top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

"Hermann, yumak haline getirdiği geçmişi kalemiyle işleyerek ortaya bir eser çıkarıyor."

  • Yazarın fotoğrafı: Litera
    Litera
  • 2 dakika önce
  • 3 dakikada okunur

Neslihan Bağlaç, Judith Hermann'ın kitabı, Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik üzerine yazdı: "Kendine özgü anlatımıyla ilerleyen satırlarında, insan bir başkasına kendini ne kadar anlatırsa anlatsın, en sonunda anlaşılmanın kendisine kaldığını hissettiriyor."


ree

İnsan, konuşabilen bir canlı türüdür. Konuşarak kendini anlatmak isteyen insan, karşı taraftan anlaşılmayı talep eder doğal olarak. İletişim kurmak, anlatmak, anlamak, anlaşılmayı istemek insan olmanın gerekliliğidir. Fakat her konuştuğunda anlaşılmayı beklemek beyhude bir istektir çoğu insan için. İnsan diyalog kurmak niyetiyle konuşmak ister bir diğer insanla ama çoğununki monologda kalır. Oysa konuşmadan sessizliğe bürünmek, kelimeler yerine susmayı tercih etmek ya da karşı tarafı dinlememek insanlar arasındaki sorunlara düğüm atmaktan başka bir şeye yaramaz. En nihayetinde anlaşılmayan insan içine çekilerek kendisiyle konuşmaya başlar.

“Yazmak hayata öykünür, her şeyin kaybolmasına, sürekli geride kalmaya, bulanıklaşmaya, imgelerin silinmesine.” (s.24)

Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik, Alman yazar Judith Hermann’ın geçmişinden bugününe uzanan izleri ve anıları odağına almış otobiyografik bir anlatı. Judith Hermann’ın 2023 Wilhelm Raabe Edebiyat Ödüllü kitabı Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik, üç bölümden oluşuyor. Yazar, kitabın ilk bölümünde, Berlin’de yıllarca sürmüş psikanaliz seanslarına, arkadaş ilişkilerine ve yazma sürecine odaklanır. Bu bölümde en çok, Hermann’ın uzun yıllar sürmüş psikanaliz seanslarının yorgunluğu yansıyor anlatısına. Yıllarca kendini psikanalistine anlatan Hermann, uzun sürmüş bu çırpınışın boşuna olduğunu fark edip yazmaya daha çok yöneliyor. Kendine özgü anlatımıyla ilerleyen satırlarında, insan bir başkasına kendini ne kadar anlatırsa anlatsın, en sonunda anlaşılmanın kendisine kaldığını hissettiriyor. Bu bölümde Hermann, arkadaş ve aile ilişkilerine de değiniyor. Ama bu bölümün öne çıkan tarafı, yazmanın sağaltıcı gücü. Hermann, yumak haline getirdiği geçmişi kalemiyle işleyerek ortaya bir eser çıkarıyor. Geçmişini şekillendirip bir forma sokarak önüne bakmayı salık veren yazma süreci umut vadederken insanın içindeki yazma dürtüsünü de kamçılıyor.

“Nihayetinde yaptığımız her şeyin hep birkaç nedeni vardır- bildiğimiz nedenler ve tahmin ettiğimiz nedenler. Ve hiç haberimizin olmadıkları. Bu sonuncular herhalde en güçlüleri ve en inandırıcıları.” (s.54)

Sorumluluklarının farkında olmayan bir baba, çalışmak zorunda kalan bir anne, ailenin yükünü sırtlanmış bir büyükanne ve kenarda köşede büyümeye çalışan bir çocuk. Kitabın pik noktası diyebileceğimiz ikinci bölümde Hermann’ın çocukluğuna yakından tanıklık ediyoruz. Yazar bu bölümde çocukluğuna ve ailesine dair izlenimlerini samimi bir itirafla döküyor kelimelere.

