Yaratıcılık Ritüelleri 46 / Gamze Efe : “Yeni bir biçim yaratmak için uğraşmadan edebiyata bir katkı sunabileceğime inanmıyorum.”
“Başladığımda daha korkak ve heyecanlıydım. Çıplak kalmaktan, hata yapmaktan daha çok korkuyordum. Şimdiyse heyecanım aynı ama daha cesur olmaya çabalıyorum. Yeni bir biçim yaratmak için uğraşmadan, dil ile doğru yönde oynamadan, kurmacanın niteliğini artırmadan edebiyata bir katkı sunabileceğime inanmıyorum.”
Semrin Şahin, Yaratıcılık Ritüelleri Söyleşileri’nde bu hafta Gamze Efe’yi ağırlıyor.

Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Zihnimin dağınıklığı sanırım yazma rutinime de yansıyor. Dağınığım. Derli toplu bir masada çalışmaya başlasam da on, on beş dakika sonra her yanım kitapla, kahve fincanlarıyla ve maalesef sigara külleriyle doluyor. Yazmaya başlamadan önce yaptığım tek ritüel bende yazma isteği uyandıran kitaplarımdan belirli bölümleri yeniden okumak diyebilirim. Bunun dışında başka bir ritüelim yok. Dağınıklık içinde zihnimi daha kolay toplayabiliyorum.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Tıkanıklık yaşamayan yazar yoktur sanırım. Beyin kasımı çalıştırmak için kurmaca üzerine her gün düşünsem de bazen kağıda dökemediğim elbette oluyor. Böyle zamanlarda yine en çok yaptığım başucu kitaplarımda işaretlediğim öyküleri okumak ve film izlemek diyebilirim. Bazen tiyatroya gidiyorum. Sanırım tıkanıklık dönemini yine sanatla çözmeye çalışan biriyim.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
İşimin kendimi bildim bileli çok yoğun olması sebebiyle yazmaya daha çok geceleri vakit bulabiliyorum. Bu da ciddi bir uykusuzluğa sebep oluyor ama yazmayı bırakmayı düşünmediğim için hayat biçimimi, işimi yazmaya göre ayarlamaya çalışıyorum. Görünürlük ile ilgili olarak hocam Ethem Baran’ın hep söylediği gibi iyi bir metnin yolunu bulacağına inanıyorum ve görünür olmak gibi şiddetli bir kaygı gütmüyorum. Beni bu olgunlukla tanıştıran, her zaman destekleyen de Ethem Hocamdır.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Başladığımda daha korkak ve heyecanlıydım. Çıplak kalmaktan, hata yapmaktan daha çok korkuyordum. Şimdiyse heyecanım aynı ama daha cesur olmaya çabalıyorum. Yeni bir biçim yaratmak için uğraşmadan, dil ile doğru yönde oynamadan, kurmacanın niteliğini artırmadan edebiyata bir katkı sunabileceğime inanmıyorum. Bu yüzden de cesaretle devam etmeliyim, buna inandım, ikinci dosyamı bu çerçevede daha çok irdeliyorum.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Sanırım hiç sabah yazmadım. Belki yirmi yıldır geceleri yazıyorum. Hatta bazen sabaha karşı. Dünya uyurken daha rahat üretebiliyorum, her yer bana aitmiş gibi hissediyorum. Bir de yolculukta yazabiliyorum. Arabayı kullanan ben olsam dahi zihnimde bazen bir öyküyü tamamlayabiliyorum. Elbette kağıda döküp tamamlamam bazen bir iki yıl sürüyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi kitaplarım hep var, onlar olmadan yazmak istemiyorum. Okumak yazmaktan daha üstün benim için. Her zaman.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Resim yapabilmeyi çok isterdim. Edvard Munch’ün babasının ölümünden sonra hissettiği terk edilmişlik duygusuyla yarattığı St. Cloud’da Gece eserini yaratmayı çok isterdim çünkü ölüm ve kucağımıza bıraktığı uçsuz yas çoğu zaman sözcüklerle anlatılamıyor.
Comments