Acıyla dili kullanarak başa çıkmak: Beyaz Kitap
"Beyaz Kitap, Han Kang’ın hayata ve ölüme karşı duyduğu sonsuz meraka bir kez daha şahit olma fırsatını sunuyor. Sahi, yıkıntılardan yeni bir hayat kurmak, hayata beyaz bir sayfa açmak mümkün mü?" Han Kang'ın merakla beklenen yeni romanını Furkan Kemer değerlendirdi.
Furkan Kemer
Vejetaryen’de bir kadının bedeni üzerinden kurguladığı isyanı okumuştuk, Çocuk Geliyor ise demokrasi tarihine geçen Gwangju ayaklanmasını konu alıyordu, “Han Kang, ölülerle, geride bıraktıkları yaşayan ölüler arasındaki ince çizgiden yazıyordu.” 2021’in hemen başında yayımlanan Beyaz Kitap, Han Kang’ın hayata ve ölüme karşı duyduğu sonsuz meraka bir kez daha şahit olma fırsatını sunuyor.
Otobiyografik özellikler taşıyan kitap, anlatının duyarlılığı ve gücüyle, dünyadaki herkese hitap edecek bir bütünlüğe kavuşuyor. 2018 yılında Booker finalisti olmasında da bu evrensel yaklaşımın etkisi büyük.
Kitap, birbirinden bağımsız gibi görünen anlatılarla ilerlediğinden, tam anlamıyla bir roman ya da öykü demek mümkün değil, Beyaz Kitap hayatın her ânına dokunan bir anlatı. Kang, okuru beyaz rengin uçsuz bucaksız yolculuğuna davet ediyor. Yaşamın bilfiil içinden, beyaz rengin yansımalarının izini sürüyor.
Kundak, Zıbın, Tuz, Ay, Pirinç, Süt...
Beyaz Kitap, hayatımızdaki beyazlığa dair samimi, çoğunlukla da yakıcı gözlemlerden oluşuyor. Bembeyaz, masum ve yaşam dolu olan nesneler, hatıralar bir noktada özlemlere ve kayıplara rengini veriyor. Peki neden beyaz?
Beyaz, insanlık tarihinden beri önem verilen bir renk. Öyle ki, bazı kavimlerde, kralın kanının beyaz aktığına inanılıyor. Meleklerin bembeyaz tahayyül edilişi, yeni doğan, minik bir bedene can veren anne sütünün rengi. Saflık, masumiyet, doğruluk ve kutsallık beyazın tonlarıyla ifade ediyor. Tarafsız, bir o kadar da taraflı bir renk. Karıştığı rengi değiştiriyor, dönüştürüyor.
Aynı zamanda beyaz, çabuk lekelenen, dünyanın keşmekeşine en çok maruz kalan renklerden biri. Kang, okura işte bu zıtlığı sunuyor. Yaşam dolu olan, ama bir taraftan savaşımların, bitmek bilmez arada kalışların rengi olan beyazın tonlarını tartışıyor.
“Kocaman kar taneleri siyah paltonun koluna düştüğünde, ilginçtir, kar kristalleri çıplak gözle de görülebilir. Düz altıgen biçimindeki o gizemli şeklin azar azar eriyerek kaybolması sadece bir iki saniye sürer.” (Beyaz Kitap, s. 45.)
Tüm kutsallığıyla gökyüzünden süzülen kar, paltonun üzerinde yok olup gider. Paltonun siyah renkte oluşu da önemlidir. Çünkü gökyüzünden gelen kutsal, eşi benzeri olmayan kar taneleri, fâni ve ölümlü insanın üzerine düşer. O an, tüm ihtişamıyla düşen kar, geçip gitmiş olur.
Şeffaf bir uçurumun kenarında
Rahatlıkla söyleyebiliriz, Beyaz Kitap, hayatın kendisinden ilham alıyor. Okurları, kendi yaşamlarını düşünmeye çağırıyor. Yaşamın, beyazlıktan oluşan, ama bu beyazlığın sürekli kirlendiği, mücadeleyle koyulaştığı ve bozulduğu bir anlar yığını olduğunu hatırlatıyor.
Geçmişin, geleceğin ve şimdinin ilişkisi, anlatının içinde harmanlanıyor.
Bir annenin, acı dolu anlatısıyla başlarken, geçmişin ve geleceğin bir aradalığını işaret ediyor. Hamile kadın, bebeğini tek başına doğuruyor. Göbek bağını kendi kesiyor. Kan içinde bebeğin minik bebeğe bakıyor, “ölme, yalvarırım ölme,” diyor. Anlatıcı, birkaç saat yaşayan bebeğin, kendisinin hayatına olan etkilerini biliyor, bu durumu geçmişin beyaz ve siyahın çarpışması gibi, silik, puslu köşelerinde düşünüyor.
“Bu yüzden eğer sen hâlâ yaşıyorsan, şimdi ben bu hayatı yaşamıyor olmalıyım. Şimdi ben yaşıyorsam senin var olmaman gerekir.” (Beyaz Kitap, s. 123)
Dikkatli gözler için Han Kang’ın düşünce dünyasının, hayata ve edebiyata yaklaşımının ipuçlarını içeren Beyaz Kitap, arka kapağında da belirtildiği gibi bir çeşit dünyevi dua kitabı, evet. Kırılganlık, güç, var olma ve zamanı geldiğinde sessizce çekilmenin hikâyesi. Kang’ın külliyatı bu kitapla tamamlanıyor, Beyaz Kitap’ın şifreleriyle Vejetaryen ve Çocuk Geliyor’u tekrar okumanın tam zamanı.
Comments