“Cümleleri kısaltma eğilimim, bir ânın etrafında bir koza örme ihtiyacım, çocukluğumun başlarında beynime kazınmış diyebilirim.” (s.57)

ree

Anne ve babasından ilgi görememiş, sıkıntılı aile ilişkileri yüzünden zor bir çocukluk geçirmiş Hermann, sessizce kayıt tutan çocuğun zihnini açığa çıkarıyor. Anne, baba ve büyükannesiyle ilgili çocukluk anılarını tüm samimiyetiyle anlatıyor. Gergin ve sevgisiz bir evde büyümenin çocuk ruhunda travmaya dönüşmesini anlatarak evrensel bir konuya dikkat çekiyor yazar. Bu bölümde anlatılanlar, bir önceki bölümde anlatılan psikoterapi sürecinin ana kaynağı niteliğinde. Küçük bir çocuğun doğal hakkı olan ilgi ve sevgiyi bulamayan Hermann ya masa altlarında büyüklerini gözlemleyerek ya da oyuncak bebek eviyle vaktini geçiriyor.

“Bizim evimiz ruh hallerinin, önsezilerin, durumların eviydi, güvenilir değildi, anlaşılmazdı ve bir çocuk için kesinlikle tehlikeliydi.” (s.64)

Yetişkinliğinde onu seçilmiş aileye iten sebep, biyolojik ailesinin bu ilgisizliği hiç kuşkusuz. Yazarın çocukluğuna dair bu izlenimleri “Aile, bizi dış dünyadan koruyan bir kabuk mu, yoksa içten içe çürüten kurt mu?” sorusunu sorduruyor.  Her ailenin dinamiği farklı olmakla birlikte, seçemediğimiz ailelerimiz yetişkinlikte bize şans oyunu çekilişlerini hatırlatıyor; kimine büyük ikramiye düşüyor, kimine amorti vuruyor, kiminin de elleri boş kalıyor. Yazar, çocukluğun hiçbir yere gitmediğini, kayıt tutan çocuk zihninin hiçbir zaman uyumadığını sarsıcı ve güçlü bir ispatla ortaya koyuyor bu bölümde.

“Evimizde kahkahayla güldüğümüzü hatırlamıyorum. Ya da şarkı söylendiğini. Mutluluk, iddiasızca uyumlu bir biçimde birlikte olmak, birlikte yapılan bir gezinti, hoş bir akşam yemeği- bunlar hayal bile edilemezdi, çünkü mutluluk sözcüğü için Tanrı’dan af dilemek gerekirdi.” (s.65)


“Hiç kimseyle konuşmuyor, sadece kendi kendimle konuşuyordum.” (s.90)


Üçüncü ve son bölüm, pandemi sürecinde Hermann’ın şehir dışına taşınarak yazıyla tekrar bağ kurmasını anlatıyor. Bu süreçte tanıştığı fotoğrafçı Jon’la, geçmişin sessiz taraflarını, duyulmayanları, kısaca kendi hikâyesini paylaşıyor yazar. Aynı zamanda ailesiyle de bir araya gelen Hermann, çocukluktan farklı olarak yetişkin bir kadının bakış açısıyla ailesine dair izlenimleri yansıtmaya devam ediyor. Hiçbir şeyin değişmediğini fakat yetişkinliğin bazı kırgınlıkları kabul etme gerekliliğini ve sessiz kabullenişi duygusal bir dille ifade ediyor. 

“Aslında artık konuşacak bir şey yok. Burada söylenecek bir şey yok.” (s.144)

Anlatmanın ve anlaşılmanın insan ruhu için ne kadar önemli olduğunu gösteren roman tadındaki bu anlatı, bizleri ilişkilerimizi sorgulamaya itiyor. İlknur Özdemir’in çevirisiyle dilimizde yer bulan Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik, güçlü bir gerçekliğin samimi itirafı gibi görünse de kurgusal bir izlenim de bırakıyor. Özellikle kitabın sonuna gelindiğinde gerçek ve kurgunun iç içe geçmiş olma ihtimali ağır basıyor. 

“Birbirimizi hiç anlamadan konuşuyormuşuz gibi geliyor bana.” (s.148)

Judith Hermann kitabında anıların sesini açıyor. 


Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik, okuru dürüstlüğüyle sarsıyor.


BİRBİRİMİZE HER ŞEYİ SÖYLEYEBİLİRDİK

Judith Hermann

Sia Kitap, 2025

Çeviri: İlknur Özdemir

Tür: Anı

159 s.

Yorumlar


bottom of page