top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Yaratıcılık Ritüelleri 49 / Figen Şakacı: “Her kitabımda ilk defa yazıyormuş gibi heyecan ve endişe duymazsam yazamam.”

“Yazma cesareti her şeyden önce hata yapmayı göze aldığınızda, üzerinize dikili bakışlardan, kalkan kaşlardan uzak durduğunuzda edindiğiniz bir şey. Yazarla yazı arasında süreç boyunca kimse girmezse iyi olur. Ne zaman ki yazar bitti der, geri çekilip güvendiği insanlara metni sunar, o zaman desteğe de kösteğe de açık demektir.”

Semrin Şahin, Yaratıcılık Ritüelleri söyleşilerinde bu hafta Figen Şakacı’yı ağırlıyor.



Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?

Ritüel çok afili bir kelime; bilmem ki mesela bulaşık yıkamanın kafama üşüşen fikirleri köpürtmeye yaradığını söylesem aynı etkiyi uyandırır mı? Ya da masaya oturmadan önce uzun bir yürüyüş, bulunduğum yer müsaitse uzun bir yüzme ya da bir duş. Şıp diye anlaşıldığı gibi ille de su ve suyla temas olacak ki, sözcükler elimden kafamdan aksın gitsin.  


Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?

Eğer bir meseleyle fazla haşır neşir olmuşsam, onu kendi meselem ve yazı konum yapmışsam tıkanmak şöyle dursun coşar, akar, taşarım. Her sene kreasyon yetiştirir gibi yazma telaşına kapılmadığımdan öyle sorunlar yaşamıyorum. Yeter ki içime sinen bir dertle derinleşebileyim o her neyse dibine kadar ineyim; artık kum mu çıkarırım yoksa incisini içine saklamış bir istiridye mi yazarken ya da ortaya bir kitap olarak çıktığında anlaşılır orası da.


Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?

Mesaisi belli, kurumsal işlerde çalışırken haliyle sadece akşamlar, hatta geceler bana kalıyordu. Çocuksuz ve kocasız olmanın avantajıyla zamanı daha efektif kullanıyordum ama yine de günün yorgunluğunu, işin üstüme sinen kirini pasını atmam, kendi sesime kulak kesilmem de kolay olmuyordu. Öte yandan edebiyatı çok kutsamanın, her edebiyatçının söylediğini ayet gibi dinlemenin, yazma derdiyle dört dönen için çok faideli bir şey olmadığını anlamam da zaman aldı. Yazma cesareti her şeyden önce hata yapmayı göze aldığınızda, üzerinize dikili bakışlardan, kalkan kaşlardan uzak durduğunuzda edindiğiniz bir şey. Yazarla yazı arasında süreç boyunca kimse girmezse iyi olur. Ne zaman ki yazar bitti der, geri çekilip güvendiği insanlara metni sunar, o zaman desteğe de kösteğe de açık demektir. 


Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?

Kurmaca anlamında ilk gözağrım Bitirgen’i yazdığım zamandan bu yana 21 sene geçmiş. Elbette ve iyi ki değişmişim; her kitabımda ilk defa yazıyormuş gibi heyecan ve endişe duymazsam yazamam galiba. Yazarlık bir meslek olmadığı için yazmak da bana iş gibi gelsin istemem, o zaman metin sasılaşır, benim ruhsuzluğum ya da yazı memurluğum okura geçer çünkü. Buna o kadar inanırım ki, yazmaya kaptırıp gittiğimde bir sonraki cümleyi yazayım da kalkayım şunun başından gibi bir hisse kapıldığım anda bile bırakırım yazmayı. İhanet gibi gelir bana işlevsiz ve cezbesiz bir cümle, şevksiz bir yazma eylemi… 


Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?

O kitabı yıllar önce okumuştum. Hatta gaza gelip yazarın verdiği ödevleri bile yaptım; yanlış hatırlamıyorsam içinizdeki yaratıcı çocuğu gezmeye çıkarın diye bir şey vardı. Ben de yürüyüşe çıktığımda rastladığım arkadaşlara, bana dokunmayın çocuğumu gezdiriyorum diyordum☺ Yazmaya başlamadan önce mutlaka okumam gereken kitaplar olur; elimin altında, kütüphanemde… Son romanım HınçAhınç için bir hayli kitap devirdim mesela. Eskiden sadece geceleri yazardım, şehir susacak, üst katımda evi zangırdatarak koşturan çocuklar uyuyacak diye beklerdim. Şimdi öyle değil; dürtüldüğüm anda ve çalışma odamda olmam yeter.


Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo, öykü, şiir, beste vs…)  var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?

Don Kişot’u, Sheaskpear’ın sonelerini yazmak, Guernico’yu resmetmek ve Nermine Memmedova gibi şarkı söylemek, Shakira gibi dans etmek isterdim.

Comentários


bottom of page