top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Belki de Sensindir O, Bir Kış Gecesi Bir Yolcu…

Şule Tüzül, zor kitapları okurken sınırları zorlamak ve aşmak isteyen okurlara hitap eden, postmodern edebiyatın en zorlu metinlerinden, Italo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu (Yolcu) isimli romanı üzerine yazdı. “Yalnız değilim, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’yu okuyorum, yani bir bakıma uzun bir süredir Calvino ile dertleşiyorum, derin bir sohbetin tam ortasındayım…”


Zor kitapları neden severiz? Okumak ve anlamak için çırpınır, kelimeler ve cümlelerin arasında tam anlamıyla debeleniriz… Neden?


Edebiyat, sonsuz sayıda gizemli dehlizleri olan bir dünya. Yaşamın yansıması, ama yaşamdan daha gerçek, daha sahici, daha sonsuz ve daha özgür…



Diğer yandan, insan için hakkında en az bilgi sahibi olduğu alan kendisi. Hangi mesleği yaparsak yapalım, ne kadar çok okursak okuyalım, insanın kendisi de sonsuz bir dünya. Edebiyat, iki sonsuz dünyanın buluştuğu bir yer. Sanatın her dalı gibi, edebiyat da kendimizi bulduğumuz, her defasında yeniden ve yeniden keşfettiğimiz gizemli bir dünya. Edebiyatın o dehlizlerini ve içindeki sırları keşfetmek, dolayısıyla her defasında tekrar ve tekrar kendimizle başka başka aynalarda karşılaşmak doyumsuz bir haz.


Her ne kadar sınırların içinde kendini güvende hissetse de sınırları sevmeyen bir varlık insan. Sınırları zorlamak ve aşmak da ayrı bir haz insan için, okur için…

Bence tüm bu nedenler bir araya geliyor, her okuduğumuz kitap bizi bir sonraki kitaba doğru yönlendiriyor, o da bir sonrakine. Sevdiğimiz yazarların, bize sunduğu dünyanın her karışına adım atmak istiyoruz, neyi nasıl söylemiş her kelimenin sırrına erişmek istiyoruz, hele de zorlu bir okumaya davet edildiysek, okuma arzumuz kamçılanıyor, çoğaldıkça çoğalıyor. En azından benim gibi birçok okur için bu böyle…


Italo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu isimli romanı, işte o zor kitaplardan. Postmodern edebiyatın en önemli eserlerinden biri. Calvino severlerin, adım adım ulaşmak istediği bir hedef adeta. Bu durum bir okur kadar yazarı için de böyle. Calvino da, pek çok yazar gibi, hem kendi yazarlığının hem de yazının sınırlarını aşmanın keyfini çıkarıyor bu kitabıyla. Kitabın başındaki Sunuş yazısında Calvino romanından Yolcu olarak bahsediyor, ben de ondan kopya çekeceğim elbette.


Yolcu, içinde hem bizzat Calvino tarafından okuruna seslenen bir anlatı hem de öyküler içeren deneysel bir roman. Calvino okurunu romanın baş kahramanı olmaya, hatta romanı birlikte kurgulamaya davet ediyor. Roman boyunca “Okur” ve “Yazar” kavramları masaya yatırılıyor. Calvino’nun roman sürecini okuru ile paylaştığı anlatı şeklinde numaralandırılmış 12 bölüm ve tamamlanmamış 10 farklı roman yer alıyor kitapta. Calvino edebiyatın sonsuz labirentinde bir oyun kurguluyor kendine ve okuruna, zor olduğu kadar keyifli, yorucu olduğu kadar çekici ve heyecanı yüksek bir oyun.


'Rahatsız edilmek istemiyorum.'

Romanın ismi kadar giriş cümleleri de edebiyat tarihinde eşsiz yerini alıyor:

“Italo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin. Kapıyı kapasan iyi olur; öte yanda mutlaka çalışmakta olan bir televizyon vardır. Hemen seslen ötekilere: ‘Hayır, televizyon seyretmek istemiyorum!’ Sesini yükseltmezsen duyamazlar seni. ‘Kitap okuyorum. Rahatsız edilmek istemiyorum!’ O gürültü arasında seni işitmemiş olabilirler, daha yüksek sesle söyle, bağır hatta: Ben, Italo Calvino’nun yeni romanını okumaya başlıyorum!”


Bir okur için çok cezbedici bir giriş değil mi? Calvino roman boyunca, tıpkı bu ilk paragraftaki gibi, okurunun nerede ne yaptığını, ne durumda olduğunu, ne hissettiğini ve ne istediğini, bir kahin gibi biliyor, sık sık okuruna direktifler veriyor, okurunun yerine konuşuyor, onun istekleri doğrultusunda kurgusunu sürdürüyor. Bazen şaşırıyorsunuz oturduğunuz koltukta ya da bulunduğunuz bir mekânda ne durumda olduğunuzu, aklınızdan geçenleri Calvino’nun bilmesine, bazen gerçekten hiçbir şey anlamıyorsunuz, bazen kurgunun merak uyandıran detaylarının peşinde heyecanla ilerliyorsunuz. Calvino size kuralları hatırlatıyor, kuralları yıkıyor. Alışkanlıklarınızı sorguluyor, sorgulatıyor.


