top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

“Sadece içimde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyorum”

Fazilet Genç Akarçay, Litera Edebiyat için Slyvia Plath üzerine bir portre yazısı kaleme aldı.


“Korkuyorum. Sert değilim ama içim boş. Gözlerimin ardında uyuşuk, kötürüm bir oyuk, cehennem çukuru varmış gibi hissediyorum. Asla düşünmedim, asla yazmadım, asla acı çekmedim. Sorumluluklardan kaçmak, bir sefil gibi sürünerek ana rahmine dönmek için kendimi öldürmek istiyorum. Kim olduğumu, nereye gittiğimi bilmiyorum. Ve bu iğrenç soruların cevaplarını bulması gereken de yine benim. Özgürlükten kaçmanın asil bir yolunu arıyorum. Sylvia Plath 3 Kasım”



Onun evreninde insanı etkileyen hüzün öylesine yüklüdür ki, okuyucuyu da derinden etkiler. Sylvia Plath üzerine dünyada ve Türkiye’de çok sayıda çalışma olsa da bu çalışmaların büyük bir kısmı onun şairliği ve intiharı üzerinedir. Türkiye’deki şairlerden Nilgün Marmara’nın hazırlamış olduğu lisans bitirme tezi bu bağlamda önem taşır. Plath’ın şairliğini, intiharı üzerine inceleme yapan Nilgün Marmara, kendi içinde iz bıraktığını düşündüğü Sylvia Plath gibi 29 yaşında intihar etmiştir.


Yirminci yüzyılın Amerikalı kadın yazarı, teoloji, felsefe, psikoloji ve edebiyat üzerinde dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış Sylvia Plath, 27 Ekim 1932 yılında Boston’da dünyaya gelir. Annesi Aurelia lisede öğretmenlik yaparken Otto Plath ile tanışır. Aralarında 21 yaş olması ilerleyen zamanlarda onları çok etkileyecek ve baba figürü Sylvia’nın hayatında önemli bir rol oynayacaktır. Babası Otto Plath Boston Üniversitesi'nde arılar üzerine çalışan saygın bir biyoloji profesörü, evin baskın figürü ve işkoliktir. Aynı zamanda diyabet hastası olmasına rağmen tedaviyi kabul etmemiş, diyabetten kaynaklanan bacağındaki kangrenden dolayı 1940 yılında ölmüştür. Aslında, Plath’ın şiirlerini ve genel yaşam görüşünü etkileyen babasının ölümüdür. Bu olay gerçekleştiğinde Sylvia Plath 8, erkek kardeşi Warren ise 5 yaşındadır. Babanın ölümü Plath’a göre sevgi sembolünün yitimi olmuş annesinin ise sadece kardeşine yönelen bir sevgisi olduğunu düşünmüştür. Plath, 1942 yılına kadar Winthrop'ta annesi ve erkek kardeşi Warren ile birlikte yaşar. Bu dönemde oluşan yazma ilgisi, şiirlerinde de keder, suçluluk, öfke duyguları bırakıldığı şekilde kendini var eder. Annesi, Plath’ın genel yaşam görüşünü ve değerlerini etkilemede oldukça büyük bir etkisi olan Massachusetts Wellesley'de bir ev satın alır. Bu sırada ilk hikâyesi olan “Ve Yaz Tekrar Gelmeyecek”i Ağustos 1950’de Seventeen dergisinde yayınlar. Bu dönemlerde oldukça çok şiir ve hikâye yazıp birçok ödül kazanır. Sırça Fanus romanında anlattığı ilk intihar deneyimi ve Mini Morris arabalarıyla ciddi bir kaza geçirmesinin ardından bir kere daha ölümle yüzleşmenin eşiğine geldiği günlerdir. Küçük yaşta babasını kaybeden Plath, kendisinden yaşça bu kadar büyük bir erkekle evlendiği ve onun babasız büyümesine yol açtığı için bir dönem annesini suçlamıştır. Babasının ölümünden sonra yazdığı ‘Baba’’ ve ‘Medusa’ şiirini de annesine yazdığı bilinir. İntiharından birkaç ay önce, yazdığı şiirlerden ilki ‘Medusa’ ikincisi ‘Ay ve porsuk’ ağacıdır.



MEDUSA

“Felç eden bir plasenta. Küpe çiçeğinin kan çanlarından Soluklarını sıkıç çıkaran Kobra ışığı. Bana hiç soluk kalmadı, Cansız ve beş parasızım…”


BABA

“…Isırıp ikiye ayıran adam sensin. Daha on yaşımdaydım seni gömdüklerinde. Yirmimde ölmek istedim Sana dönmek, sana dönmek istedim…”


AY VE PORSUK AĞACI

…Annemdir ay. Mary gibi şirin değildir. Mavi urbaları salıverir küçük yarasaları ve baykuşları. Nasıl isterdim ki şefkate inanaydım...


