günün akşamıydı. Turkuaz rengi havuzun etrafında birbirini kovalayan çocukların şen sesleri geceyi ele geçirmeye hazırlanan sivri sineklerin seslerine karışıyordu. Yaz akşamıydı her haliyle. Telaşsız, sakin ama neşeli. Balkonlardan gelen çatal bıçak sesleri. Birbirine çarpan bardak sesleri. Cırcır böceklerinin sesleri içimdeki yazın seslerine selam ediyordu. Havuzun etrafında konumlanmış iki katlı çatısız beyaz evlere uzanan küçük kiremit rengi parke taşlarını takip ederek evime doğru gidiyordum. Ayaklarımda geçtiğim topraklı yolların tozu, yüzümde denizin tuzu ve duştan sonra kendini belli edecek olan o tatlı güneş yanığı pembeliği vardı.
- Sarı papatyam bakar mısın?
Başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde tek kolu dirseğine kadar alçıda; diğer elinde kuru soğan tutan kadını gördüm. Üzerinde ince askılı pamuktan siyah bir bluz vardı. Bluzun altında kendini belli eden irice iki armut büyüklüğündeki memeleri karnına doğru uzanıyordu. Saçları kısaydı. Erkek tıraşı dediklerinden. Kurşuni renkte. Bir elinde kuru soğan diğer eli alçılı yaşlı kadın, papatyam diye bana sesleniyordu. Bana mı seslendiniz demedim. Hiçbir şey demedim. Sanırım yüzümde bir tebessüm oluşmuştu.
- Yavrum be şu soğanı bana doğrar mısın tek elimle doğrayamıyorum…
İnsanın içine iyilik yapma isteği en çok bu havalarda gelirdi sanki. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim. Birlikte evine girdik. Adını sormadım. O da bana sormadı. Neticede aynı sitede oturan insanlardık. Her yaz 15 gün birbirimizi görüyorduk. Belki de adımızı da biliyorduk. Bir oğlu vardı diye duymuştum ya da bir vakit o söylemişti. İsviçre’de doğmuş Amerika’da büyümüştü. Doktordu. Ne doktoruydu onu çıkaramadım. Tüm bunları nereden biliyordum, bilmiyorum. Ama adını şu an hatırlamadığım komşumun evinde soğanını doğramaya koyulmuştum.
Yer yer kireçlenmiş, kadının kolundaki beyaz alçıdan damlamış hissi veren, lekelerle doluydu alüminyum evyenin yüzeyi. Yeni yıkandığı anlaşılan ama temiz görünmeyen birkaç tabak çanak da ters döndürülmüş halde evyenin üzerinde duruyordu. Musluğun hemen altında bulunan bulaşık makinasının kapağı yarı açık haldeydi. İçinde market poşetleri vardı. Bulaşık makinasını dolap poşeti haline dönüştürmüştü. Bir bıçak istedim soğanı doğramak için, bir de ekmek kesme tahtası. Tahta yoktu. İlk kez soğanı annem gibi doğradım. Yapabildiğime şaşırdım. Soğana önce dikine sonra da yanlamasına çizikler attım. Küçük küpler halinde döktüm tencereye. Maharetime şaşırdı. Doğrusu ben de şaşırdım. İyilik yapma isteği bilmediğini bile yaptırıyordu insana. Soğanı doğrarken ocağın hemen yan tarafında bir çay tabağına konulmuş dişler gördüm. Midem bulandı. Ya da bulandı sandım. Dönüp kadının yüzüne bakmak istedim. Dişsiz ağzının nasıl bir hale büründüğüne dikkat etmemiştim. Çok konuşmuyorduk. Belki de bundandı diye düşündüm. Soğanlardan sonra ortaya irice bir patates çıktı. Akşam yemeği için kıymalı yumurta ve haşlanmış patates düşünmüştü. Patatesleri de doğrayıp başka bir tencerede kaynayan suyun içine bıraktım. Mutfak tezgahındaki bulaşık dağınıklığını toplamak geldi içimden. İleri gidermiyim diye tereddüt ettikten sonra iyilik olacağını düşünüp el çabukluğuyla önce yıkanmış bulaşıkları ona sorarak yerlerine yerleştirdim. Ardından da tüm tezgâhı temizledim. O ise etrafımda dolanıp tek eliyle bana yardım ediyordu. İşler bittiğinde takma dişlerin yerinde olmadığını fark ettim.
- Yasemin ne zaman gelecek o benim bir tanemdir, dedi.
Dişlerini taktığını anladım. Konuşmaya başlamıştı. Ağzı şekil değiştirmişti. Bir balıkçı sandalı gibi öne doğru uzanan çenesi artık olması gerektiği yerdeydi. Bacak bacak üstüne attı. Bir sigara yaktı. Oturduğu koltuğun önünde küçük bir sehpa vardı. Üzerinde ilaçlar, tansiyon aleti kül tablası bir de telefonu. Sehpanın hemen altına küçük bir çöp kovası iliştirmişti. Sigarasını söndürdükçe küllüğü oraya döküyordu. Ablamdan söz etmeye devam etti. Ablamı iyi tanıyor olduğunu anladım. Belli ki sarı papatya unvanını da bundan almıştım. Adımı bilmiyordu. Tıpkı benim onunkini bilmediğim gibi.
- 15 gün sonra gelir sanırım.
- Ah nasıl özledim onu bilemezsin. O buraya ge