Yaratıcılık Ritüelleri 12 / Melike Uzun: "Yazmak benim kendimi var etme biçimim. Bunu sorgulamanın kendime ihanet olduğunun farkındayım artık."
"Yazdıklarımın görünür olup olmadığıyla daha fazla ilgilenmeliyim belki ama bunu sorun olarak görmedim hiçbir zaman. Beni destekleyen veya yolumu yazma konusunda açan kimse olmadı, beklemiyorum böyle bir destek. Dışardan gelen motivasyona inanmıyorum."
Yazarların yazma deneyimlerine odaklanan Yaratıcılık Ritüelleri'nde Semrin Şahin'in bu haftaki konuğu Melike Uzun.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Evet, şiir okurum mutlaka. Dilimi ve dimağımı açtığına, odaklanmama yardım ettiğine inanıyorum.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Ne konu sıkıntısı yaşarım ne de tıkanma. Ama bazen tasarladığım anlatımı ve üslubu oluşturamadığım, iyi ifade edemediğim düşüncesi olur, buna tıkanma demek doğru olmaz. İstediğim anlatımı bulamamışsam metinden bir süre uzaklaşırım.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Evet, zaman sorunu hep var. Aştığım söylenemez. Yazdıklarımın görünür olup olmadığıyla daha fazla ilgilenmeliyim belki ama bunu sorun olarak görmedim hiçbir zaman. Beni destekleyen veya yolumu yazma konusunda açan kimse olmadı, beklemiyorum böyle bir destek. Dışardan gelen motivasyona inanmıyorum.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Aynı değil, başlarda bir ürkeklikle yazdım hep. İyi mi yazıyorum, kötü mü? Hayattan, yakınlarımdan bir şeyler çalıyor muyum? Şimdi netim. İyi veya kötü olduğuna karar verecek bir merci yok. Yazıyorum, o kadar. Yazmak benim kendimi var etme biçimim. Bunu sorgulamanın kendime ihanet olduğunun farkındayım artık.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Değişen şiir kitapları olur elimin altında. Cameron’un bahsettiği “sabah sayfaları” benim yazma biçimimden çok farklı bir şey, ama sabahları zihin henüz günlük yaşamın verileriyle kirlenmemişken, bir tür esrikliğin içinden yazmak verimli ve doyurucu oluyor. Gece hiç yazmam, okurum, izlerim geceleri.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Karanlık Kız, Ferrante. Doğru yere çekinmeden bakmış Ferrante. Gördüğünü yoğun ve yalın anlatmış.
コメント