Plath, geçen zamana karşın babasını çok özlemiş, eksikliğini hissetmiş, zaman zaman da gözyaşı dökmüştür: Günlükler’adlı kitabında baba özlemini şöyle dile getirir.

“Ve ben bir erkeğin kollarında olmak için yakarıyorum; baba olan bir adamın. Yani artık her gece konuşacağım. Kendimle.

Yaşamı boyunca babasının boşluğunu dolduracak, yol gösterecek birine gereksinim duymuştur. Özellikle evden uzakta olduğu zamanlarda.


Erken yaşta yaşadığı kayıp deneyimi ve bununla birlikte annesiyle olan ilişkisi Plath’ın sonraki yaşamını etkiler ve intihar girişimini gerçekleştirir. Uyku hapı alarak intihara kalkışan Plath’ın bu ilk girişimi başarısız olur. Bunun ardından bir akıl sağlığı tesisinde bir süre kalarak tedavi görür ve Plath taburcu edilir. Ardından Smith Collage'e geri döner ve 1955 yılında mezun olur. New York'taki deneyimlerinin iç karartıcı olmasının bireysel ve edebi yaşamını etkilediğinden dolayı romanı Sırça Fanus romanının temeli oluşmuş olur. Şubat ayında Cambridge'de bir partide, 1956'da İngiliz şair Ted Hughes ile tanışır ve birlikte olmaya başlarlar. Çift kısa bir sürede Londra'da düzenlenen bir törenle evlenir. İki çocuğu olur. Sonrasında psikolojik tedavileri devam eder. Ve şiiri ‘The Colossus’ ortaya çıkar, iyi eleştiriler alır. Hughes'un başka bir kadınla ilişkisini öğrenir ve 1962'de eşinden ayrılır. Romanı ‘Bell Jar’ (Sırça Fanus) 1963 yılında Victoria Lucas takma adı altında Londra'da yayınlar. Otobiyografik bir roman olan kitap, genç bir kolej kızının zihinsel çöküşünü, ardından nihayetinde iyileşmesini anlatır. Bu kitap Plath'ın 1953'te kendi çöküşü ile hastaneye yatışına paralellik gösterir aslında. Ölümünden sonra Sırça Fanus romanı kendi adıyla yayımlanır.


Öfke, güvensizlik, korku ve muazzam yalnızlık ile ölüm duygusunu şiirlerinde de göstermeyi başaran Plath, temalarını da bu doğrultuda şekillendirir. İntihar, ölüm ve vahşet tanımında şiddetli ve canlı olan ‘Ariel’ ve özellikle de babasını Nazilerin bir üyesi ile karşılaştıran birkaç şiiri bu düşünceler doğrultusunda oluşturduğu şiirleridir. Dolayısıyla Plath kendisini istila eden ve kişisel hayatını ele geçiren trajediden kaçamamıştır. Şubat 1963'te evliliği sona ermesinin de büyük etkisinin ardından Londra, İngiltere'deki küçük bir dairede çocuklarına bakarken bu çöküşün kenarında yaşamayacağını anlar. İntihar notu bırakır. Ona ulaştıklarında aramaları gereken doktorun numarasını intihar etmeden önce yazmıştır. 11 Şubat 1963’te mutfağında bulunan gaz ocağının içine başını sokarak intihar eder. İntiharından hemen önce yaptığı son şey, çocuklarına iki bardak süt ve bir tabak tereyağlı ekmekle odalarına gitmek ve çocukları zarar görmesin diye odalarına giden hava gazını engellemek için boşlukları kapatmasıdır. Yetişkin yaşamını depresyonla geçiren Sylvia Plath, 32 yaşında hayatına son verir.


Eserlerinin bazıları şunlardır:

Ariel (1965) Plath'in Daddy (Baba) “Lady Lazarus”u (Lazar Hanım) “Daddy” ve “Lady Lazarus” şiirleri ile “Bell Jar” Romanı Crossing the Water” (Suyu Geçiş) (1971) “Winter Trees” (Kış Ağaçları-1971),) “The Collected Poems” (Toplu Şiirler-1981), 1982 yılında “The Collected Poems” Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü 1959'da yazdığı çocuklar için It-Doesn't-Matter Suit-1996'da yayınlandı. Ölümünden hemen önce yazdığı romanı ‘Sırça Fanus’ Sylvıa Plath ‘Günlükler’ Kitabını ölümünden sonra eşi Ted Hughes sansürleyerek yayınladı.


Kaynakçalar:

Sylvia Plath ‘Günlükler’ kitabı Kırmızı Kedi Yayınevi / 2012 yılı 8. Basım 458 sayfa

Tez/ Sylvia Plath yapıtlarının tarihsel koşullar ve toplumsal cinsiyet ışığında incelenmesi Duygu Dinçer İstanbul-2019

bottom of page