Kitabın daha ilk sayfalarında sıra dışı bir oyunun içine düştüğünüzü anlıyorsunuz. Roman roman içinde. Tıpkı bu romanı okumak üzere elinize aldığınız zamana kadar olanların benzerini kitabın ilk sayfalarında okumaya başlıyorsunuz. Calvino’nun kitabını almak üzere bir kitapçıya giriyorsunuz. Bu kitap ilk 1979’da yayınlanmış. Bugün yayınlanmış olsaydı Calvino okurunun internetteki kitap satış sitelerinde nasıl alışveriş yaptığına da romanında yer verirdi büyük olasılıkla. Satırlarda ilerlerken fark ediyorsunuz ki kitapçıda neler yaptığınızı okuduğunuz satırlar internette dolaşırken yaptıklarınızdan pek de farklı değil:

“Daha kitapçının vitrininde aradığın yapıtın adı ilişti gözüne. Bu görsel izi sürerek tezgahların üstünden kaşlarını çatarak bakan, raflardan seni korkutmaya çalışan Okumadığın Kitaplar kalabalığını yararak dükkânda ilerledin. Ama sen çekinmen gerekmediğini biliyorsun; Okumana Gerek Olmayan Kitaplar, Okunmaktan Başka Amaçlar İçin Yazılmış Olan Kitaplar, Daha Yazılmadan Önce Okunmuş Kitaplar Sınıfına Dahil Olduğu İçin Kapağını Açmaya Gerek Olmadan Okumuş Olduğun Kitaplar silsilesinin hektarlarca uzandığını çok iyi biliyorsun.”


Bu daha başlangıç. Roman boyunca daha neler var neler.


YKY tarafından yayımlanan Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, yaklaşık 250 sayfalık bir roman. Bu kadar kısa bir romanda edebiyata, okur olmaya, yazar olmaya dair ne varsa karşınıza çıkıyor. Calvino yaşamdaki siyasi ve insanı duruşunu satırlar arasına yerleştirmiş: Edebiyatın genel kabul görmüş kuralları kadar, iktidara, toplumsal kurallara, ahlaki yaptırımlara, insanı insanlıktan uzaklaştıran uygulamalara kafa tutuyor. Kitabın adı da içinde geçenler de, her şey muallak. Yaşam gibi; yaşamın da kesinliklerden, bütünden, neden sonuç ilişkilerinden oluştuğunu düşünüyoruz, buna koşullandırılıyoruz, buna alıştırılıyoruz. Ama öyle değil işte. Yaşam kadar muallak bir romanın içindeyiz. Bu muallaklık, Calvino’nun yaratıcılığı ile okuru kaçınılmaz biçimde kendine çekiyor. Kitapta yer alan farklı türlerdeki yarım bırakılmış on roman birbirinden bağımsız gibi duruyor, okur tam buna alışmışken yeni başladığı romanda ya da roman aralarındaki bölümlerde Calvino bağlantılar kuruveriyor. Türlerin ne önemi var? Bir romanın yarım kalması o romanın anlamını eksiltir mi? Bir romanın bölümleri arasında ilişki olması gerekir mi?


Bir anlamda okuru, yazarın sancılı sürecine ortak ederek yazarı anlamaya davet ediyor. Diğer yandan o kadar emek verilen kitapların bir çırpıda tüketilivermesine gönlü razı olmayan bir yazar edasıyla okurunu zora koşuyor. Bir sayfada yazarı ya da okuru önemli mertebelere getirip sorumluluklar yüklerken, yüceltirken, bir başka sayfada sıradan okur ve yazar olmanın önemi üzerinde duruyor.


