top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

2024'de Sibel Oral'ın en sevdiği kitaplar

Yazarın fotoğrafı: LiteraLitera

Sibel Oral, 2024'de okuyup sevdiği ve yazarken ilham aldığı kitapları Literaedebiyat için paylaştı.



2024 yılı “yazdığım bir şeye” yaz başlangıcı itibariyle ara verdiğim, durduğum bir yıl oldu. Okumalarım da maalesef yıllardır süregelen disiplininden uzakta ve dağınıktı. Bu soruşturma sayesinde de tüm yılın dağınıklığının arasından benim için öne çıkanları çekip çıkarmaya çalışacağım. 


Sakin ve Sade

Édouard Louis’nin bu yıl iki kitabını okudum. Babamı Kim Öldürdü ve Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri kitapları, bireysel hikâyeler ve toplumsal meseleler arasındaki bağları kurarken biraz daha sakin olmak gerektiğini düşündürttü bana. Buna ihtiyacım varmış.

Okuduğum ilk üç kitabında Annie Ernaux’nun sade ama derinlikli üslubuyla tanışmış, etkilenmiştim. Bu yıl Ernaux okumalarıma devam ettim ama sanki hep aynı kitabı okuyorum duygusundan kurtulamadım. Onun yazınında yeni bir şey keşfedemediğim bir yıl oldu ama dert değil, ilk okumalarımda bir okur ve yazar olarak bana kattığı sadelik anlayışı yeter. 


İroni ve Açıklık

Veronica Raimo’nun Yalan Dolan kitabı, beklediğim bir kitaptı. Heyecanla başladım sonu da güzel bitti. Mizah ve ironi aracılığıyla hayatın karmaşıklığını ele alışından epey etkilendim hatta imrendim. 

Isabel Allende’nin Ruhumun Kadınları kitabı, tatile giderken yanıma aldığım “yaz kitabım”dı. Kadınlık deneyimlerini, dayanıklılığı ve geçmişle bugünün kesişimindeki duygusal katmanları yeniden keşfetmemi sağladı. Sanki deniz kenarında birlikte sohbet ettik, Allende’nin anlatımı bana iyi geldi ama daha da önemlisi kitaba giren yazılardaki “açıklık” ve “cesareti” çok sevdim. 


Kazıma Alanı: Annelik

Guadalupe Nettel’in sevgi ve annelik üzerine kurguladığı Benzersiz Kızım romanı kadınların ve anne olmanın yaşam deneyimlerini oluşturan çelişkileri anlatıyor. Çocuksuzluğu seçen bir kadın ve onun anne olmak isteyen ama doğurduktan sonra “kutsal anne” olamayan arkadaşının hikâyesi diye özetleyebilirim. Konuyu çok düşünen biri olarak bana bu açılardan ne söylediği, nerelerden geçtiği, beni nerelerden çimdiklediği önemliydi. Şahane bir romandı diyemeyeceğim ama bana açtığı kazıma alanları gayet iyi geldi. 


Dişli Bir Roman

Andrea Abreu'nun Yaz Köpekleri, romanı gerçekten acayipti diyebilirim. Hatta “dişli bir roman” tanımı hiç fena olmaz. Sınıf farkları, kimlik arayışı, bedeni keşfetme, arkadaşlık- hayranlık, kırsal yaşam, çocukluktan ergenliğe geçiş, cinsellik ve toplumsal roller üzerine bir roman. Kusmukla açılan Yaz Köpekleri, kız arkadaşlar arası bağlar ve bu bağların karmaşıklığını da vahşi bir biçimde anlatıyor. Bu kitabı okurken benzer bir hikâyeyi ilk romanında yazmaya çalışan 19 yıl önceki kendime biraz hayıflandım ama ilk kitabın günahı olmazmış. Yaz Köpekleri’nin hiç yok. 


Merhaba Mark Twain

Bir akşam kitaplığın yanındaki koltuğa uzanmış sıralı kitaplara elimi uzatıp ne olduğuna bakmadan birini çekip çıkardım raftan. Ne geldi dersiniz? Yıllar sonra merhaba Mark Twain, merhaba Adem ve merhaba Havva! Galiba ilk ve son kez lisede okumuştum Adem ile Havva’nın Güncesi’ni. Lisede okuduğum baskısı halen babamın kitaplığında. O zaman sevmiş miydim hatırlamıyorum ama okumak ve okurken gülmek iyi geldi. 


İpek Duben ve Tiraje

2024 işim gereği sanat kitaplarına da odaklandığım bir yıl oldu. Vasıf Kortun’un hazırladığı Ten Beden Ben, sanatçı İpek Duben’in hayatını, sanatsal üretim sürecini ve eserlerini derinlemesine ele alan özel bir kitaptı. Beden, kimlik, toplumsal cinsiyet ve aidiyet temaları disiplinler arası bir okuma oldu benim için. 


Bir sanatçı kitabı da üç gün önce bitirdiğim Tiraje Sözlüğü olsun. Necmi Sönmez’in yazdığı bu kitaba çok yazı okuyup yorulduğum bir akşam, şöyle bir bakayım deyip başladım ve gecenin sonunda kitabı bitirdim.  Tiraje, eserlerinde "yalınlık" ve "sadelik" öne çıkan bir sanatçı ama “sanat piyasası”nda öne çıkmayan bir karakter. Toplumsal olayları eserlerinde yorumlayan, kendi kozasını kendi kendine örmüş, hiçbir akıma dahil olmamış ve bir huzurevinde bu dünyadan göçüp gitmiş bir roman kahramanı gibi okudum onu. Hikâyesi beni derinden etkiledi, Tiraje hakkında bilmediğim birçok şeyi öğrendim ve bilmediğimiz daha çok şeyin olduğunu fark ettim.  Bu iki kitabın, bu iki sanatçı kadının bana söylediği çok şey oldu. 


Bende bu yıl öne çıkanlara bakıyorum da çoğu kadın. Yılın ortasında yarım kalan “yazdığım o şeye”e, içimde takılıp kalanlara hiç uzak değiller. Sanırım hepsi “yazacağım o yeni şey”de bana kazıma alanları açtılar. “İşim gereği” elbette daha fazlasını okudum ama bu saydıklarım “içim gereği” okuduklarım. Bir de bir kenara koyup halen okuyamadıklarım var. Aklım onlarda.

Comments


bottom of page