top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Anlatılmayan hikâyelerimizin kitabı

Zafer Köse, Umut Şener’in, geçen yıl yaşadığımız depremle ilgili kitabı, 6 Şubat Notları üzerine yazdı: "Yazar, konuya doğru açıdan yaklaşmanın ve belirleyici gerçekleri kayıt altına almanın önemine değiniyor. Sözü çok edilen ama üzerinde gerektiği gibi durulmayan bir konu olarak görüyor, 'deprem felaketini'. 6 Şubat Notları kitabı, bu yönüyle okuru, ezberlenenden farklı bir açıyla konuya bakmaya çağırıyor."




Hem edebiyatta hem günlük hayattaki iletişimlerde en sık kullanılan metaforlardan biridir “deprem”. Kişisel hayatta yaşanan bir savrulma veya toplumsal dönüşüme neden olan önemli bir gelişme “deprem” diyerek anlatılabiliyor. Peki, 6 Şubat Depremi gibi korkunç bir olayı anlatırken, konunun dehşetini hissettirmek için hangi metafor kullanılabilir? Hangi söz sanatı?


Hayatın en sade olayları ve en açık gerçekleri bazen mecazı aşıyor. Ne yazık ki, en büyük acılar da öyle. Anlatının güzelliği için uğraşmaya alışmış, meram anlatma derdindeki yazarların herhalde en zorlanarak yazdığı metinler, mecaza gerek kalmayan acılar üzerinedir. Bunların başında da büyük depremler geliyor olsa gerek. Son yüz yıllık edebiyat ve gazetecilik tarihimizde, bu zorlu görevlerden kalan birçok yapıt var. Elbette o haberlerin, araştırmaların, hikâyelerin hiçbiri severek yazılmamıştır, çoğu, birer mecbur iş olarak ortaya çıkmıştır. Bu örneklerden biri de Umut Şener’in, geçen yıl yaşadığımız depremle ilgili kitabı, 6 Şubat Notları.

 

Şener’in deprem bölgesinde haftalar, aylar boyunca katıldığı çalışmalar, tanık olduğu olaylar, gelişmeler, biriktirdiği öfkeler, deneyimler… Acıların boşa gitmesini kabullenmeyen bir anlayışla, tüm bunların anlatılması gerektiğini düşündüğü için bu kitabı yazdığını anlıyoruz.


Bu kitabı, mecazları aşan böylesine büyük bir dehşetin okura nasıl anlatılacağı sorusuna yanıt arama çabası olarak da okuyabiliriz. Aynı konudaki birçok çalışmada beliren ortak bir kaygı, Şener’in kitabında da hissediliyor: O büyük yıkımda kaybedilen canları, bir kitabı-anlatıyı “güzelleştirmek” için kullanmak… Anlatımında zaman zaman öne çıkan mütevazı üslup, belki böyle bir “çekingenlik” ile açıklanabilir.


Konuya doğru açıdan yaklaşmanın ve belirleyici gerçekleri kayıt altına almanın önemini konu ediyor. Sözü çok edilen ama üzerinde gerektiği gibi durulmayan bir konu olarak görüyor, “deprem felaketini”. 6 Şubat Notları kitabı, bu yönüyle okuru, ezberlenenden farklı bir açıyla konuya bakmaya çağırıyor.


İlk bölümü bölgedeki çeşitli anekdotlar ve onlar üzerine düşüncelerden oluşan kitabın ikinci bölümü, röportajlardan oluşuyor.


Röportajcılık, elbette edebiyat alanında bir çalışma. Hakkı verilerek yapıldığında, bir röportaj metni magazinselliği aşıp güçlü bir edebiyat niteliğine ulaşabilir. Örneğin, 6 Şubat Notları’nda, Mansur Karaca ile yapılan röportajda büyük bir hikâye çıkıyor karşımıza. Zihnimizde şöyle bir öykü taslağı oluşuyor:

Korkunç sarsıntının yaşandığı köydeki bir çocuk, alevlerin yükseldiği ahıra koşuyor. Kendisi henüz küçük, ama hasarlı ahırda mahsur kalan koca atın, dört-beş yıl önce dünyaya geldiği günü hatırlıyor. Çok seviyor onu. Artık kocaman bir yetişkin olan o tayla küçüklüklerini birlikte yaşamışlardı. İster yavru olsun ister genç, o atın da kendisini arkadaş olarak gördüğünü biliyor çocuk. Kardeşlikleri devam ediyor. Sevgileri karşılıklı.

İşte o arkadaşının evi yanıyor. Samanlar, o soğukta kırağı düşmüş ahşap bölmeler, kapılar alev alev yanıyor. Çocuğun koca arkadaşı, ahırın içinden acı acı bağırıyor. Elleri yok ki kapıyı açsın. Çocuğun elleri var, ama küçük. O kapıyı açmaya gücü yetmez. Babası koşup kapıyı açabilir.

Peki, o kocaman ellerini uzatıp neden kapıya koşmuyor babası? Yumruklarını sıkmış, gözlerini acıyla kapamış, neden öyle duruyor? Çocuk dayısına koşuyor. Halasına. Komşu amcaya koşuyor. Etraftaki bütün büyükleri tutup çekiştiriyor. Adeta çırpınıyor.

Hiçbirini harekete geçiremiyor. İçerideki arkadaşından korkunç sesler gelmeye devam ediyor. Birazdan geç kalmış olacaklar. Çocuğun tanıdığı büyüklerden hiçbiri gidip ahırın kapısını açmıyor. Hatta çocuğu da tutuyorlar o tarafa koşup tehlikeye atılmaması için.

Çocuğun arkadaşı olan o at, büyüklerin dünyasındaki bir mal. Bir meta. Büyükler biliyor ki, kapıyı açıp kurtarsalar, dağlara doğru kaçacak at. Kaybolacak. O durumda, devletten “mal kaybı” parasını alamayacaklar. Zararlarının karşılanması için, ziyan olan eşyalarını belgelemeleri gerekiyor.

***

Umut Şener’in kitabını okurken, deprem belasından bağımsız olarak da geçerli olan, içinde yaşadığımız hayatın önemli bir gerçekliği karşımıza çıkıyor: İnsanın yüreğinde kötülük var, ondan daha çok da iyilik var, ama kapitalizm, iyilikleri değil, kötülükleri besliyor.


Anlatılmayan hikâyelerin kitabı olarak da okunabilir, 6 Şubat Notları. İlk bölümdeki düşünce yazılarına eklenen, ikinci bölümdeki röportajların satır aralarında dile gelen düşünceler olarak.


6 Şubat Notları – Sana Dair

Umut Şener

Sınırsız Kitap, 2023

154 s.

Comments


bottom of page