Siz aman bir şey kaçırmayayım diye dikkatli dikkatli okurken, bu sefer kendinizi satırlara sere serpe bırakmadığınız için sizi eleştiriyor. Oysa Calvino bu romanında bir matematik ve edebiyatı buluşturmuş. Göstergebilimin oldukça karmaşık bir modelini romanının temeline yerleştirmiş. Ben kitabı, yürütücülüğünü yaptığım KültüraLitera Kitap Kulübü için okuduğumdan oldukça ince eleyip sık dokuyan bir okumaya giriştim. Calvino bunu hiç istemiyor. Okurunu zorlasa da bırakın diyor, kendinizi satırlara bırakın, keyif almayacağınız bir okumak niye, diyor. Zaten istediğiniz kadar dikkatli, aman bir şey kaçmasın diyerek okuyun, kitabın sonuna geldiğinizde, bir sürü yarım kalmışlıkla baş başa kalıp en başa dönmek, kitabı tekrar okumak, o yarım kalmışlıkları bir nebze olsun tamamlamak, Calvino’nun kurnaz oyunlarının kaçırmış olabileceğiniz inceliklerini fark etmek istiyorsunuz. Fethi Naci, iyi bir romanda okur için esas ölçütün okuduğu bir romanı yeniden okuma isteği olduğunu söylemiş. Zaten Yolcu, tekrar tekrar okunası ve her okumada yeni bir şeylerin keşfedileceği, keşfettikçe okuma keyfinin tekrar ve tekrar yaşanacağı romanlardan. Hem okur için bir kılavuz metin, hem de yazı ile derdi olanlara enfes bir yazın atölyesi.


Roman içinde roman

Romanın zor okunmasının nedeni, Calvino’nun hem yazın tekniklerinin hem de Calvino’ya özgü yaratıcılığının sınırlarını zorlaması. Romanda numaralandırılmış bölümlerle Calvino ana romanda ne yapmak istediğine dair okura doğrudan açıklamalarda bulunarak bir üst kurmaca tekniği kullanmasının yanı sıra, roman boyunca birbirinin içine geçen başka üst kurmacalar da kullanıyor. Roman içinde yer alan on roman hem farklı türlerde hem de farklı yazın teknikleri ile yazılmış. Calvino’nun okura doğrudan seslendiği bölümler bir bakıma yazarın iç döküşü, okurla dertleşmesi gibi. Bazen bu bölümleri açıklamak için sanki bir sonraki bölümdeki romana yer veriyor, bazen de kitapta yer alan romana açıklama getirmek için bizzat araya giriyor.


Her kitabın, başka kitapların varlığı ile can bulduğunu anlatıyor bize. “Erkek okur”, “kadın okur” olmanın inceliklerine dikkat çekiyor. Mükemmel okur kim? Üretken yazar kime diyoruz? Azap çeken yazar kim? Edebiyatın en çok tartışılan konularından birini de masaya yatırıyor Calvino: Bir kitap yazarından bağımsız okunabilir mi? Yüzlerce hayvanı katleden ve kadınlara dünyayı zindan eden Heminway’in büyük yazarlığını ne yapacağız mesela? Peki ya yazarı Calvino olmasaydı Yolcu’yu bu kadar istekli okur muyduk, bu zorlu okuma serüvenine bu kadar emek verir miydik? Peki yazarın yazdıkları kadar yazmadıkları da önemli olabilir mi?


Evet, Yolcu çok zor bir roman. Diğer yandan bizim için, biz okurlar için, doğrudan bize hitap eden, okurunu muhatap alan müthiş bir yazar tarafından kaleme alınmış bir roman. Calvino, roman boyunca bu duyguyu veriyor okuruna ve itiraf etmeliyim ki okur olarak önemli hissettiriyor kendimi.


Yolcu, tam anlamıyla özgün bir metin olmasına rağmen, Calvino özgün bir şey yazmanın da pek mümkün olmadığının altını çiziyor. Romanda bütünlük ve tutarlılık kavramlarını da yerle bir etmeye çabalıyor. Alıştığımız kavramları ters yüz ettiği için bu kadar zorlanıyoruz bu romanda.


Zor olduğu kadar muhteşem olan bu romanı dilimize kazandıran Eren Yücesan Cendey’e ne kadar teşekkür etsek az. Biz okurken neler çektik, o kimbilir nasıl bir çeviri süreci yaşadı? İyi ki onun gibi çevirmenlerimiz var, onlar sayesinde bu harika eserleri okumanın tadını çıkarıyoruz. Onlar edebiyatın sessiz kahramanları, çevirdikleri kitapların bence ikinci yazarları. Sağ olsunlar, var olsunlar.


“Okumak yalnızlıktır.” diyor Calvino. Belki çok bilindik bir tanımlama bu. Oysa romanı okuma sürecim boyunca bu cümleyi okuyana kadar farkında değildim yalnız olduğumun. Doğru ya, dedim, yalnızım şimdi… Durup etrafıma bakındım. Deniz kıyısında, çevremde tek tük insanların gelip geçtiği bir yerdeyim. Evet belki doğru; nerde olursam olayım yalnızım elimde okuduğum kitabımla. Yine de kafa tutmak istiyorum Calvino’ya: “Hayır”, diyorum, “Yalnız değilim, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’yu okuyorum, yani bir bakıma uzun bir süredir Calvino ile dertleşiyorum, derin bir sohbetin tam ortasındayım…”


BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU

Italo Calvino

YKY Yayınları,

Çeviri: Eren Yücesan Cendey

249 s.


bottom of page