top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Piramit’in Kalbinde Arnavutluk

Tugay Kaban, ismi birkaç kez Nobel Edebiyat Ödülü adayları arasında anılan, Arnavut yazar İsmail Kadare’nin Piramit isimli romanı üzerine yazdı: "Kadare’nin dört sene içerisinde yazdığı ve Türkçesi 131 sayfadan müteşekkil Piramit isimli eseri, direkt olarak ismiyle işaret ettiği bir nokta çerçevesinde hikâyeleşiyor fakat arka planında pek de bilinmeyen, aslında bir başka deyişle üstü örtülmüş bir gerçekliği işliyor."


Tugay Kaban


İsmi birkaç kez Nobel Edebiyat Ödülü adayları arasında anılan, Ölü Ordunun Generali isimli kitabıyla ün kazanmış Arnavut yazar İsmail Kadare’nin Piramit isimli romanı, Ece Dillioğlu’nun Türkçesiyle Ketebe Yayınları etiketi altında okurlarla buluştu.


Ketebe Modern başlığı altında toplanan Kadare’nin kitapları, Türk okuru için üstünkörü gözlemlenmiş veyahut daha doğru bir ifadeyle, keşfedilmemiş bir coğrafyanın panoramalarını sunuyor. Bu panoramalar, edebiyat yoluyla toplumların kültürel zihinlerine dâhil olabilecek yeni kodlamaların neticesinde, kapalı gözleri açabilir yahut yapay sisleri, bazı gözlerin önünden kaldırabilir. Gözler açıldığında yahut sisin arkası görülebildiğinde ise kendi içine yapılan veya kendi içine kapanan bütün yolculuklar amaçlarına bir şekilde ulaşır.



2005 Uluslararası Man Booker ödüllü İsmail Kadare, kendi coğrafyasının panoramalarını kelimelerle çizerken, sisi aralıyor ve yeni yolculuklara çağırıyor bizleri. Taş Kentin Kroniği ve Taş Kentin Düşüşü ile Batı trajedisinin, çeşitli anlatılarla işlediği değişken yapısını, Piramit isimli eserinde daha da antik olana doğru yönlendiriyor.


Kadare’nin dört sene içerisinde yazdığı ve Türkçesi 131 sayfadan müteşekkil Piramit isimli eseri, direkt olarak ismiyle işaret ettiği bir nokta çerçevesinde hikâyeleşiyor fakat arka planında pek de bilinmeyen, aslında bir başka deyişle üstü örtülmüş bir gerçekliği işliyor.


(Eskilerin ‘ehram’ dedikleri) piramitlerin, nasıl ve ne şartlar içerisinde yapıldığı, çoğu insan için oldukça ilgi uyandıracak bir hâdisedir. Kadare ise, meşhur piramitlerden Keops’u ve Keops’un yüreğinde yatan Firavun Keops’u baş karakterler olarak seçiyor ve devasa yapının/mezarın yapılış sürecini anlatıyor. Sadece, eserin bu ilk yüzünün bile aslında farklı bir okuma deneyimi sunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.


Piramitlerin genellikle firavunlar için bir mezar yeri olarak tasarlandığı ve inşa edildiği, bilinen en yaygın bilgilerden biridir. Ve bunun yanında, bu düşünceye pek de farklı fikirler eklemlenmez. Kadare ise hikâyesini, yeni bir fikri, bu genel olana eklemlediği önemli bir bakış açısıyla değerli kılıyor.

Firavunluk konumunu, toplumu baskı ve yoğun iş gücü altında tutarak korumak.

Piramit ne kadar devasa olursa, onu inşa etmek de o derece zorlaşacaktır. Toplumun içerisinden, sorun çıkarabilecek insanları bu zorluğa esir etmek, yönetimi endişeden uzun yıllar boyunca uzak tutacaktır. Ve ayrıca, bütün zaman diliminin nihayetinde, elde edilen yararların yanında, güç ve görkem somut olarak damgalanacaktır.


Kadare, Keops’un inşası süresince yaşanan işkenceleri, idamları, komploları bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. Elbette yazar, o zaman dilimi içerisindeki yaşanan gerçek olayları, kaynaklarla ve sair sunmuyor okuruna. Zaten böyle bir anlatım, metni oldukça boğucu kılardı. Kadare’nin, Keops ve zamanını anlattığı Mısır coğrafyasının iskeleti, kendi ülkesi Arnavutluk ile denk düşürdüğü kan ve et üzerinden can buluyor. Sanki önümüzde duran Arnavutluk haritasının üzerine, Antik Mısır haritasını koysak, farklı hiçbir şey çarpmayacaktır gözlerimize.

Baskı psikolojisinin ve despotik zihnin en iyi örneklerinden biri olduğunu düşündüğüm Piramit, 20. Yüzyıl Komünist totalirizminin çarpıcı bir alegorisi.


Tek bir insan için tasarlanan devasa mezarın her bir taşında, binlerce insanın kanlarından bin parça hâlinde izler var.


Kadare, Piramit’in ilk bölümünün adını "Güçlükle Ortaya Çıkarılmış Eski Bir Fikir" olarak tasarlamış. Ve kan izlerinin hiç silinmeyeceğini, eserinin son paragrafında, güçlü bir kurgu becerisiyle bizlere göstermiş. Hâlâ aramızda yaşıyor firavunlar ve hâlâ piramitler yapılıyor.

“Yani bu bilmece hem çözülebilir hem de çözülemez görünüyordu. Çözümsüz görünüyordu, çünkü piramidin yıkılması hayal bile edilemezdi. En azından genel görüş böyleydi. Buna rağmen ‘Bir sabah Keops sıcaktan ve sıkıntıdan delirip de hiçbir firavunun cesaret edemediği şeyi yapıp, piramidin basamak basamak, kötülüğün bulunduğu yere kadar sökülmesini emredeyse?’ diyen insanlar da vardı.” Syf.81

PİRAMİT

İsmail Kadare

Ketebe Yayınları, 2022

Çeviri: Ece Dillioğlu

136 s.

bottom of page