top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Yaratıcılık Ritüelleri 67 / Çağla Çinili: "Yazabilmem için duygularımla çok ciddi temasa geçebilmem gerek."

"Tıkanma yaşamadım ama yazacaklarıma dair doğru formu bulmak için hiçbir şey yapmadan yıllarca bekleyebilirim."

Yazarların yazma deneyimlerine odaklanan Yaratıcılık Ritüelleri'nde Semrin Şahin'in bu haftaki konuğu Çağla Çinili.


ree

Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?

Yazma konusunda çok ciddi bir disiplin edinemedim. Yazmak benim için daha çok kendimi sağaltmanın bir yolu şeklinde tezahür etti. Neyse ki kendimi sağaltmam gereken çok fazla konu ve zaman olduğu için yıllardır yazma pratiğimi az çok birbirine benzeyen döngüler halinde sürdürebiliyorum. Yazabilmem için duygularımla çok ciddi temasa geçebilmem gerek. Bunun iki yolu var, ilki yazacağım şeyi durmadan kafamda evirip çevirmek, günlerce üzerine düşünmek ve artık yazmazsam tıpkı Sait Faik gibi çıldırıvereceğimi düşündüğüm bir noktaya kadar bekletmek, diğeri de çok yüksek sesle hoş bir playlisti baştan başa ve saatlerce dinlemek. Yazacaklarım kapıya dayanınca dakikalar içinde yazabiliyorum.


Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?

Yazacağım konular hiç bitmedi. İç dünyamın, dünya ile temas ettiği kısımlar var olmayı sürdürdüğü sürece yazacaklarımın biteceğini de sanmıyorum. Tıkanma yaşamadım ama yazacaklarıma dair doğru formu bulmak için hiçbir şey yapmadan yıllarca bekleyebilirim. Buna tıkanma diyemem, pişme süresi diyebilirim.


Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?

Ben sürekli yazarak, okuyarak ve konuşarak yaşayan bir insanım. Edebiyat ile yaşayan bir avukatım. Bazen hayatımda kendime yer bulamayacak kadar yoğun oluyorum hatta öyle ki yorgunluktan kemiklerim ağrıyor; uyuyamıyorum. Böyle zamanlarda sağlığımı koruyabilmek için sakin kalmak ve sağlıklı uyumaya öncelik vermeyi öğrendim. Hayat böyle bir yer, engeller hep olacak. Zamanla önümüze çıkan taşların engel değil de, yeni bir yola kıvrılan virajlar olduğunu görmeye başlıyoruz. O zaman bizi destekleyen şeylerin artık desteklemediği ya da desteklemediğini düşündüğümüz koşulların şahane zeminler yarattığını da anlıyoruz. 

İlkokul ve orta okul hayatım boyunca kitap okuduğum için derslerimden geri kaldığıma inanılan bir ortamda kitap okumamın 9 ay yasak olduğu zamanlar yaşadım ve bu beni engellemedi. Şimdiyse yorgunluktan elime kitap alamadığım aylar geçiriyorum ve okuyacağım kitaplara dair fikirlerimi merak eden birçok dostum var. 

Yine de birilerinin size inanması, çok içerilerde bir yerlerde, çok derinlerde bir yerlerde, henüz zedelenmemiş umutlar taşıdığınız yaşlarınızdaki halinizin saçlarını okşuyor. Şiirle arama yıllar sokan bir mesafeyi güzel kalpli Doğcan sayesinde aşabildim.


Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?

Elbette aynı ve elbette farklı. Kendimle olan ilişkim derinleştikçe dünyayı daha renkli ve net görmeye başladım. Yazmaya dair ilk pratiklerim ilkokula dayanıyor. Aradan 20 seneden fazla zaman geçmiş…


Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?

Sabahları bir magnezyum hapı yutmak gün içinde bağışıklığımı diri tutmama yardımcı oluyor. Bunun haricinde sabahları çok erken uyansam da asla sabah insanı değilim. Beyin motorumun ısınması saatler sürüyor. Ben gece yazarım.


Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…)  var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?

Bunu asla çok olgun olmam gerektiğini düşündüğüm bir yerden söylemiyorum ama çok beğendiğim eserlerin yaratıcısı olmasam dahi o eserlerin keyfini süren kişi olmak sanırım çok daha büyük bir keyif veriyor bana. Örneğin Stephen King’in yarattığı çoklu evrenler her zaman çok ilham aldığım bir yer oldu ama bu evrenlerde dolaşan isimlerin peşine düşüp izlerini sürmek de bana çılgınca zevk veriyor. Yine de bir grup arkadaşın başından geçen sayısız perişanlık maceralarına dair senaryolara yaklaşan samimiyette işler çıkarabilmeye pek özeniyorum.

bottom of page